Bundan tam 41 yıl önce bu günlerde Hürriyet Gazetesi’nde çalışmaya başlamıştım. Hapisten yeni çıkmıştım ama Doğan Hızlan’ın desteğiyle basının amiral gemisine girebilmiştim.

Redaktör olarak çalışırken yazı işlerindeki Mehmet Komşu, Tufan Aksoy gibi toplumcu arkadaşlarla dost olmuştum.

Onların da verdiği bilgilerle bir gerçeği anladım: Hürriyet Gazetesi’ni MİT yönetiyordu. Gazetenin sahibi Erol Simavi, MİT ve polisle içli dışlıydı. Genel Yayın Yönetmeni olmak için MİT’ten izin almak gerekiyordu.

FATİH ALTAYLI VE BENZERLERİ

Daha sonra özel televizyon kanalları devreye girdi. Gazetelerdeki sistem burada da sürdürüldü. Televizyon sahibi olmak için MİT’ten olur almak şarttı.  Elbette ki kanalın yöneticisinin de MİT ile bağı olmalıydı. Bu nedenle gazetelerin genel yayın yönetmenleri gibi TV’lerin genel yayın yönetmenleri de MİT’ten onaylı isimler arsından seçiliyordu.

Son zamanlarda adı çok sık anılan Fatih Altaylı da bu özel seçilmiş isimlerden birisidir. Bu nedenle de genel yayın yönetmeni koltuğuna oturabilmiştir.

Yayımladığı videoda Kemal Kılıçdaroğlu’nu  "Ak Parti için çalışıyor . Dış devletlerin ajanı"  biçiminde suçlayan Altaylı, ancak MİT ajanların bilebileceği konuları gündeme getirirken de konumunu açığa vurmuş oldu. Kılıçdaroğlu’nu sert biçimde eleştirenlerden birisi olmakla birlikte Altaylı’nın bu suçlamalarının AKP kaynaklı olduğunu düşünüyoruz. Çünkü, Kılıçdaroğlu, CHP’nin AKP’ye yakınlaşmasına karşı çıkan kesimin sözcüsü gibi.AKP’ye nefes aldıran siyasi yumuşamanın eleştirilmesi iktidarın hiç hoşuna gitmiyor.

Gelelim Fatih Altaylı ile çatışma içinde olduğu söylenen  ve Kılıçdaroğlu’na çok yakın olduğu ileri sürülen Tuncay Özkan’a…

Yaşamöyküsüne bakın; yükselmesi ve görevlendirilmesi Altaylı’ya çok benziyor. Bir zamanlar ülkenin önde gelen medya gruplarında baş yönetici olarak çalıştı. Bunu da MİT ile olan iyi ilişkileri sayesinde sağladı.

SUÇ DEĞİL AMA…

MİT’le çalışmak suç mu? Elbette ki hayır… MİT, değişik dönemlerde farklı etkilerin altında kalsa da ülkemizin en önemli kurumlarından birisi… Öyle ki siyaseti bile o yönlendiriyor. 7 Haziran 2015’teki genel seçimleri AKP’nin yitirmesi üzerine ortaya çıkan ani değişimin nedeni de MİT’in politik  programıdır. O tarihe kadar AKP’ye ve Erdoğan’a çok sert saldıran Devlet Bahçeli’nin birden bire AKP’nin sıkı savunucusu olmasının sebebi MİT’ten gelen istek ve baskıdır. Yine Erdoğan karşıtı Doğu Perinçek’in sıkı Erdoğancı olmasının sebebi de MİT’in AKP odaklı programıdır.

İYİ Parti Lideri Meral Akşener’in Altılı Masa’yı bozması,  Erdoğan’ı seçtirdikten sonra Saray’a gitmesi de MİT’in programının bir parçasıdır.

Bu durum bize şu gerçeği gösteriyor: Siyasi parti genel başkanlarını da MİT onaylamaktadır. Yani onlara geçiş vizesini de MİT vermektedir. Bu sisteme karşı gibi gözken CHP’de bile genel başkanlar MİT’ten olur alarak seçilmişlerdir. Deniz Baykal, Kemal Kılıçdaroğlu, Özgür Özel de MİT vizesi ile genel başkan olmuşlardır.

Gelelim Tayyip Erdoğan”a… Ona yeni parti kurduran ve seçilmesi imkansız iken anayasa değişikliği ile başbakanlık yolunu açtıran da MİT’tir. Erdoğan hakkında Belediye Başkanlığı dönemi ile ilgili olarak 10’dan fazla yolsuzluk soruşturması varken, bunlar MİT sayesinde devre dışı bıraktırılmış; kendisi şiir okudu diye 4 ay hapse mahkum edilip kahramanlaştırılmış, iktidar yolu açılmıştır.   Bu tam bir ABD-MİT planı olarak gerçekleştirilmiştir.

Sadece siyasetçiler değil, medya yöneticileri, işadamları, mafya elemanları MİT ile bir biçimde ilişki içindedirler. Burada karşılıklı çıkarların dengelenmesi vardır. Ama MİT’in suç unsurlarına çıkar sağladığını söylemek de doğru olmaz; onları kullanma söz konusudur. Bu yüzden Türkiye’deki gazetelerin ve televizyonların genel yayın yönetmenlerinin konumlarını bir biçimde Alaattin Çakıcı’nın konumuna benzetebiliriz.

Fatih Altaylı ve öbür büyük (!) genel yayın yönetmenleri biraz egolarını törpülerlerse daha iyi olur…