1973 yılında Cumhuriyet’in 50. Yılı’nda Türk Dil Kurumu’nun düzenlediği deneme yarışmasında birçok ünlü ismi geride bırakarak birinci olmuş genç bir araştırmacıydım.
Öykü yazarak başlamıştım ama Türk ulusunun tarihsel konumunu araştırırken Alevilik gerçeğiyle karşılaşmıştım. Bir Alevi çocuğu olarak bu toplumun sorunlarını dile getirmek, bunu topluma kabul ettirmek; çözüm yollarını araştırıp barışçı biçimde gerçekleştirmek ülküm olmuştu.
12 Eylül darbesinin mağdurlarından birisi olarak hapisten çıktıktan sonra Hürriyet gazetesine redaktör olarak girmiştim.
Daha kimse ortaya çıkıp “Ben Aleviyim!” diyemiyordu.
Ortalıkta bir Alevi derneği veya vakfı yoktu.
Çünkü, devleti yöneten derin kadro için Aleviler tehlike öğesi idi…
Dönüp geriye baktığınızda Alevilerin Türkiye Cumhuriyeti’nin en sağlam bağlıları olduğunu görüyordunuz ama ABD tarafından güdülen tepedekiler öyle düşünmüyordu.
İşte böyle bir ortamda 1989 baharında Almanya’dan gelen İsmail Kaplan, “Alevilerin sorunlarını ve taleplerini anlatan bir bildirge hazırlayalım... Bunu da tanınmış isimlere imzalatıp kamuoyu oluşturalım!” dedi.
Bu iş o zamanlar çok belalı idi. Ben de tutucu bir kurum olan Hürriyet’te çalışıyordum. İsmail, “Seni işten atarlarsa buradan aldığın maaşı biz aramızda toplayıp her ay veririz!” dedi.
Ve ben, birçok yazara da danışarak, en az on kez yeniden hazırlayarak o bildirgeyi yazdım. Aralarında Yaşar Kemal ve Aziz Nesin’in de olduğu birçok tanınmış isme imzalattım. Basında söz konusu edildi.
Aynı yılın Kasım başında Almanya’nın Hamburg kentinde Alevi Kültür Haftası adı altında geniş katılımlı bir etkinlik yaptık. Bu çalışma Almanya’da çok ses getirdi.
Kamuoyu, Aleviliğe çok ilgi duyuyordu. 1990 yılında Hürriyet gazetesi için “Hacı Bektaş Veli” adlı bir kitapçık yazdım ve bu gazete ile 1 milyon adet basıldı ve Hürriyet o gün öğlene varmadan her yerde tükendi. Peşinden, gazetelerde, dergilerde röportajlarımız çıktı. 1990 başında Öz Kaynaklarına Göre Alevilik adlı bir kitabım yayımlandı.
Ama bu çalışmalarım gazete yönetiminin dikkatini çekmiş olmalı ki 1991 yılı Mart ayında işime son verdiler. Zaten yönetim katıyla ilişkili bir müdür bana gelip, “Niyetiniz ne arkadaş, Alevi PKK’sı mı kurmak istiyorsunuz?” diye çıkışmıştı.
Ben bozulmuş; “PKK ile asıl ben uğraşıyorum. Almanya’daki PKK’lılar bana devletin ajanı diyor; haberin var mı?” diye karşılık vermiştim.
Ama karar verilmişti bir kere… Alevileri uyandıran birisini MİT denetimindeki Hürriyet’te çalıştırmazlardı daha fazla…
Olsun…
Ama oradan atılınca Almanya’daki arkadaşlar bize verdikleri maddi destek sözünü yerine getirmediler.
Canları sağ olsun; dedim; yürüdüm… Ben bu işi para için yapmamıştım ki…
Bildirgeyi ve imzacıları merak edenler, TÜRK ALEVİLİĞİ adlı kitabımda bulabilirler.
ALMAN BAŞBAKANI’NIN KONUŞMASI ÇOK ÖNEMLİ
Alevilik Bildirgesi’ni Almanya’da ve Türkiye’de yayımlamamız, Hamburg Alevi Derneği’nin desteğiyle olmuştu. Derneğin kuruluşu aslında Almanya’daki Alevi örgütlenmesinin de başlangıcı sayılır. Bu dernekler hızla çoğalıp Almanya’ya yayıldılar. Sonra Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinde ortaya çıktılar. Böylece Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu doğdu.
Federasyon yönetimine, geleneksel Aleviliği ikincil hale getiren siyasi gömlekli isimler gelmiş olsa da bu örgütlenme Avrupa için önemlidir. Almanya; Alevi toplumunun her insana eşit gözle bakan, kadını dışlamayan, öğrenmeye açık, barışçı öğretisini çok önemli buluyor.
Bizim de karınca kararınca katkımız olan örgütlenmenin 35. Yılı nedeniyle Alman Şansölyesi Olaf Scholz bir mesaj yayımlamış. Türkiye’yi yönetenlerin de ders alması gereken mesajında Sayın Başbakan diyor ki: “Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun 35. Kuruluş yıldönümünü içtenlikle kutluyorum. Aleviliğin değerleri olan hoşgörü, eşitlik ve dayanışma ilkeleri benimle birlikte pek çok insan tarafından paylaşılmaktadır. Bu değerler açık ve demokratik toplumumuzun vazgeçilmez unsurlarıdır. Sizin ve sizinle birlikte yaşayan 700 bin Alevinin bu toplumda önemli bir yeri vardır. Cem evlerinizle birlikte, kuruluşunuzdan bu yana farklı kökenlerden, farklı inançlardan ve farklı kültürel geleneklerden gelen insanlar arasında barışçıl bir birlik ve beraberlik anlayışıyla değerli katkılar sağlıyorsunuz. Bu saygı ve hoşgörü, Aleviliğin özünü oluşturur. Çoğulcu ve özgür bir toplum için siz Alevilerin güçlü bir ses olmanız son derece değerlidir.”
***
Hemen belirtelim ki ülke nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan Alevi toplumu Türkiye için de bir şanstır. Türkiye eğer Pakistan veya Afganistan gibi olmadıysa bunda Alevilerin de etkisi vardır.
AKP Başkanı Erdoğan’ın Alevileri sevmemesinin asıl nedeni de budur ya…
Bir de Aleviler Türkçe konuşur, çocuklarına Türk isimleri verir; türkü söyler, Dede Korkut gibi kopuz çalarlar ya…
Kadını baş tacı ederler, bunca kışkırtmaya karşın barışçı dururlar ya…
Devlet malı yemeyi imansızlık sayarlar ya…
Veeee: Atatürk’ü hilesiz hurdasız severler ya…