Okunma kolaylığı için ikiye ayırdığım yazımın bu ilk bölümünde, sokak anketlerinde “şikâyetçiyim ama oyum yine de AKP’ye” diyen seçmenin politik algılarının sebeplerini, siyasal tabanın iknası ve sorgulamadan itaat süreçlerinin nasıl oluşturulduğunu ve bunlardan vardığım sonuçları ele alacağım.
Tüm anketler Cumhur ittifakının ve AKP oylarının istikrarlı şekilde düştüğünü gösteriyor. Ancak AKP’den uzaklaşan seçmen tercihleri doğrudan diğer muhalefet partilerine gitmiyor, gri bölge denilen “kararsızlar” grubunda beklemeye geçiyor. Ne AKP’den kopanların kurdukları Deva ve Gelecek Partilerine ne de muhalefetin en büyük partisi CHP’ye dikkat çekici bir yönelme görülmüyor. Böylece kararsızların oyları ilk kez yüzde 25’lere kadar yükseldi. Seçmen AKP’den kopsa bile muhalif partilere neden yönelmiyor da arada ve kararsız kalıyor, tüm olumsuzluklara rağmen AKP neden hala açık ara birinci parti durumda? Bu soruların olası yanıtlarını aramaya çalışacağım.
ŞİKÂYETÇİYİM AMA OYUM YİNE AKP'YE!
Ülkede her alanda yaşanan olumsuzlukları çözemediği ve çözebilme umudunu da artık veremediği için AKP’den seçmen kopmaları zaten beklenen bir durumdur. Ancak tüm yaşadıkları olumsuzluklara rağmen AKP’ye ve Erdoğan’a oy vermeye devam edeceğini söyleyen önemli bir seçmen kitlesinin varlığı da gün gibi ortada duruyor. Hergün sosyal medya platformlarında dönen onlarca sokak röportajından birkaç örnek vermek, yakınan ama vazgeçmeyen seçmen kitlesini tanımak için uygun olacaktır.
Vatandaş mikrofon uzatan gazeteciye anlatıyor; “Çiftçiyim, ayçiçeği üretiyorum. 6 ton çekirdeğim vardı, hasadı yaptığımda kilosuna 3,5-4 TL veriyorlardı. Dışarıdan ithal çekirdek geldi, bizim çekirdeği yalvar yakar 2 liraya üç aylık çekle verebildik. Ziraat bankasına borcumu ödeyemedim, icralık olmamak için para arıyorum. Yine AKP’ye oy vereceğim, yapacak bir şey yok, başkası yalan. Çiftçi olarak o kadar acı çektiğim halde yine ak parti diyorum.” diyor.
Bir başka örnek, zor geçindiğini söyleyen bir kadın “insanları ekmeği zor buluyorlar, 1 TL lik bir maskeyi bile zor alıyoruz, bebeğime tane tane açık ucuz bez alıyorum. Hiç açmadığım halde 280 lira doğalgaz parası ödedim. Bir seçim olursa yine Ak partiyi destekleyeceğim tabi ki. İnsanı sevmeyebilirsiniz ama yaptıklarına baktığınızda dört dörtlük, en iyisi bu. Daha iyisi varsa gelsin söylesin ona verelim, Kılıçdaroğlu mu yönetecek, biraz zor, adam kahve ağzıyla konuşuyor.” diyor.
'KILIÇDAROĞLU SÖYLEMİŞSE YANLIŞ, ERDOĞAN SÖYLEMİŞSE DOĞRU'
AKP’ye ve Erdoğan’a oy verdiğini söyleyen vatandaşların önemli bir kısmının bağlılıklarının rasyonel değil, duygusal temellere bağlı olduğu biliniyor. Erdoğan’ın zaman içinde birbirine zıt söylemlerine ve eylemlerine aynı heyecanla sahip çıkmaları başka türlü açıklanamazdı zaten.
Bir sokak röportajında muhabir vatandaşlara bir erken seçim olduğunda hangi partiye oy vereceğini soruyor önce. AKP’ye oy vereceğini söyleyenlere nedeni sorulunca neredeyse hepsinin “başka parti mi var ki, öbürleri beceremez zaten” çerçevesinde yanıt verdikleri görülüyor. Muhabir bu sorunun ardından aynı kişilere Erdoğan’ın bir beyanını, söyleyen kişiyi değiştirerek yöneltiyor; “Kemal Kılıçdaroğlu dün açıklamasında yönümüzü Amerika ve Avrupa’ya çevirmeliyiz, geleceğimizi onlarla birlikte inşa etmeliyiz dedi, bu konuda ne düşünüyorsunuz?” diye soruyor. AKP seçmeni olduğu anlaşılan vatandaşlar Kılıçdaroğlu’nun bu fikrine şiddetle karşı çıkıyor.
Bir vatandaş “Kılıçdaroğlu saçmalıyor, bugün bir şey söylüyor, başka gün başka şey söylüyor, o da ne yaptığını bilmiyor ki, Amerika ve Avrupa hepsi bize düşman, biz kendi kendimizi idare ediyoruz” yanıtını veriyor. Bir diğeri aynı soruya “Avrupa ve Amerika’ya hiçbir zaman güven olmaz, biz Müslüman ülkeyiz” diyor.
Muhabir kameramanın sözde uyarısı üzerine, “pardon, bu sözleri Kılıçdaroğlu değil Erdoğan söylemiş” diye bir düzeltme yapınca ilk vatandaş “ha Erdoğan mı söylemiş, o söylemişse doğrudur o zaman, o daha iyisini bilir, gerekirse ABD ve Avrupa’ya yönümüzü dönebiliriz” diyor. Diğer vatandaş ise “Erdoğan böyle şey diyemez, demiş olamaz” diyor önce. Muhabir bilginin net olduğunu söylemesi üzerine aynı vatandaş birkaç kez yutkunduktan sonra “bütün dünya mecburen birbirine bağlıdır, beraber el ele olursak iyi olur tabi” diyor. AKP seçmenlerinin buna benzer siyasal yaklaşım esneklikleri çok sık gözlemleniyor.
TABANIN İKNASI VE SORGULAMADAN İTAAT SÜRECİ
Yukarıda aktardığım vatandaş görüşleri örneklerinden şu pratik sonuçlara varılabilir.
- AKP seçmenlerinin önemli kısmı ülkedeki genel siyaseti, Erdoğan’ı ve neler söylediğini de pek yakın takip etmiyorlar. Ancak Erdoğan’ın uzun dönemli tekrarladığı “dış güçler” gibi söylemlerin tabanda etkili olduğu görülüyor.
- Erdoğan’ın uzun yıllardır sürekli yinelediği, “Kılıçdaroğlu’nun yalancılığı ve tutarsızlığı” gibi iddiaları tabanda tutmuş görülüyor. Ayrıca başta CHP, muhalefetin ülkeyi yönetmeyi beceremeyecekleri iddialarına da tabanı ikna ettiği anlaşılıyor.
- AKP seçmeni “biz tam anlamasak da Erdoğan ne söylemiş ve ne yapmışsa doğrudur, bildiği bir şey vardır” şeklinde düşünecek kıvama getirilmiş. Bu sebeple, AKP seçmeni Erdoğan’ın söylem ve eylemlerini tam anlamasa da, sorgulamadan ve inanarak destekliyor.
- Erdoğan’ın, seçmen tabanının ülke ve dünya siyaseti algısı üzerinde önemli değişiklikler yaratmayı başardığı anlaşılıyor. AKP iktidarının ilk yıllarında AB’ye tam üyelik başvurusuna coşku ile destek veren tabanın batı düşmanlığı noktasına taşınması bu başarının (!) açık kanıtı olarak görülebilir.
- AKP seçmeninin önemli kısmı yaşanan ekonomik sorunların kaynağı olarak Erdoğan’ı değil ABD'yi, Avrupa'yı, kısacası “dış güçlerin oyunları” olarak görüyor.
- Erdoğan’ın siyasal pragmatistliğini seçmen kitlesine de önemli ölçüde benimsettiği anlaşılıyor. “Dava” dedikleri (o her ne ise) siyasal mücadelede Erdoğan gibi tabanın da ilkeli siyaseti çok da elzem görmedikleri anlaşılıyor.
Vatandaşların bir kısmının yukarıda bahsettiğim bu kanaatlerine Türkiye ve dünya’daki gelişmeleri yakından takip ederek ve bireysel gözlemleriyle ulaştıkları söylenemez. İktidar kontrolündeki yaygın medya olanakları ile oluşturulan bu kanaatleri kişiler ‘kendi kişisel görüşleri’ zannediyorlar. Oysa biliyoruz ki seçmen kanaatlerinin böyle şekillendirilmesi, yıllardır sürdürülen siyasal ikna süreçlerinin başarılı sonuçlarındandır.
DARALTILMIŞ ALANDA KISITLI SİYASET AKP'YE YARADI
AKP 18 yıllık iktidarı süresince, daha önce hiçbir iktidarın yapamadığı çok önemli bir stratejiyi başarı ile yürüttü. Erdoğan yürüttüğü siyaset ile sadece kendi seçmenini değil, neredeyse tüm seçmenlerin siyasal algılarını önemli ölçüde şekillendirdi. İnsanlar iktidara oy versin veya vermesin, ülkenin temel siyasal konularına büyük ölçüde AKP’nin daralttığı siyaset alanından bakar hale getirildiler. Bu çerçeve dışındaki bakış ve siyasasal söylemler derhal “din düşmanı, bölücü ve hain” suçlamaları ile kriminalize edilme riskini taşıyordu. AKP siyaset alanını daraltmanın ekmeğini yıllarca yedi ve bu yolda devam edeceği görülüyor.
Bir sonraki yazımda Erdoğan’ın bu başarısının sebeplerini inceleyeceğim. Daraltılmış alanda kısıtlı siyasetin AKP’ye nasıl yaradığını, iyi yönetim performansı olmaksızın nasıl seçim kazanma becerisi gösterdiklerini, siyasal iktidar karşıtı söylemlerin nasıl “hainlik” çerçevesine sokulduğunu açmaya çalışacağım. Ayrıca muhalefetin bu döngüyü nasıl kırabileceği çerçevesinde görüş ve analizlerimi paylaşacağım.