Ekonomi, hukuk, eğitim ve diğer tüm alanlarda “ben istedim böyle olacak” anlayışıyla ülkeyi yaşanamaz hale, vatandaşları dert küpüne dönüştürdü.

Tabiri caizse, topluma zorla giydirmeye çalıştıkları gömleği insanlar artık giymek istemiyorlar. Nihayetinde, 19 Mart 2025 İmamoğlu operasyonları sonrası toplum kendisine biçilen bu dar gömleği yırtmaya başladı.

AKP Saray’da oluşturduğu tüm tartışmalı-kritik kararları ile toplumu germeye, hop oturtup-kaldırmaya, çeşitli toplumsal kesimlerin damarlarına basarak insanları adeta kışkırtmaya ısrarla devam ediyor. İmamoğlu’nun üniversite diplomasının 30 sene sonra iptali üzerine Üniversite gençliği protestolara başlamıştı. Bu itiraz edenlere son haftalarda, öğretmenleri sürülen liseli öğrenciler de katıldı.

Tam da toplumun en gergin olduğu, hak arayışı için insanların sokaklara çıktığı böylesi bir dönemde, siyasal anlayışlarına mesafeli öğretmenlerin zamansız sürgünü, iktidarın muhalif gördüklerini cezalandırma girişimi olarak anlaşıldı. En başarılı öğrencilerin yüksek puanlarla kazandıkları Proje Liselerinde yaptıkları zamansız ve haksız öğretmen atamaları liselileri ayağa kaldırdı. Üstelik sürülenlerin yerlerini iktidara yakın öğretmenler ile doldurma girişimlerine öğrenciler isyan etti.

GENÇLER MEMLEKETİN GELECEĞİ İÇİN EYLEMDELER 

Foto 1-2

Bu protestolara katılan gençlerden birisi yaptığı basın açıklamasında, yalnızca birkaç okulun meselesi için değil, memleketin geleceği için toplandıklarını belirterek; “Okullar bir süredir yalnızca eğitim kurumları olmaktan çıkarılıp, yeni bir kuşak yaratma projesinin merkezine yerleştiriliyor. Eleştirel düşüncenin değil itaatin, bilimin değil dogmaların, özgürlüğün değil baskının egemen kılınmaya çalışıldığı bir süreçle karşı karşıyayız. Ve biz bu düzenin sessiz seyircisi olmayacağız” dedi. Liseli gençlerin mücadeleleri, tüm insanlar için kutsal olan onurlu bir gelecek içindi.

Bu toplumsal hareketliliğin başını, genelde apolitik olmakla eleştirilen Z kuşağı gençliği çekiyor. Gençler seslerini sadece İmamoğlu ve çevresine haksız siyasi operasyonlar yapıldığı veya Proje Liselerindeki öğretmenleri zamansız sürüldüğü için seslerini yükseltmiyorlar. Geleceklerinden kaygılı bu gençler çok temel insani haklarını talep ediyorlar.

BU HAKLAR HUKUKİ DÜZENLEMELERDEN BAĞIMSIZ DA YAŞARLAR  

Foto 2-1

Protesto hakkı ve ifade özgürlüğü yüzlerce yıldır evrensel olarak kabul edilmiş temel insan haklarındandır. Bu haklar binlerce yıllık, [arka planında derin felsefisi olan] çoğu zaman kanlı tarihsel mücadelelerin meyveleridir.

Bu haklar sadece uzun mücadeleler sonucunda girdikleri anayasalardan değil, tüm bu düzenlemelerden de kaldırılsalar dahi insanlığın ortak zihninden asla yok edilemezler. Toplumun ortaklaştığı makul bir “hak, hukuk, adalet” anlayışı var ise işte bu kolektif bilincin bir ürünüdür. Bu mesele iktidar yönetimlerinin, yargı bürokrasisinin, hukuk akademilerinin tekeline bırakılamayacak kadar önemli ve vazgeçilmezdir.

Sırf insan olmakla sahip olunan, güncel hukuk düzenlemelerinden bağımsız olan bu hakların temeli insan onuruna ve haysiyetli yaşam hakkına dayanır. İnsan hakları dediğimiz şeyler o kadar temel, o kadar insan özüne ait şeylerdir ki, insanlığın bu haklarından vazgeçmesi istenemez ve beklenemez.

Dünyada otokrat eğilimli birçok ülke bu manipülasyonu yapmaya çalışsa da, bu temel haklar hiçbir zaman unutturulamaz. Varlıklarını insan doğasından alan bu haklar anayasalarda ve yasalarda yazıyor olsalar da olmasalar da hep vardır ve olacaktır.

Günümüz Türkiye’sinin hâkim hukuk anlayışı, yüzlerce yıllık siyasal mücadeleler sonucunda evrensel mutabakata varılmış olan temel insan haklarına dair kazanımları içine sindirebilmiş değil. İktidar bu hakları kendi anladığı tarzda yoğurup yeniden ve farklı bir şekilde üretiyor. İnsanlığa ait temel kavramları iktidarın manipüle etmesine karşı toplum direnme hakkını kullanıyor.

İNSANLAR TÜMÜYLE VAZGEÇMEDİKÇE HAKLAR HEP VAR OLACAKTIR 

Foto 3-2

Yönetilenler [insan ruhunun doğası gereği] her zaman daha az sınırlanmak isterler. Toplumları yönetenler ise [güç kullanımının doğası gereği ve mümkünse] hiçbir zaman sınırlamalarla bağlı olmak istemezler. Temel haklar ve özgürlükler otokrat yönetimlerin önünde hep ayak bağları olarak görülür. Sürekli yeniden üretilen iç ve dış düşman tehditleri ile korkutulan toplumdan, temel haklarından ufak ufak vazgeçmeleri istenir.

Halkın kuzu kuzu her türlü hak gaspını içine sindirdiğini gören despotik iktidarlar dozu sürekli artırmak eğilimindedirler. Toplum dayatmalara ses çıkarmaz, uzun mücadelelerle edindiği temel haklarının elinden alınmasına alıştırılırsa, iktidar hegemonyası bu hak gasplarını hep bir adım daha öteye taşır.

Tarihin her döneminde haklar yönetenlere karşı verilen mücadelelerle elde edildi. Sokağa çıktıkları ve itiraz ettikleri için devlet şiddetine uğrayan, tutuklanan insanlar “sokağa çıkmak ve itiraz benim en doğal hakkım” demekte ısrar ettikleri için bu haklar bugün anayasalarda yer alıyor. İnsanlar bu haklarından tümüyle vazgeçmedikçe -ki bu asla olmayacak- bu haklar hep var olacaktır.

TOPLUMUN ORTAK KABULLERİNİ İKTİDAR ÜRETİYOR 

Foto 4-2

Son zamanlarda kamuoyu ile paylaşılan tüm anketlerde halkın öncelikli sorunlarının en başına pahalılık ve geçim sıkıntısından sonra “hukuksuzluk” sorununun eklenmiş olduğu görülüyor. “Türkiye’nin en önemli sorunu ne?” sorusunda yüzde 44,4 ile ekonomik kriz birinci sırada yer alırken “Adaletsizlik” sorunu yüzde 25,1 ile ikinci sıraya yerleşti.

Diğer ülkelerle kıyaslanamayacak kadar kötü yönetime rağmen var olan sorunları gördükleri halde, bunları çözecek olanın yine bu iktidar olduğunu hala düşünen önemli bir kesimin varlığı dikkat çekiyor. Peki, nasıl oluyor da bu azımsanmayacak kitle sorunların sebeplerinin bizatihi mevcut iktidarın varlığından kaynaklandığını göremiyor acaba?

Bu sıra dışı sonuç, iktidar hegemonyasına girmiş devasa kitle iletişim imkânlarının başarılı şekilde kullanılması ile açıklanabilir ancak. Toplumun pratik ve gündelik hayatını etkilen bilgiyi ve ortak kabulleri, yani toplumsal paradigmaları belirleyen güç büyük ölçüde iktidardır. Örneğin halkın bu denli milliyetçi ve muhafazakâr olması, iktidar öyle istediği içindir.

Ülkeleri yönetenler halkın siyasal algılarını belirlemek maksadıyla tüm imkânları kullanırlar. Bu nedenle, iktidar gücü ile toplumu yönlendirirken sadece polisiyle, mahkemeleriyle ve zindanları ile insanları korkutup hizaya çekmekle kalmaz. Aynı zamanda devasa iletişim ve dezenformasyon kaynaklarıyla bilgiyi yeniden üretir, insanların zihinlerindeki düşüncelere yön verir ve kavrayışları manipüle eder. Biz de bugün ülkemizde tam olarak bunları yaşıyoruz ve iktidarın taban desteği bu nedenle önemli ölçüde korunmaya devam ediyor.

KUTSAL OLAN YAŞAMIN KENDİSİ DEĞİL, KUTSAL OLAN ONURLU BİR YAŞAM 

Foto 5-2

Geçtiğimiz günlerde sekiz yıllık tutsaklığı bittiği için salıverildikten bir gün sonra “pardon yanlışlık olmuş” denilerek tekrar tutuklanan Çağdaş Hukukçular Derneği Onursal Başkanı Av. Selçuk Kozağaçlı bir konuşmasında onurlu yaşamı oldukça özlü şekilde tarif etmişti; “Ne için yaşıyoruz? Güvenlik yok, iş yok, gelecek yok, hukuk yok, anayasa yok ama yaşıyoruz ve yaşamak çok kutsal öyle mi? Öyle değil! Yaşamın kendisi değil kutsal olan. Kutsal olan adil bir yaşam. Kutsal olan onurlu bir yaşam. Kutsal olan güvenli bir yaşam. Kutsal olan haysiyet sahibi bir yaşam. Sırf yaşamak değil kutsal olan. Bu, ölmek ya da kalmak meselesi değil, onurlu ve adaletli yaşamak ya da yaşamamak meselesi.”

Bugün direnen, itiraz eden gençler sadece diploması iptal edilip tutuklanan İmamoğlu’nun ve sürgün edilen öğretmenlerinin çiğnenen hukuku için değil, yitirildiğini gördükleri “onurlu ve adaletli bir gelecek” için seslerini yükseltiyorlar.