Mali Eylem Görev Gücü FATF (Financial Action Task Force) “kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede eksikleri olduğu” gerekçesiyle Türkiye’yi daha sıkı izlenmesini gerektiren gri listeye aldı. Zaten 2019 yılı raporunda Türkiye için belirlenen risklere karşı 40 öneri başlığı sıralanmış ve "terörizmle ve kitle imha silahlarının yaygınlaşmasıyla ilişkili varlıkların dondurulması" konularında iyileşmelerin yapılması gerektiği vurgulanmıştı.
Bu kararın hemen öncesinde Merkez Bankası'nın verdiği % 2 puanlık faiz düşürme kararı sonrasında TL’de çok sert bir düşüş zaten yaşanmıştı. FATF’nin “gri liste” kararı da yaşanan krizi derinleştirdi, dolardaki sert düşüş artarak devam etti, dolar 9,8 TL'ye kadar yükseldi.
FATF VE GRİ LİSTE NEDİR?
OECD'ye (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) bağlı FATF 1989 yılında G-7 ülkeleri tarafından “kara paranın uluslararası alanda önlenmesi” amacıyla kuruldu. 11 Eylül 2001 tarihinden sonra vizyonuna “terörün finansmanı ile mücadeleyi” de dahil eden FATF'nin halen Türkiye (katılımı 1991) dahil 34 üyesi bulunuyor.
Bu karar ile kara para aklayan ve uluslararası alanda terörizme finans ve destek vermiş olan, kötü ünlü ülkelerin arasına girmiş durumdayız. Kara para aklama ve terörizme finansman sağlama konularında yasal ve pratik düzeltmelere gidilmezse devamında “kara liste”ye düşme olasılığı da var.
GRİ LİSTE ÖNCESİ TÜRKİYE NE ÖNLEM ALDI?
FATF tarafından 2020’de yayınlanan “2019 yılı değerlendirme raporunda” Türkiye için 40 öneri başlığı sıralanmıştı. Uyarı raporunda "terörizmle ve kitle imha silahlarının yaygınlaşmasıyla ilişkili varlıkların dondurulması" yönünde iyileşmelerin yapılması gerektiği vurgulanmıştı. Türkiye ise güya bu raporun gereği olarak 27 Aralık 2020’de “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun” çıkardı.
Gündemi takip edenler hatırlarlar, bu yasa Türkiye’de yoğun tartışmalara ve itirazlara sebep olmuştu. 600'den fazla dernek, STK ve vakıf “Örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayan bu düzenlemeyi istemiyoruz” açıklaması yapmıştı. Bu yasa asıl amaçtan çok farklı olarak; hükümetin kontrol edemediği STK’ları baskı altında tutmak amacına dönük düzenlenmişti. Örneğin bu yasaya göre, İçişleri Bakanı ihtiyaç duyarsa (kontrolleri altına alamadıkları) STK yöneticilerini ve bunların görev yaptıkları kurulları görevden alabilecekti.
AF ÖRGÜTÜ: BU YASA SİVİL TOPLUMU HEDEF ALIYOR
Uluslararası Af Örgütü Haziran 2021’de, Türkiye’nin çıkardığı bu yasayı eleştiren “Terörle Mücadeleyi Araçsallaştırmak: Türkiye Terörizmin Finansmanı Değerlendirmesini Sivil Toplumu Hedef Almak İçin Kullanıyor” başlıklı bir rapor yayımladı. Raporda, bu Kanun’un “terörün finansmanıyla mücadele” kisvesi altında kabul edildiği belirtildi. Ancak, Türkiye’nin uluslararası terörün finansmanı ve kara para aklama gerekçesiyle sivil toplum örgütlerinin meşru faaliyetlerine zarar verme tehdidi oluşturduğu tespiti yapıldı.
Ayrıca, Kanun ile Türkiye’de örgütlenme ve ifade özgürlüğü ile adil yargılanma hakkının güvencelerini ihlal eden yeni uygulamalar getirildiği savunuldu. “Yasa, halihazırda temelsiz terör suçlamalarıyla yargılanma ve mahkum edilme tehdidiyle karşı karşıya olan sivil toplum aktivistleri üzerindeki baskıyı artırma tehlikesi taşıyor” denildi.
Uluslararası Af Örgütü’ne göre, Türkiye bu kanunu çıkararak, FATF tarafından ortaya konulan gerekliliklerin çok ötesine geçti. Buna göre, yasanın aşırı geniş ve muğlak maddeleri, hukuka uygunluk ilkesini, örgütlenme ve ifade özgürlüğü haklarını hiçe sayıyor ve diğer bir dizi insan hakkının kullanımını zayıflatıyordu.
GRİ LİSTEYE NEDEN ALINDIK?
Türkiye’nin bahsedilen konularda bırakın mücadele etmeyi ve engellemeyi, doğrudan aktif rol alan ülke olduğuna ilişkin yerli ve yabancı kaynaklı iddialar var. Özellikle küresel cihatçılara her alanda destek verdiği yönündeki iddialar birçok uluslararası rapora yansımış ve Türkiye bu konularda defalarca uyarılmıştı.
Tek adam yönetimine geçiş sonrasında güçler ayrılığına fiilen son verildiği ve otokratik yönetim anlayışının gitgide pekiştiği sübut gerçek olarak ortadadır. Sonuçta, “Yargı” erkinin tümüyle siyasi yönetimin kontrolüne girdiği yönünde hem ulusal hem de uluslararası ölçekte oturmuş yaygın bir kanaat oluştu.
Ülkede kara para ve diğer birçok yasadışı faaliyetlere Türkiye hükümetinin duyarsız kaldığı, hatta bu olaylara yön ve destek verdiğine ilişkin skandallar hemen her gün kamuoyuna sızıyor. Uluslararası Şeffaflık Örgütü sıralamalarında her yıl düzenli puan kaybeden Türkiye, “Uluslararası Yolsuzluk Algısı Endeksi” raporlarında en alt sıralarda yer alıyor. 2020 raporuna göre Türkiye küresel sıralamada ekonomik, sosyal ve politik istikrarsızlıkların yoğun olduğu, demokrasi ile tanışmamış birçok ülkenin dahi gerisinde kalarak 180 ülke arasında (40 puanla) 86. Sıraya düştü.
Ayrıca İslamcı terör örgütlerine geniş tolerans gösterildiği kanaatinin yaygın olduğu da biliniyor. İki Türk askerinin Suriye’de yakılarak infazı kararını verdiği iddia edilen “İŞİD kadısı” gibi cihatçıların etkin yargılanmadığı ve kaçak cihatçı katillerin bu ülkede rahatça dolaştığı haberleri medyaya sık sık yansıyor.
SUÇLARDA ETKİN SORUŞTURMALARIN YÜRÜTÜLMEDİĞİ İDDİALARI
Dünyadaki ve Türkiye’de yakalanan tonlarca uyuşturucu operasyonlarında Türk hükümeti ile ilişkili bazı kişilerin adlarının geçtiği, bunlar hakkında bazen hiç soruşturma başlatılmadığı ya da göstermelik işlemler yapıldığı düşünülüyor. Türkiye’de açığa çıkan birçok yolsuzluğun soruşturulması yerine bunlarla ilgili yazanlara soruşturmalar açılıyor ve bu haberlere erişim yasakları getiriliyor. Bu konularda olur da soruşturma açılırsa çoğunlukla “takipsizlik” kararları verildiği görülüyor.
Türkiye’de hukukun iyice yok edildiği gerçeği ve siyasal iktidarın birçok ekonomik ve siyasal suçlarla irtibatlı olduğu iddiaları giderek daha çok gündeme geliyor. İşte bu gelişmeler sadece ülkedeki kaygılı kurum ve kişilerce değil, tüm dünyada (FATF gibi) uluslar arası örgütler tarafından da yakından takip ediliyor.
FATF Türk Hükümetinin çıkardığı, yukarıda bahsettiğim “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun”un daha önceki uyarıları giderme doğrultusunda olmadığının da elbette farkındaydı. Bu sebeplerden Türkiye “kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede eksikleri olduğu” gerekçesiyle gri listeye alındı.
GRİ LİSTEYE ALINMANIN SONUÇLAARI NE OLACAK?
IMF'in yaptığı bir araştırmaya göre gri listeye alınan ülkelere sıcak para olarak tabir edilen portföy akışı hızla azalıyor. Bu azalma genellikle ülkenin GSYH'sının (gayrisafi yurtiçi hâsılasının) yüzde 3'ü oranında gerçekleşiyor. Türkiye’nin 2021 yılı GSYH'sı 800 milyar USD civarı olacağı tahmin ediliyor. Bu demektir ki ilk etapta, GSYH’nin yüzde 3’ü olan 24 milyar dolar civarı kayıp öngörülüyor.
Bu kayıp dışında daha büyük azalma doğrudan yabancı yatırımlarda gerçekleşiyor. Yabancı sermaye kaçışı ve borçlanma maliyetlerinde beklenen artış, Türk ekonomisinin büyük ölçüde yurt dışındaki krediye bağımlı olması nedeniyle piyasaları sert vuracağı belirtiliyor.
Gri listeye alınan ülkelere ardından ekonomik yaptırımlar ve ekonomik boykotlar da gelebiliyor. En önemlisi ise, uluslararası kamuoyu ve finans kuruluşları arasında yer alan Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası’ndan ekonomik yaptırımlar gelebilir. Yalnız hükümet için değil, belediyeler ve özel sektör için de uluslararası piyasalarda kredi bulmak daha maliyetli ve zor oluyor.
GRİ LİSTEDEN NASIL ÇIKILABİLİR?
Gri listeye düştüğünüzde ciddi adımlar atılmadan hemen çıkabilmek mümkün değil. Örneğin Pakistan 34 önerinin 30’unu yerine getirdiği halde 2008’den beri gri listeden halen çıkarılmadı. Türkiye’nin sadece yeni yasal düzenlemeler yaparak listeden çıkması beklenilemez. Zaten raporda, ‘Türkiye’nin mevzuatı ve altyapısı yeterli ama soruşturmaları doğru düzgün yürütmüyorlar’ deniliyor.
Listede yer alan ülkelere bakıldığında Türkiye dünyanın kirli parasının saklandığı yerler arasına girmiş durumda. Tüm dünyada terörizmin finansmanı; rüşvet, kara para aklama, uyuşturucu, insan, silah kaçakçılığı gibi s suçlardan elde edilen paralarla sağlanıyor. Listeden çıkmamızın koşullarının, tüm bu konulardaki soruşturmaları ne kadar etkin bir şekilde yürüteceğimize bağlı olduğu görülüyor.
Türkiye’nin dış dünyaya kapılarını kapayıp “sizin değer yargılarınız bizi bağlamaz” deyip içeride totaliter bir yönetimi sürdürme imkânı (iyi ki de) yok! Çünkü Türkiye petrol ve doğal gaz gibi yeraltı enerji kaynakları yönünden (iyi ki!) zengin bir ülke değil. Bu sebeplerden iktidarımız gelişmiş dünyanın liberal demokratik siyasal ve ekonomik sistemine entegrasyondan vazgeçemiyor. Şu anda hala seçimsel düzeyde de olsa yaşadığımız kusurlu demokrasiyi de içinde olduğumuz liberal demokratik dünya sistemine borçluyuz zaten.
Dolayısı ile; sadece asgari düzeydeki yasal düzenlemeleri yapmakla kalmayıp, bunları işler hale getirmek zorunda olduğumuz biliniyor. İktidarlarının geleceğinin küresel ekonomik ve siyasal sistemden dışlanmamaya bağlı olduğunu bildiklerinden, bu sistemin kuralları bir şekilde yerine getirilecektir. İktidarın bu konularda ayak sürümesinin cezasını ise, yokluk ve yoksullukları daha da derinleşen halkımız ve özellikle dezavantajlı toplum kesimleri ödeyecektir maalesef.