Tayyip Erdoğan’ın Kanal İstanbul dayatması, bir büyük ekonomik açmazı gözler önüne serdi. Erdoğan hükümetleri, Türkiye’yi Batılı mahkemelerin esiri haline getiren sözleşmeler imzalamışlar. Ülkemizi, tıpkı Padişah 2. Abdülhamit’in 1890’larda yaptığı gibi emperyalist devletlerin ekonomik tutsağı durumuna sokmuşlar. Yol yaptık, köprü yaptık diyerek, 3 liralık işi 13 liraya yaptırarak… Bunu da başka ülkelerdeki mahkemelerde (Tahkim mahkemeleri) karara bağlatarak ülkemizin sonsuza kadar soyulmasının yolunu açmışlar.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “İktidara geldiğimizde Kanal İstanbul için yapılacak ödemeleri kabul etmeyeceğiz, o paraları ödemeyeceğiz!” deyince Erdoğan tarafından beslenen medya çıldırdı.
YENİ ŞAFAK’IN YARASI
Kılıçdaroğlu’na iğrenç biçimde saldıran, yalan haberlerle onu değersizleştirmeye çalışan besleme gazetelerden birisi de Yeni Şafak… Bu gazete ile Tayyip Erdoğan arasında derin ilişkiler var.
Size eski bir haberi hatırlatalım: Yeni Şafak’ın İcra Kurulu Başkanı Mustafa Albayrak 13 Eylül 2001’de gözaltına alınıp tutuklandı.
Sebep de Tayyip Erdoğan döneminde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki yolsuzluklardı. Ama AKP iktidara gelince bu işin üstü örtüldü. Mustafa Albayrak da kendisinin tutuklanmasını 28 Şubat sürecine bağladı, işkence gördüğünü bile iddia ederek kahraman pozuna girdi. Ama dönemin organize suçlarla mücadele eden polis müdürü Adil Serdar Saçan, onu yalanladı. Bakın neler söylemiş:
“2001 yılında İBB’de yapılan yolsuzluklara ilişkin operasyonlar İstanbul DGM Başsavcılığı emri ve gözetiminde olmuştur. Operasyonların 28 Şubat’la hiçbir ilgisi yoktur. Tamamen İBB’nin soyulmasına ilişkindir. Operasyonlar sırasında hiçbir zaman hiçbir çocuk gözaltına alınmamıştır. O tarihte Yeni şafak Gazetesinde firari şahısların aranması için şahıs araması yapılmış ve mahkeme kararıyla arama icra edilmiştir. İşkence iddialarıyla ilgili suçsuz olduğumuza dair 3 ayrı adli yargı kararı ve iki ayrı idari soruşturma kararı vardır. İddiada bulunanın gözaltı süresince alınan doktor raporları ortadadır. Tutuklandıktan sonra cezaevinden de alınmış bir tek raporu yoktur.”
Yani, Erdoğan belediye başkanı iken kendisi ile ilgili bir düzine yolsuzluk dosyası açılmıştı. Albayraklar da bu işin içinde görünüyorlardı. Sonra büyük bir operasyonla Erdoğan ile ilgili bu yolsuzluk iddiaları gündemden düşürüldü. Ama söz konusu yolsuzluk dosyalarının ne kadar ciddi olduğunu Mehmet Bölük’ün belgelere dayanan El Tayyip adlı belgesel kitabı ortaya koyuyor.
Elbette Erdoğan iktidara gelince Albayraklar dört kol halinde yürüdüler. İlk kıyak da Balıkesir SEKA fabrikasının her şeyi ile Albayraklara verilmesi idi. Sadece 1,1 milyon liraya… Sonrasındakileri Allah bilir.
İşte bu gazete Kılıçdaroğlu’na saldırıyor. Çünkü, CHP; İYİ Parti ile birlikte iktidar olacak. O zaman 28 Şubatçıların koruduğu Tayyip Erdoğan’ın eski dosyaları da açılabilecek… O zaman Albayraklar’ın aldığı ihaleler, kapattığı fabrikalar, arsalar incelenecek… Milletin malına çöküldüğü ortaya çıkınca da hesabı sorulacak. İşte bu yüzden ihalelerden zenginleşenler, devletin en değerli tesislerine çökenler titremeye başladılar.
İZİNİ KAYBETTİRME TAKTİĞİ SÖKMEZ
Erdoğan ve ekibinin büyük kuruluşlara çökmesi, bir “izini kaybettirme” operasyonu gibi yürütülüyor. Senden olmayandan al, senin adamına ver; sonra o da daha yakın bir adamımıza devretsin… Yağmanın izini yitirtelim… Bir gazeteci olarak bu oyunun medyadaki yansımalarını çok ayrıntılı olarak biliyorum; çünkü yaşadım.
Örneğin Sabah-ATV grubuna, banka borcu üstünden çöktüler. Burasını işadamı Ahmet Çalık’a aldırdılar. Sayın Çalık istemeden bu işe girdi. Sonra bu medya grubu şimdiki sahiplerine aktarıldı. Arada hep devlet kredileri kullanıldı. Böylece ilk sahibi belirsiz hale getirildi.
Sonra Türk Medya olarak bilinen Çukurova Grubu’nun elindeki Akşam ve Güneş gazeteleri ile televizyon ve radyoya el koydular. Türkiye’ye 50 milyar dolara yakın vergi ödeyen Çukurova Grubu, borçlu çıkartılıp kıstırılmıştı. Benim de çalıştığım bir dönemde Türk Medya, Erdoğan’a âşık işadamı Ethem Sancak’a aktarıldı. Ethem Sancak da bu işe istemeden girmişti. Tıpkı Star Gazetesi ve televizyonuna el konulması sürecinde olduğu gibi istemeden gazete patronu olmuştu. Operasyonunun izini karıştırmak, asıl sahibini iyice unutturmak için Ethem Sancak, burasını daha sonra Erdoğan’ın mutemet bir adamına devretti.
Sadece gazetelerine değil bankasına, şirketlerine çöküldü Çukurova’nın. Buranın patronu Mehmet Emin Karamehmet’e Fethullahçılar uyduruk bir suçtan 12 yıl ceza verdirdiler ve onu esir aldılar. Holding’in BMC adı altında üretim yapan otomotiv şirketi de Ethem Sancak’a aktarıldı. Bin bir emekle kurulup Türkiye’nin en büyük medya platformu haline getirilen Digitürk ise Katarlılar’a satıldı.
Bunların çok daha ötesi yapıldı: Türkiye’nin en değerli markası olan Turkcell bile Çukurova’dan kopartıldı ve AKP’yi fonlayan bir şirket durumuna sokuldu. 28 Şubat’ın gerçek mağduru Mehmet Emin Karamehmet oldu. Türkcell’in şu anki yönetim kuruluna bakın, acı gerçeği görürsünüz. Orayı birisi türbanlı bacı AKP’liler yönetiyor ama Türkcell’i kuran Mehmet Emin Bey yok…
Son örnek Hürriyet Gazetesi… Doğan Yayın Grubu, çiftçi ve besiciye kredi vermesi gereken Ziraat Bankası’nın parası kullanılarak Demirören’e satıldı. Bekleyin, bir iki yıl içinde o da burasını Erdoğan’ın yakınındaki bir isme devredecek. Elbette o zamana kadar Erdoğan başta kalabilirse…
İşte bütün bu partizan operasyonlar yeni hükümet tarafından sorgulanacak. Yağmalamaların hesabı sorulacak. İhalelerin neden belirli şirketlere verildiği araştırılıp vurgunlar ortaya çıkartılacak…
Sizi gidi uyanıklar! Milletin parasını kullanarak şirket sahibi olup şirketleri birbirinize devrederek o yerlerin izini kaybettireceksiniz ha! İyi ama kendi izinizi nasıl kaybettireceksiniz?