MİT eski Daire Başkanı Mehmet Eymür’ün "Başka türlü konuşma imkânı yoksa işkence olabilir, çünkü çok inatçı tipler var" açıklaması son günlerde medyada çokça tartışılıyor. Gazeteci Gökçer Tahincioğlu’nun T24 internet sitesinde yayınladığı röportajda Eymür, kaba dayak ve elektrik gibi yöntemlerle işkence yapıp yapmadığı sorusuna "yapmışımdır" yanıtını verdi ve 'pişman olmadığını' söyledi.
İşkence suçu insanlığa karşı işlenmiş suçlardan sayılıyor ve adli soruşturma için zaman aşımı bulunmuyor. Eymür’ün bu açıklama ve itiraflarından sona herhangi bir savcı hareke geçip (beklenildiği gibi) ifade için kendisini çağırmadı. Yargının, ucu “devlet”e dokunan konularda siyasi talimat olmadan harekete geçemeyeceğine bu kadar alışmış ve bu durumları iyice kanıksamış olmamız çok garip değil mi?
Bir zamanlar “hukuk devleti” olmak yerine “kanun devleti” haline geldiğimizden yakınılırdı, şimdi o günler bile aranır oldu. Ülkede devlet kontrolünde (ve/veya devletin yol vermesi ile) suç işlemenin meşru görülmesine toplum iyice alıştı. Böyle olmasaydı; ortalama bir kanun devletinde bile skandal sayılabilecek birçok gelişme toplum nezdinde bu kadar sıradanlaşmaz, birkaç gün konuşulduktan sonra unutulmaya terk edilmezdi.
(Toplumun tüm olan bitenlere ‘alışmama ve kanıksamama hakkına’ sahip çıkması gerçekten önemli bir konu. Daha önce yazdığım bu meseleyle ilintili analiz yazıma buradan ulaşabilirsiniz.)
İç kamuoyu ülkede olan biten kanunsuzlukları ne kadar kanıksamış olsa da, gitgide küreselleşen ve küçülen dünyada ülkelerin tüm yapıp ettikleri (iyi ki) yakından izleniyor ve raporlanıyor.
ULUSÖTESİ ORGANİZE SUÇLARA KARŞI KÜRESEL GİRİŞM RAPORU
Türkiye’nin ekonomik, sosyal, hukuki ve insan hakları konularındaki tüm uluslararası endekslerde negatif puanlı ülkelerin en başlarında yer alması da artık sıradanlaştı. Yayınlanan bu endekslerden sonuncusu, merkezi İsviçre’de olan "Ulusötesi Organize Suçlara Karşı Küresel Girişim Raporu” idi. Kısaca GI-TOC denen Kuruluş, dünya üzerinde organize suç örgütlerinin faaliyetlerini ve ülkelerin bu faaliyetlere karşı aldığı önlemleri yakından izliyor ve her yıl raporlaştırıp yayınlıyor.
2021 raporunda Türkiye, BM’de temsil edilen 193 ülke içinde organize suçların en yoğun gerçekleştiği 12'nci ülke olarak yer aldı! Genel tabloyu gösteren haritada ülkeler olumludan olumsuza puanlarına göre en açık renkten en koyuya kadar 10 sınıfa ayrılmış. Haritaya bakıldığında Türkiye, en kötü durumdaki 10’uncu grup ülkeleri gösteren ve en koyu renkte olanlar arasında görülüyor.
Türkiye kıtalar arası tabloda (organize suçlar yoğunluğunda) Asya’da beşinci, Avrupa’da ise birinci sırada ve en kötü kategori olan “yüksek suç yoğunluğu – düşük yoğunluklu mücadele” grubunda yar alıyor. Rapor Türkiye’nin bir mafya devleti haline geldiğini iddia ediyor. “Türk hükümeti, altın ve petrol ticareti, insan ve silah kaçakçılığı gibi suç pazarlarını kendi çıkarları ve siyasi amaçları için kullanıyor. AKP hükümeti suça yataklık etmekle kalmıyor örgütlü suçların bizzat failidir" tespiti yapılıyor.
'ORGANİZE İŞLERİ YÜRÜTENLER DEVLETLE BAĞLANTILI AKTÖRLER'
Raporun en dikkat çekici bölümü, sayılan organize suçlarla devletlerin ilişkisinin tespitini içeriyor. Bu sınıflandırmaya “State-embedded actors”, yani “devletle bağlantılı aktörler (suçlular)” başlığı konulmuş. Mafya grupları, suç şebekeleri ve yabancı aktörler tarafından gerçekleştirilen organize suçlarla devlet ilişkisini ortaya koyan ve 1’den 10’a kadar yapılan puanlamada Türkiye’nin puanının (9.0) olduğu görülüyor. Türkiye’de yoğun görülen organize suç örgütleri faaliyetleri olarak insan, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi suçlar ilk sıralarda yer alıyor ve bu suçların çok büyük çoğunlukla devletle bağlantılı aktörler tarafından yürütüldüğü tespiti yapılıyor.
Suç aktörlerinin devletle çok yoğun bağlantılı olduğu ülkeler kategorisinde Türkiye gibi 10 üzerinden 9.0 puan alan diğer ülkeler arasında Kongo, Mozambik, Tacikistan, Venezüella, Sudan, Nikaragua ve Afganistan bulunuyor. Bizden daha kötü puanlılar ise sadece İran (9,5), Lübnan (9,5), Suriye (10) ve Kuzey Kore (10) ülkeleri.
'TÜRKİYE BİR MAFYA DEVLETİ HALİNE GELDİ'
“Türkiye bir mafya devleti haline geldi” başlıklı yazısında konuyu değerlendiren Kronos34 haber sitesine göre raporda Türkiye için özetle şu tespitler yapılıyor.
* Türk hükümeti suç pazarlarını sık sık kendi çıkarları ve siyasi amaçları için kullanıyor.
* Devlete mensup kişiler, Suriye ve Libya’da savaşan Selefi-Cihatçı gruplara yasadışı yollardan silah aktarmanın yanı sıra Türkiye’deki paramiliter gruplara silah sağlıyor.
* Organize suç örgütleri ile devlete mensup kişiler son derece güçlü ve karmaşık bağlara sahip.
* Üst düzey politikacılar IŞİD’den satın aldığı petrolü, Türkiye ve Irak petrolü kisvesi altında yasadışı sattılar.
* Türk hükümeti kamuoyuna organize suçlara karşı tavır aldığını söylese de, bu sadece siyasi amaçları için kullanılan bir retoriktir.
* Şeffaflık ve hesap verebilirlik çok sınırlıdır ve giderek daha da bozulmaktadır.
* Ülkedeki tüm denetim mekanizmaları doğrudan hükümet tarafından atanmakta, kontrol edilmekte ve genellikle muhalefeti bastırmak için siyasi bir araç olarak kullanılmaktadır.
* Ülkedeki yolsuzlukla mücadele kurum ve yasalarının tutarsız uygulanması ve cezasızlık kültürü devlet aygıtının tüm seviyelerinde yaygındır.
* Hükümet yalnızca organize suça yataklık etmekle kalmayıp, endüstriyel ölçekte organize suçların failidir.
* Türkiye’de organize suçlara ilişkin mevzuat güçlü olmasına rağmen, bu kanunlar uygulanmamaktadır.
* Türk hükümeti gazetecileri, aktivistleri ve yurt dışında yaşayan siyasi muhalifleri hedef almak için INTERPOL’ün kırmızı bülten sistemini aşırı şekilde kötüye kullanmaktadır.
* 2016’daki başarısız darbe girişiminin ardından yargı sisteminin tasfiye edilmesi sonrası, Türkiye’de yargı bağımsızlığını ciddi şekilde zayıflatacak şekilde hükümet rejime sadık binlerce yargıç atadı.
* Yerel mahkemelerden anayasa mahkemelerine kadar siyasi muhaliflere karşı en etkin araç olarak kullanılan Türk yargı sistemi, Erdoğan’ın kontrolünde bulunmaktadır."
Bu tespitlerde katılmadığınız bir cümle var mı?
TÜRKİYE ULUSLARARASI DEMOKRASİ ZİRVESİ'NE DAVETLİ DEĞİL
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendisini anayasasına göre hala demokratik bir hukuk devleti olarak tanımlıyor ve dünyada da bu kategoride görülmeyi arzu ediyor. Ancak demokratik dünyanın pek de öyle düşünmediği hem yukarıdaki gibi raporlarla, hem de bazı uluslararası toplantılara davet edilmemekle ortaya konuluyor.
ABD Başkanı Joe Biden, 9-10 Aralık’ta 100'den fazla ülkeyi bir araya getirerek dünya genelinde özgürlük ve hakları yeniden oluşturmaya yönelik “Uluslararası Demokrasi Zirvesi” düzenliyor. Zirve konuları 3 ana başlık etrafında tartışılacakmış. Bu başlıklar;
1. Otoriterliğe karşı demokrasiyi savunmak,
2. Yolsuzlukları tespit edip onlarla mücadele etmek,
3. İnsan haklarını savunmak, olarak belirlenmiş.
Bu üç başlığa Türkiye’nin ne ölçüde uyduğu yukarıdaki Uluslararası Organize Suç Raporu’nda açıklanmış! Bu sebeplerden olsa gerektir ki; Çin, Rusya, İran ve Filipinler gibi ülkelerle birlikte NATO müttefiki Macaristan ve (katılmak için çeşitli girişimlerde bulunduğu halde) Türkiye de toplantıya çağırılmadı.
'UYUŞTURUCU SATANIN AYAĞINI KIRIN' DEMEKLE OLUYOR MU?
İçeride kendi siyasal tabanlarını bir yerlere kadar bir şeylere ikna ediyor olabilirler. Ancak bağımsız ve sivil uluslararası kuruluşlar tüm dünyada neler olup bitiyor, tek tek takip ediyor ve raporluyorlar. Uluslararası Organize Suç Raporu’ndaki iddia ve tespitler, ülkede olup bitenleri merak edip takip edenlerin zaten bildiği hususlardır. Fakat toplumun önemli kısmının ne yazık ki bu meseleleri pek dert etmediği de ortada!
Size garip geliyor mu bilmem ama toplumun büyük çoğunluğuna pek de anormal gelmeyen devletin kanunsuzluğu ve organize suç aktörleri ile ilişkisi, polisine “Uyuşturucu satan ayağını kırın, suçu bana atın” talimatı veren bir İçişleri Bakanının ülkesinde meydana geliyor.
Demek ki neymiş; “Organize suç örgütleri ile devlete mensup kişilerin güçlü ve karmaşık bağlara sahip olduğu” bir ülke, saygın ve müreffeh demokratik dünya ülkeleri arasından dışlanıyormuş. Ayrıca da; “torbacının bacaklarını kırın” talimatı vermekle, devlet ile suç ve suçlu bağlantısı gerçeğini örtbas etmek pek de mümkün olamıyormuş!