Osmanlı Devleti, katıldığı 1. Dünya Savaşı’nda yenildi ve 30 Ekim 1918’de imzaladığı Mondros Ateşkes Antlaşması ile düşman devletlere teslim oldu. İngiliz, Fransız, İtalyan ve hatta Yunan kuvvetleri Osmanlı topraklarını işgal etmeye başladılar. 
Osmanlı yönetiminin teslim olmasına ve topraklarının işgal edilmesine tepki gösteren halk, Doğu Anadolu’da, Ege Bölgesi’nde, hatta Trakya’da bile örgütlenerek direnişe başladılar. Buna paralel olarak Karadeniz Bölgesi’nde kurulmak istenilen Pontus Rum Devleti’ne karşı Türk çeteler direnişe başladı. Samsun bölgesini işgal eden İngilizlere karşı da mücadele başlatılmıştı.
Bunun üzerine işgal donanmasının komutanı Arthur Calthorpe ve işgal devleti temsilcileri Osmanlı Padişahı Vahdettin’e bir nota verdiler. Bu silahlı direnişin bastırılmasını istediler. Yoksa buraları işgal edeceklerini söylediler. 
Padişah, sonunda İstanbul’un da işgal edilebileceğini ve padişahlığının son bulacağını düşünmeye başladı. Karadeniz Bölgesi’ndeki Türk direnişinin bastırılması için oraya dirayetli, sözüne güvenilen, milletin sevdiği birisini gönderme kararı aldı. Sorup soruşturup Mustafa Kemal Paşa’da karar kıldılar. Çünkü o birçok cephede savaş kazanarak halkın kahramanı haline gelmişti ve çok eleştirilen İttihatçıların politikalarına da ortak olmamıştı. O sıralarda parlatılan ve sorumlu denilenlerin yargılandığı Ermeni sürgünü ile de bağlantısı bulunamamıştı.

DEVLET Mİ SALTANAT MI?
Sonunda Padişah Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa’yı çağırtıp ona Karadeniz Bölgesi’ndeki Türk direnişini bastırma görevini verdi. Bunu da “Paşa, şimdiye kadar bu devlete büyük yararlıklar gösterdin, bunların hepsi tarihe geçti. Ama asıl görevin şimdi başlıyor. Paşa Paşa, istersen devleti kurtarabilirsin!” diye dile getirdi.
Saray’ın bütün planı, sevilen bir komutanı kullanarak Türk direnişini bastırmak ve İngilizleri memnun etmekti. Böylece saltanatını kurtaracağını düşünmekteydi. Mustafa Kemal’in 3. Ordu Müfettişi olarak Karadeniz’e yollanmasına bu yüzden razı olmuştu.
Zaten Osmanlı döneminde devlet demek, İstanbul’daki padişah yönetimi ve saray düzeni demekti. 

RÜTBELERİNİ SÖKTÜRDÜ
Padişah Vahdettin’in ülkeyi kurtarmak için Mustafa Kemal’i görevlendirdiğini iddia eden yalancılar, şu sorulara da cevap veremezler?
Peki onu Vahdettin gönderdi ise neden 9 Temmuz 1919’da askerlikten uzaklaştırarak görevine son vermiştir? Mustafa Kemal Paşa’nın rütbelerini söktüren bu Vahdettin değil midir?
7 Nisan 1920 tarihinde Kuva-yı İnzibatiye adıyla bir ordu kurup bu orduyla Kurtuluş Savaşı verenleri ezmeye kalkışan o değil midir?
10 Nisan 1920’de Şeyhüülislam Dürrizade Abdullah adlı hain din adamına verdirdiği fetva ile Kurtuluş Savaşı yürüten komutanından erine kadar herkesi hain, düşman ve dinsiz gösterten, katledilmelerini emreden bu Vahdettin değil midir?
Kurdurduğu harp mahkemesinde, Nemrut Mustafa Paşa eliyle Mustafa Kemal ve arkadaşlarını idama mahkûm ettiren ve bu kararı 24 Mayıs 1920’de imzalayan Vahdettin değil midir?
Adapazarı’ndan Konya’ya, Balıkesir’den Yozgat’ta kadar Anadolu’nun her yerinde, Ankara hükümetine karşı ayaklanmalar çıkarttıran o değil midir?
1920 yazında, İzmir’den Anadolu içlerine doğru ilerleyen Yunan işgali için “Hükümetimiz, Yunan ordusunu protesto etmek niyetinde değildir. Çünkü Yunan ordusu bizim programımıza uygun olarak Mustafa Kemal’e ceza verme işini yapıyor.” diyen Ali Rüsdü haini, hain Padişah Vahdettin’in bakanı değil midir? 
İstanbul’daki besleme basını kullanarak Mustafa Kemal ve arkadaşlarına ağır küfürler ettiren, Türk direnişinin moralini kırmak için her türlü dolabı çevirten o değil midir?

***

Bütün bu kötülüklerine karşın hain Vahdettin istemeden olsa bile Türk milletine bir iyilik yapmıştır. O da saltanatını korumak amacıyla Mustafa Kemal’i Anadolu’ya göndermiş olmasıdır.
Vahdettin’in bir planı vardı ama Mustafa Kemal Paşa’nın da bir planı vardı. Birbiriyle çarpışan bu iki plandan Kemal Paşa’nınki üstün geldi. 
Ve bugünkü Büyük Türkiye böyle doğdu.

***

Atatürk düşmanları bilsinler ki bu millet yeni bir 19 Mayıs yaratmaya hazırdır.
Kutlu olsun!