Tarihimizin en sağcı ve dinci iktidar ittifakı, toplumsal yaşamı siyasal İslam temelinde dönüştürme çabalarını çeşitli şekillerde sürdürüyor. Laik ve seküler eğitime net karşı duruşu ile tanınan Mili Eğitim Bakanı Yusuf Tekin 11 Temmuz’da bir gazetecinin sorusu üzerine; “veliyi (kızını okula göndermeye) ikna etmek için gerekirse kız okulları da açabilmeliyiz. Karma eğitim esastır ama benim asli görevim okullaşma oranını arttırmaktır” diyerek, karma eğitimin sonu demek olan “kız okullarının açılması” tartışmasını tekrar başlatmış oldu.
Üniversitelere başörtüsü serbestisinin (ki bu gerekliydi) getirildiği ilk zamanlarda bunun liselere, hatta ilk öğretime kadar indirileceği söylendiğinde, “yok canım o kadar değil” deniliyordu. Bugün bu öngörülerin de ötesine geçildi. Okul öncesi eğitimde dahi küçücük kız çocuklarının kapatılması “vatandaşın tercihlerine saygı” olarak takdim edilir noktaya gelindi. Öyle anlaşılıyor ki, karma eğitim konusu da böylesi bir sürece sokulmaya ve toplum buna alıştırılmaya çalışılıyor.
Bakan Yusuf Tekin'in bu çıkışına tabi ki Cumhur İttifakı partilerinden de destek geldi. BBP lideri Mustafa Destici konuyu daha da öteye taşıyarak kadın üniversiteleri ve hatta her ile en az bir kadın hastanesi açılmasını önerdi. “Laiklik adı altında buna karşı çıkanların asıl niyetlerinin inanç-din düşmanlığı olduğunu biliyoruz” dedi. Anayasal laiklik ilkesinin korunmasını isteyenler “din düşmanı” olurken kendileri “özgürlükçü” oluyorlarmış her nasılsa!
GEREKÇE ''VATANDAŞIN TERCİHLERİNE SAYGI'' İMİŞ
Zaten laik Cumhuriyete karşı tüm uygulamalar böyle “vatandaşın tercihlerine saygı” kılıfı ile başlamıyor mu? Bu “vatandaş tercihi” de hep inanç konularında önemseniyor! “Vatandaş tercihi” anayasal, insani ve medeni haklar yönünde olunca ise karşısına kolluk güçleri çıkartılıyor.
Bu köhne ve inanç istismarcısı zihniyete göre; gençlerin yılda sadece birkaç gün eğlenme şansı elde ettikleri müzik festivallerini, konserleri yasaklamak “özgürlük kısıtlaması” sayılmıyor. Ayrıca, okullarda din eğitimi alıp almamanın seçmeli olmasını da “hak ve inanç özgürlüğü” olarak görmüyorlar.
Lafı uzatmadan kitabın ortasından söylemekte yarar var! Ne Milli Eğitim Bakanının ne de Cumhur ittifakının cumhuriyet değerleri, laiklik, demokrasi ve özgürlükler gibi dertleri hiç yok. Bırakın demokratik hakların geliştirilmesini; mevcut Anayasaya, Milli Eğitim Temel Kanununa, temel insan hakları ve özgürlüklere dahi tahammülleri yok.
Bugün cemaat ve tarikatların baskısıyla asıl gerekçeler gizlenerek laik eğitimde, haremlik ve selamlık düzeninin yasal alt yapısı oluşturulmaya çalışılıyor. İnanç ve itaati yaşamının temeline alan, araştırmayan ve sorgulamayan, demokrasi ve bireysel özgürlükler kültüründen uzak kuşakların yetişmesini arzuluyorlar.
Kendi anlayışlarına uygun, modern dünyanın ortak insani değerlerinden bihaber, itaatkâr ve kolay yönetilecek nesiller istiyorlar. Bu hedef için en etkin aracın inanç ve din istismarı olduğunu biliyorlar, hepsi bu.
KARMA EĞİTİM ENGELİNİ ZATEN BEŞ SENE ÖNCE AŞMIŞLARDI!
Laik eğitimin temel taşlarından olan karma eğitim ilkesini yok etmeye dönük niyet ve çabalar yeni değil. AKP iktidarlarının en ‘seküler ve demokrat’ Milli Eğitim Bakanı olarak bildiğimiz Ziya Selçuk döneminde 2018’de karma eğitim konusu yine gündeme getirilmişti.
Laik eğitimin kökünü kazımada önemli aşama olan bu düzenlemeyi o günlerde yayımlanan “Karma Eğitime Son Karmaşık Eğitime Devam!” başlıklı yazımda ele almıştım. O günlerde Bakanlık bir açıklama yaparak bu iddiaları güya yalanlamıştı. Ama yapılan açıklamada “Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır. Ancak eğitimin türüne imkân ve zorluklara göre bazı okullar, yalnızca kız veya yalnızca erkek öğrencilere ayrılabilir” denilerek, kız okullarının açılabileceğinin sinyallerini vermişlerdi.
Pratikte şu anda Kız Meslek liseleri, Kız Anadolu İmam Hatip ve Genel Liseleri de kız ve erkekler için ayrı ayrı liselerde, tek cinsiyete dayalı eğitim vermeye devam zaten ediyorlar. Bunlara ek olarak LGS (Liselere Geçiş Sınavı) çerçevesinde merkezi sınavla öğrenci alan liselerdeki veriler karma eğitimin aşama aşama ortadan kaldırıldığını ortaya koyuyor.
Eğitim- Sen'in yaptığı bir araştırmada LGS sonuçlarına göre öğrenci alan Bolu, Kırşehir ve Siirt'teki okulların yüzde 30'unda karma eğitim uygulanmıyor. Türkiye'de karma eğitimin uygulanmadığı okulların oranı yüzde 15'e ulaşmış durumda ama bu bile onlara yetmiyor. Yasal ve anayasal düzenlemeler ile bu defakto uygulamaları meşrulaştırmak, kalıcılaştırmak ve yaymak istiyorlar belli ki.
AMAÇ KIZLARIN OKULLAŞMASI DEĞİL TOPLUMSAL CİNSİYET AYRIMINI PEKİŞTİRMEK
Köy okullarının kapatılması, taşımalı eğitim ve 4+4+4 eğitim sistemi yıllarca kırsalda kız çocuklarının eğitime ulaşmasını engelledi. 2021-2022 Eğitim-Öğretim verilerine göre ilk okuldan liseye toplam 866 bin kız çocuğu eğitim dışında kaldı. Kız okulları açılırsa okullaşmanın artmayacağı neredeyse kesin, çünkü mevcut kız okulları zaten dolup taşmıyor.
Bu “özgürlükçü(!)” beyler; [TÜİK verilerine göre] yılda 13 binden fazla kız çocuğunun aile baskısı ile evlendirilmelerini ve son 10 yılda bu sayının 300 bini aşmasını dert etmiyorlar. Ancak kızları erkeklerin olduğu okullardan koparmayı çok önemsiyorlar.
Karma eğitim yalnızca erkek ve kızların aynı okullarda öğrenim görmeleri değildir. Kız ve erkeklerin her türlü eğitim ve sosyal çalışmaları birlikte yürütmeleri için uygun ortamlarının oluşturulduğu sosyolojik, toplumsal ve pedagojik açıdan çok yönlü özellikleri olan bir uygulamadır. Asıl amaçlarının muhafazakâr yaşam tarzını ve toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini artırma ve kurumsallaştırma olduğu çok açık ortadadır.
NİYETLERİ İNANÇ VE İTAAT EKSENLİ DÜŞÜNEN NESİLLER YARATMAK
Halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan dünyadaki 52 ülke arasında yönünü aydınlanmaya, medeniyete ve bilime çeviren tek örnek ülke Türkiye idi. Bu batılılaşma ve gelişme tabi ki Atatürk’ün başlattığı devrimler sayesinde olmuştur. AKP ülkenin gelişim yönünü tersine çevirmede sistematik çabalarını sürdürüyor.
Amaçlarını “inançlı nesiller yetiştirmek” olarak açıklasalar da asıl niyetleri inanç temelli yaşam anlayışı sahibi nesiller yetiştirmektir. İnançlı insanların gerçek manada demokratik bir dünya görüşüne sahip olmalarına mani bir hal yoktur. Ancak inanç temelli yaşam anlayışı sahibi olanlar, tüm toplumsal yaşamın inanç temelli düzenlenmesinin gerekli olduğunu düşünürler. Bu sebeple inanç temelli yaşam anlayışı demokrasiye ve özgürlüklere son derece mesafelidir. Bu anlayış, kendileri gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımama ve yok sayma üzerine kurulu. İşte iktidarımız bu anlayışta bir toplumsal yapı oluşturmak istiyor.
SİYASAL İSLAM HUKUK VE BİREYSEL ÖZGÜRLÜKLERİ TANIMAZ
Zaten siyasal İslam anlayışı ile; demokrasi, hukuk ve bireysel özgürlükler gibi çağdaş kavram ve değerler [ne yaparsanız yapın] bir araya gelmez. Kızları küçücükken örtmek, çocuklara anaokulu seviyesinde dini eğitim vermek onlara göre “özgürlük” iken, şiddet içermediği halde inanç temelli anlayış ve pratikleri eleştirmek özgürlük sayılmaz. Bu tür fikir beyanları derhal toplumsal linçi ve mahpus damlarını gerektirir onlara göre.
Bu sebeplerle; inanç temelli tüm dönüşüm arzularını (anayasamıza ve evrensel hukuka aykırı şekilde) “demokratik özgürlükler” kisvesinde pratiğe dökmeye çalışıyorlar. Karşı çıkanlara yapıştırılacak “din düşmanı” etiketi de ellerinde hazır bekliyorlar!
Karma eğitimden vazgeçmek kadını toplumdan daha fazla dışlayacak, daha çok eve kapanmasını sağlayacak, erken evlilikleri artıracaktır. Kadınlar çalışma ortamından daha fazla uzaklaşacak ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği daha çok pekişecektir.
Şimdiden dillendirilmeye başladıkları gibi; ayrı üniversite, ayrı hastane, ayrı lokanta, ayrı otobüsle seyahat derken ülkenin Ortadoğululaşması süreci hızlanacaktır. Tüm bunlar ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimi ciddi sekteye uğratacak, daha çok yoksullaşma ve toplumsal çatışma getirecektir.
Karma eğitim meselesi keşke bir gündem değiştirme açıklaması olsaydı, ama ne yazık ki öyle görünmüyor. Toplumdan güçlü bir itiraz yükselmezse bu konunun ekim ayında bir torba kanunun içine sıkıştırılıp Meclis’e getirilmesi kimseyi şaşırtmasın.