Türkiye’de alkollü içkilerin üretim ve tüketimini tamamen yasaklamayı göze alamayan irade, türlü yöntemlere başvurarak bu alanda akıl almaz baskılardan geri durmayacağını yıllardır göstermekte.
Alkollü içkilere uygulanan orantısız ÖTV'lerde dünya liderliğini hiçbir ülkeye bırakmıyoruz.
İçkili mekanların il ve ilçe sınırları dışına çıkartılma girişimleri gündemde yerini korumakta, bu konuda türlü yöntemler ısrarla devam ettirilmekte.
Yeni alkollü içki tesisi kurmak isteyenlere yapılan engellemeler ve yaratılan zorluklar sınır tanınmıyor. Örneğin likör, votka, cin, brendi gibi yüksek alkollü içki tesisi kurmak isteyenlere getirilen en az bir milyon litre/yıl kapasiteli tesis kurma zorunluluğu, bu alanın sadece yüksek sermayelere ve kayıt dışı para aklayanlara verilen bir imtiyaz olarak görüldüğü gibi, öte yandan atıl kapasitelerin yaratılmasına da neden olmaktadır.
Ülke bağcılığının gelişimi için önemli görevler üstlenen birçok “bağcılık araştırma birimleri” kapatıldığı gibi İl ve İlçe Tarım Müdürlüklerindeki bağcılık çalışmaları da etkisizleştirilmektedir.
Bugün eğer iyi kötü birtakım şarap üreticilerimiz ve üzüm üreticilerimiz hala varlıklarına güç bela devam edebiliyorsa, bu alanın temel taşlarının yıllar öncesinde atılmış olduğundandır. İşte bunun en güzel bir örneği,
1947 yılının Ekim ayı: “Üçüncü Uluslararası Üzüm Suyu ve Şarap Kongresi” Istanbul’da yapılır. Dünyanın önde gelen bağcı ve şarap üreticisi ülkelerine Türkiye ev sahipliği yapar. Aynı zamanda Türkiye hükümet ölçeğinde de en yüksek biçimde bu kongreye katılır. Sıkı durun: Başbakan Yardımcısı Faik Ahmet Barutçu, Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak, Maliye Bakanı Halit Nazmi Keşmir, Ekonomi Bakanı Cavit Ekin, Gümrük ve Tekel Bakanı Şevket Adalan, Tarım Bakanı Tahsin Coşkan, Ulaştırma Bakanı Şükrü Koçak, Ticaret Bakanı Mahmut Nedim Gündüzalp gibi neredeyse kabinenin tamamının bu kongreye katılmaları ve konuşma yapmaları, Türkiye’nin bağcılık ve şarapçılık alanına ne denli önem verdiğini de gösterir. Bu organizasyon, dünyanın en önemli tarımsal faaliyetinin Türkiye Cumhuriyeti hükümetince de ne kadar önemsendiğini gösterir.
Bugün ülkemizde ölümcül uyuşturucu kullanımı neredeyse ilkokul çağındaki çocuklarımızın seviyelerine kadar inmiştir. Öyle görülüyor ki emeklemeye yeni başlayan bebelerimizin dahi uyuşturucuya alıştırılacağı günler yakındır.
Geleceğimizin derin karanlıklara gömüldüğünü görmezden gelenlerin, bir kadeh şarap üzerine fırtınalar koparmasını anlamak elbette oldukça güç.