İstiklal Marşı’mızın sözcüklerinin kökenini irdelediğimiz yazımızı sürdüreceğiz. Ancak bir ara verip yine İstiklal Marşı ile ilgili bir başka konuya değinmek istiyorum. Bu konu, aslında utanç verici ve üzücü bir konu… Niye ki bu konu, öz Türkçe çalışmalarını baltalamak için ortaya atılan iğrenç bir yalanı içeriyor.
Türk Dil Kurumu ve öz Türkçeciler, İstiklal Marşı için de sözde öz Türkçe bir karşılık üretmişler ve bu karşılık “Ulusal Düttürü” sözüymüş. Bu, utanmazca ortaya atılmış bir yalandır. Amaç Türkçeciliğin saygınlığını yok etmektir. Türkçecilik, Türk tarihinin en saygın devinimidir. Büyük ölçüde de başarıya ulaşmıştır.
Türk Dil Kurumu ve öz Türkçeciler, hiçbir zaman böyle bir karşılık üretmiş, türetmiş ve önermiş değildirler. Sözde güldürü işiyle uğraşan kimi aymazlar, İstiklal Marşı gibi bir değeri bile güldürü gereci yapmaktan utanmamışlar, sapkınca bir tutumla Türkçeciliğe, Türk Dil Kurumu’na ve dolaylı olarak İstiklal Marşı’na karşı son derece düzeysiz bir saldırıyı gerçekleştirmekten ne üzücü ki geri durmamışlardır.
Evet, İstiklal sözcüğü Türkçe değildir. Ama Türkçesi vardır; bağımsızlık!
Evet, marş sözcüğü Fransızca kökenlidir. Ama Türkçesi düttürü demek değildir. Marş, için Türk Dil Kurumu ve Türkçeciler, öz Türkçe bir karşılık önermiş değillerdir. Bireysel çabalarla kimi öneriler yapılsa da bunlar geniş yığınlarca duyulmamıştır.
Ben de bu konu üzerinde biraz kafa yordum. Marş sözcüğünün Türkçe karşılığı ne olabilir, diye çok düşündüm.
Türkçeleştirmenin yoğun bir biçimde yaşandığı yıllarda yaşasaydım milli marş yerine, ulusal özel ezgi, İstiklal Marşı yerine de Bağımsızlık Özel Ezgisi diye bir öneride bulunurdum. Ne var ki İstiklal Marşı, zaten özel bir addır. Özel adların çevirisi olmaz. Marşın yazarı ne ad verdiyse o kullanılmalıdır. Elbette bu doğrultuda bir değişim söz konusu olamaz ama özel ad olarak değil de genel bir adlandırma olarak bağımsızlık özel ezgisi seçeneği değerlendirilebilir.
Örnek bir tümcede bunu şöyle dile getirebiliriz:
Türkiye’nin bağımsızlık özel ezgisi, İstiklal Marşı adını taşır. / Türkiye’nin istiklal marşı, “İstiklal Marşı” adını taşır.
Milli marşı anlamında da şöyle bir kullanım olanaklıdır:
Türkiye’nin ulusal özel ezgisi; İstiklal Marşı’dır.
Umarım anlatmak istediğimiz, anlaşılmıştır.
Türkçecilik akımını ve öz Türkçe çabalarını baltalamak genelde sağ siyasetçilerin, sözde milliyetçi, muhafazakârların sergilediği bir çıyanlıktır. Bunlar hem öz Türkçeye karşı çıktılar hem de öz Türkçe çalışmalarının saygınlığını yok etmek için ulusal düttürü kepazeliğindeki gibi başka bir yığın kepazeliğe imza attılar.
Bunlardan birkaç örnek verelim…
Dediler ki Türk Dil Kurumu, lokanta sözcüğüne karşı otlangaç sözünü önerdi. Oysa Türk Dil Kurumu böyle bir öneride bulunmadı. İtalyanca kökenli lokantaya karşı Türkçe olarak “doyum evi” sözü önerildi. Gerçekte bu, son derece yerinde bir öneri… Evet, doyum evi çok güzel bir Türkçe söz. Tıpkı öz Türkçe aş evi gibi… Doyum evi son yıllarda kullanımı artan restoran sözcüğüne karşı da kullanılabilecek bir sözcük. Kesinlikle kullanmalıyız.
Dediler ki, Türk Dil Kurumu otobüs sözcüğüne karşı; “çok oturgaçlı götürgeç” sözünü önerdi. Kepazelikten de öte Türk diline karşı sergilenen bir alçaklık bu. Türk Dil Kurumu’nun böyle bir önerisi olmadı. Otobüs için herhangi bir öneride bulunulmuş değil. Ama Türkçenin varsıllığı elbette ki, otobüs sözcüğünü karşılayabilecek güçte. İstense kesinlikle öz Türkçe bir karşılık üretilebilir. Ama bu, “çok oturgaçlı götürgeç” gibi uyduranların alçaklığını yansıtacak bir söz olmaz.
Dediler ki, Türk Dil Kurumu, hostes sözcüğüne karşı, “gök konuksal avrat” sözcüğünü önerdi. İşte bir başka alçaklık göstergesi yalan daha. Bunu uyduran alçaklar, bilmezler mi ki avrat sözcüğü zaten Arapça. Türk Dil Kurumu Batı kökenli hostes sözcüğüne karşı Arapça avratı mı önerir? Bir de bunlara gerçekten inanıp TDK’ya karşı öfke duyan beyinsizler var.
Peki, TDK, hostes sözcüğüne karşı hangi öneride bulundu? Çok güzel bir karşılık olarak; konukçu sözcüğünü önerdi. Umarım bir gün kullanıma girer.
Kepazeler zaten öz Türkçe olan kimi sözcüklere bile TDK’nın karşılık önerdiğini ileri sürdüler. Bunlar utanmazlık ve Türkçeye karşı yapılmış büyük bir ahlaksızlık örneği olarak belleklere kazındı.
Bunlardan birini verelim ve ahmaklığın boyutunun nereye vardırıldığını görelim.
TDK, yumurtaya karşı “tavuksal fırlangaç” demiş. Yahu, yumurta zaten öz Türkçe bir sözcük ahmak oğlu ahmaklar.
Türkçe düşmanlığı için kitap yazanlar bile oldu. Bunlardan biri de Kurtuluş Savaşında keşke Yunanlar kazansaydı diyen Kadir Mısıroğlu…
“Bin Uydurukça Kelimeyi Boykot” adlı kitabında TDK’nın ürettiği / türettiği bin öz Türkçe sözcüğü uydurukça diye niteleyip yerlerine Arapça ve Farsça sözcükler öneriyor ve Osmanlıcayı savunuyor. Oysa gerçek uydurukça Osmanlıcadır. İyi ki dil devrimi ile Osmanlıca denilen uydurukçadan kurtulduk. Türk dilinin bağımsızlık savaşı olan Türk Dil Devrimine karşı düşmanca düşünceler ortaya atanlardan biri de Necip Fazıl Kısakürek’tir. Evet, gerçek şu ki, Necip Fazıl, Türklüğe ve Türkçeye karşı düşmanca düşünceler içinde olan biridir. Ona göre Türkler, İslam’a girerek şeref kazanmışlardır. Demek ki Türkler Necip Fazıl’a göre İslam öncesi şerefli bir halk değillerdi. Dolaylı olarak, İslam öncesi atalarımıza “şerefsiz” diyen Necip Fazıl’daki düşmanlık işte bu boyuttadır. Türklerin İslam yoluyla Araplaşıp yok olmalarını ümmet ideolojisi çerçevesinde üstü kapalı bir biçimde savunan Necip Fazıl ne acı ki bazılarınca milliyetçi sanılıyor.
Ona bir de “üstad” diyorlar.
Necip Fazıl’a üstad diyen güruh, günümüzde Türkiye’yi ihvan ülkesi ve Kataristan haline getirmeye çalışan güruhtur.
Bakınız Necip Fazıl, Türk Dil Devrimine karşı olan düşmanca duygularını nasıl kusuyor:
Ruhsal, parasal, soyut, boyut, yaşam, eğilim…
Ya bunlar Türkçe değil yahut ben Türk değilim!
Oysa halis Türk benim, bunlar işgalcilerim;
Allah Türk’e acısın, yalnız bunu dilerim!
Gerçek şu ki Necip Fazıl’ın burada karşı çıktığı tüm sözcükler tuttu ve yerleşti. Bu sözcükleri artık herkes kullanıyor. Demek ki Necip Fazıl Türk değilmiş. Evet, Allah Türk’e acıdı ve Türk dilini, öz Türkçeciler eliyle Arap ve Fars işgalinden kurtardı. Arap ve Fars işbirlikçisi Necip Fazıl’ın dil devrimi karşıtlığı yenildi.
Türk yazı devriminden de dil devriminden de geriye dönüş artık olanaksızdır. Yazı devrimi ve dil devrimi Türk dilinin özgürlük ve bağımsızlık savaşıdır. Savaşanlara ne mutlu!