Sonunda söyleyeceğimi, yazımın ilk cümlesi içinde söyleyeyim:

Dünya bağcı ülkeler arasında üzüm cibresini değerlendiremeyen neredeyse tek ülke konumundayız.

Bağ alanları itibarıyla dünyanın ilk 5 ülkesi, üzüm üretimi yönüyle de dünyanın 6 ülkesi arasında yer almaktayız. Bu istatistiki veriyle de sürekli övünürüz.

Bağcılığın en önemli sanayi ürünü hiç kuşkusuz şarapçılıktır. Şarapçılığın  anavatanı sayılan yaşadığımız bu topraklarda, şarap üretiminde dünya sıralaması içine giremeyişimiz de ayrı bir çelişkiyi oluşturmaktadır. Dünyada bağcılıkla uğraşan ülkelerde üzümün şaraba dönüşümü yüzde 90 ların üzerindeyken, ülkemizde bu oran yüzde 4'ü dahi bulamamaktadır.  Yaklaşık 470 bin hektar bağ alanlarına sahip Türkiye’de üretilen üzümlerin yüzde 30'u sofralık, yani yemeklik, yüzde 37'si kurutmalık, yüzde 30'u pekmez, pestil, sucuk gibi yöresel üretimlerde değerlendirilirken, ancak yüzde 3'ü şarap üretiminde kullanılmaktadır. Böyle bir tablo bizlere, üzümün ekonomik olarak değerlendirilemediğini açık bir şekilde göstermektedir.

Bağcılık ve şarapçılıkta ileri düzeyde bulunan ülkeler, aynı zamanda üzüm posası olarak nitelendirdiğimiz üzüm cibresini de ekonomilerine katmayı ihmal etmezler. İşte bunun en canlı örneği “GRAPPA”dır.

Grappa, İtalyanların dünyaca ünlü bir brendi markasıdır. 700 yılı aşkın bir süredir üretilen bu içkinin hammaddesi de oldukça mütevazidir. Çünkü Grappa üretiminde kullanılan hammadde, şarap yapılırken üretim dışı kalan üzüm posası, yani cibredir. Öyle ki Grappa’nın yaşam kaynağı bir anlamda üzüm atık maddesidir bile denebilir.

Dünyada satış rekorları kıran Grappa’nın cibrelerden elde edildiğine bakıldığında, ülkemizde on binlerce ton cibrenin nasıl ekonominin dışına atıldığına üzülmemek olası değil.

Bugün ülkemizde her türlü yasaklamalara karşın kayıt içi  ve kayıt dışı milyonlarca litre şarap üretilmektedir. Bu üretimlerden ortaya çıkan 25 ila 30 milyon kg cibreden, 1,5 – 2 milyon litre grappa benzeri bir alkollü içki üretilmesi olası görülmektedir. Ciddi döviz karşılığı ülkemize getirtilen bu içkinin kendi tesislerimizde neden üretilmediğine de artık şaşırmamak gereğine inanmaktayım. Kendi ulusal tesislerimizde ürettiğimiz Ankara Viskisi, Tabii Kanyak, Truva Kanyak, Ihlara Brendi, Vermut, Kına Kına şarabı ve sayısız doğal meyve likörlerimiz başta olmak üzere pek çok marka olmuş ve dünyada aranan  içkilerimizin üretimlerini gözlerimizi kırpmadan nasıl sonlandırmayı başarmışsak, elbette Grappa benzeri bir içkiye de arkamızı dönmemiz de doğal karşılanmalı.

Cibrelerin sadece alkollü içki olarak değerlendirmenin dışında, üzüm çekirdeği üretimi ile yakacak olarak kullanılması da dünyada yaygın olarak yapılmaktadır. Çok büyük yatırım harcamalarına gerek duyulmadan gerçekleşebilecek bu tür üretimlerin  ülkemizde düşünülmemesi, yine anlaşılır değil.

Tekrar ediyorum. Bir üzüm ülkesi olan Türkiye’de her yıl ister istemez ortaya çıkan üzüm cibrelerini ülke ekonomisine kazandırmayıp değerlendirme dışı bırakmamız elbette kabul edilemez bir durum. Ancak bu  durum da bizleri şaşırtmamalı. Yıllardır uzaya seyahat ettik ediyoruz, yerli ve milli elektrikli otomobil üretiyoruz, yine her yıl milyarlarca ton petrol, doğalgaz bulduk buluyoruz, dünya bizi kıskanıyor gibi türlü gerçekleşemeyen hayallerle yıllarımızı tüketmeye devam ederken, var olan doğal kaynaklarımıza arkamızı dönme  becerisinde rakipsiz olduğumuzu da tüm dünyaya sergilemekteyiz.