Seçimlere giderken kamuoyu yoklamalarına bakınca Erdoğan’ın siyasi kariyerinin en büyük hatasının, kendisini 50+1 sistemine mahkûm etmek olduğunu eminiz kendisi de anlamıştır. İktidarı almalarını iyice zorlaştıran bu sistemle ilgili ilk şikâyetleri daha 2019 yerel seçimleri sonrasında başlamıştı. 9 Temmuz 2019’da Yurt Gazetesindeki “Ah Şu Yüzde 50+1 Dayatması” başlıklı yazımda konuyu ele alırken; “16 Nisan 2017 referandumu ile kabul edilen ve 24 Haziran 2018 erken seçimleri ile uygulamaya konulan, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen yeni sistem daha ilk yılını doldurmadan her bakımdan tıkandı” tespitini yapmıştım. O günlerde Star Gazetesi yazarı Nuh Albayrak’ın “Yüzde 50 şartı gitmeli, başkanlık sistemi devam etmeli” başlıklı yazısını tahlil etmiştim.
Parlamenter sistemde yüzde otuzlar seviyesinde oyla iktidarını hala devretmeme şansı olacakken, hiç bitmeyecek bir tek adam sistemi kurguladıklarını sandılar. Oysa beklentilerinin bu yüzyılda bir oksimoron olduğunu, her şeye karar veren tek adam iktidarları ile ülkede refah ve huzur üretilemeyeceğini hesaba katmadılar.
Devlet Bahçeli’nin ipiyle bu kuyuya inerken, seçmeni “Türk Tipi Başkanlık Sistemi” dedikleri ucube rejime ikna ederek sonun başlangıcını aslında kendi elleri ile ilan ediyorlardı. Sistem ülke sorunlarına pratik çareler üretmek bir yana her alandaki sorunların (kaçınılmaz olarak) katlanmasını ve çözümsüzlüğü getirdi.
İKTİDARIN NE PROGRAMI NE DE ENERJİSİ VAR
Geldiğimiz şu noktada cumhur ittifakının toplumu motive edecek programı ve söyleyeceği sözleri olamadığı gibi, bunlar sanki varmış gibi yapacak enerjilerinin de kalmadı görülüyor.
Kampanya yapacak argümanları kalmayınca projesizliklerini ve enerjisizliklerini örtmek için depremi bahane ederek miting ve kampanya yapmayacaklarını söylediler. Yani tükenmişliklerini deprem yası ile, vaatsizliklerini ise bir yılda bitireceklerini iddia ettikleri (şişirme projeli) deprem konutları ile örtmeye çalışıyorlar.
AKP kendi tarihi içindeki en önemli seçimlere giderken partisinden Milletvekili adayı olarak kamuoyunun ilgi göstereceği yeni, önemli ve parlak şahsiyetleri öne süremiyor. Yaptığı işe ve kendisine saygısı olan, parlak bir gelecek bekleyen kimse kaybetmekte olan tek adamın emrinde silik bir şahsiyet olmayı kabul etmiyor. Ekonomi ve Maliye eski Bakanı Mehmet Şimşek de bu ısrarlı davetleri reddedenlerden birisiydi.
Bürokrasiden, akademiden, iş dünyasından, yurt dışındaki Türklerden yeni isim üretemeyince rotasyonlara başvuruyor, parti içindekileri cilalayıp yeniden değerlendirmeye çalışıyor. 17 bakanın milletvekili adayı yapılmaları da bu sebeple oldu zaten.
BAKANLAR ÜST DÜZEY KAMU GÖREVLİSİ
Erdoğan’ın 17 bakanın milletvekili adayı olacağını açıklamasıyla ‘Bakanlar istifa edecek mi?’ sorusu akla geldi tabi. Tartışmalar sürerken AKP Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, tam beklenildiği gibi “anayasal ve yasal sisteme göre bakanların istifa etmesi gerekmiyor” dedi.
Anayasaya göre bakanlar artık yürütme üyesi değiller. Yürütmeyi sadece Cumhurbaşkanı temsil ediyor ve bakanlar onun atadığı ‘üst düzey kamu görevlisi’ niteliğinde kişilerdir. Tüm kamu görevlileri gibi bakanların da milletvekili adayı olabilmeleri için anayasanın ruhuna ve seçim hukukuna göre görevlerinden istifa etmeleri gerekmektedir. Ancak böyle bir şey tabi ki olmayacak!
Bu konunun bir diğer boyutu ise, bakanların neden milletvekili adayları yapıldıkları sorusudur. Kılıçdaroğlu bakanların “dokunulmazlık almak için” milletvekili yapılacaklarını söylüyor, ancak en önemli sebep bu mu acaba? Zira, bakanların görev sebebi ile sahip oldukları dokunulmazlık zırhları görev sonrasında da onları korumaya devam ediyor.
BAKANLAR SEÇİMLERDE DEVLETİN İMKANLARIYLA SAHADA OLACAKLAR
Anayasa madde 106; “Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında görevleriyle ilgili suç işledikleri iddiasıyla, TBMM üye tamsayısının salt çoğunluğunun (301 oy) vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir. Meclis, üye tamsayısının beşte üçünün (360 oy) gizli oyuyla soruşturma açılmasına karar verebilir. (Soruşturma sonunda) TBMM, üye tamsayısının üçte ikisinin (400 oy) gizli oyuyla Yüce Divana sevk kararı alabilir. Bu kişilerin görevde bulundukları sürede, görevleriyle ilgili işledikleri iddia edilen suçlar bakımından, görevleri bittikten sonra da bu hükümler uygulanır” diyor.
Yani 17 bakanın milletvekili adayı yapılmalarının asli sebebi dokunulmazlık kazanmak değil, özellikle deprem bölgelerinde devletin tüm imkânlarını seferber ederek yoğun bir AKP ve Erdoğan propagandası yapmak içindir. Diğer önemli sebep ise, AKP seçmenin gönlünü çalacak yeni ve parlak aday üretemediklerinden, kendi dar kadroları içinde bir takım yer değiştirmeler yaparak enerji yaratma çabalarındandır.
Yoksulun eski paltosundan ceket çıkartan mahir terzi gibi Erdoğan da siyasette bir nebze deneyim kazanmış eski aktörleri evirip çevirip yeniden kullanacak duruma gelmiştir. Bu durum, (tabiri caizse) sineğin kanadından yağ umar hale geldiklerinin de bir delaletidir.
MUHARREM İNCE FAKTÖRÜ İKİNCİ TURA TAŞIR MI?
Seçimlere yedi hafta, Cumhurbaşkanı adaylarının kesinleşme tarihi olan 27 Mart akşamına birkaç gün kaldı ve bu yazının yazıldığı saatlerde Muharrem İnce 100 bin imzaya yakın görünüyordu. Siyasi hırsını ve öfkesini halkın ilk turda huzura ermesi hedefinin önüne koyan Muharrem bey bu kararlılığının makul gerekçelerini ortaya koyamıyor.
Muharrem İnce hem Cumhur ittifakı seçmeni olup artık buradan memnun olmadığı halde Millet ittifakına oy vermeyi reddeden kararsız kesimden, hem de Kılıçdaroğlu’nun adaylığına sıcak bakmayan muhalefet tabanından (yani iki tarafın da küskünlerinden) oy alarak ikinci tura kalacağını söylüyor bize. Bu söylediklerine kendisi de inanıyor mu bilemiyoruz ama bu sözde taktik ciddi yanılsamalar barındırıyor. İnce, büyük muhalif ittifakın ilk turda iktidarı değiştirme konusunda bu kadar kendilerini hedefe yakın hissettiklerini, bunun için tek aday etrafında birleşerek işi bitirme kararlılığını hiç hesaba katmıyor.
AKP taraftarları ortalama bir seçmen duyarlılığından öte tümüyle irrasyonel sebeplere dayalı fanatik Erdoğan sevdalısı bir görünüm vermektedir. Ülke yansa yıkılsa oylarının yönü değişmeyeceği iyice anlaşılan bu kesimden İnce’ye oy geçmeyeceği çok belli. Muhalif kesim ise bir an önce bu iş bitsin ve iktidar artık gitsin kararlılığında, yani saflar iyice keskinleşmiş durumda.
MUHARREM İNCE'NİN ISRARININ SEBEBİ NEDİR?
Muharrem İnce Seçimi ikinci tura bıraktırma planının doğrudan Erdoğan’a hizmet olduğunun çok farkında olduğu halde kendisine oy vereceklerin algısını manipüle ediyor. Tabanına, kendisinin Erdoğan karşısında en güçlü rakip olduğuna ikna etmeye çalışıyor. Tüm bilinen bu gerçekliklere rağmen Muharrem İnce’nin 100 bin imza alıp seçime katılması ve kafası karışıkların bir kesiminin tepki oylarını alarak sonucu ikinci tura bıraktırma olasılığı az da olsa vardır.
Peki, kendisi ikinci tura kalamayacağını herkes gibi İnce de biliyorken bu oyunbozanlığı neden yapıyor acaba? İnce, ikinci tura gidiş sürecinde çantasındaki olası karanlık planları devreye sokabilecek bir Erdoğan’ın neler yapabileceğini bilmiyor mu? Zaten tüm seçim stratejisini ikinci tur planı üzerine kuran Erdoğan’ın amacını gerçekleştirmeye hizmet eden bir siyasal aktör olarak tarihe geçme riskini neden göze alıyor? Bu soruların yanıtlarını bize zaman gösterecek.
SEÇİM GÜVENLİĞİ VE "ACABA İKTİDARI DEVREDECEKLER Mİ?" PARONAYASI
Devletin kurumlarının içini boşaltmış, hukuku devreden çıkarmış, ekonomi politikası denemeyecek fantezilerle halkı fakirleştirmiş, milleti yirmi yıldır bezdirmiş ve sonunda nefesi tükenmiş iktidar gideceğini çoktan anladı. Ancak hiç gitmeyecekmiş gibi, ‘kuyruğu dik tutarak’ güçlü, özgüvenli, muktedir ve her an “şapkadan tavşan çıkaracakmış” gibi görünmekten başka çareleri yok.
Muhalefet bloğu ise diri, özgüvenli, umutlu ve hiç olmadığı kadar “bu işi bitirmeye” yakın hissediyor kendisini. Tüm kamuoyu anketleri Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan karşısında yüzde 8-10 civarında bir farkla seçimi ilk turda alacağı yönünde sonuçlar veriyor.
Ülkenin sahip olduğu bunca seçim deneyimine rağmen seçimlerin adil ve serbest olacağına, sandığın namusunun korunacağına yönelik kuşkular hiç eksilmiyor. Bu kaygıların tecrübelere dayalı haklı gerekçeleri olsa da; “bunlar ne yapar eder sandıktan çıkmayı becerir” tarzı yaklaşımlardan ısrarla kaçınmak gerekir. Zira iyi niyetli de olsa bu söylemler, iktidarın çok istediği son derece zehirli sonuçlar üretecektir.
Muhalefetin lehine olan bu doğal akışın tersine dönmesi ve yenilgi ancak beklenilmeyen mucizelerle olabilir. Mucizelere değil rasyonel gerçekliklere dayanan siyaset, hamaset ve yalanları yenecektir. Bunun için aklın ve itidalin terk edilmemesi, olası kumpas ve ajitasyonlara pirim verilmemesi yeterli olacaktır.