Ona sevenleri, “en büyük imam” dediler. O, İmamı Azam idi. İmam, öncü demektir. Bir başka deyişle önder… Evet, o pek çok yeni düşüncenin, yeni yorum ve yaklaşımın öncüsüdür. Öncü olmak büyük bedeller ödemeyi gerekli kılan tarihsel bir seçimdir. O böylesi bir seçimin eşsiz öznesi olmuş bir düşünce ve eylem yiğididir. Yaşam öyküsünü öğrendiğinizde etkilenmemeniz olanaksızdır.
Ona neden “Ebu Hanife” denildiğine ilişkin ise iki görüş var:
Yanında bir divit yahut yazı hokkası / mürekkep kabı ile dolaştığı için kendisine Ebu Hanife denildi. Niye ki, “hanîfe” sözü Iraklılar arasında bu anlamda kullanıyordu. “Ebu” sözü ise bilindiği üzere “babası” anlamına geliyor. Hokkanın babası/ Hokka babası gibi demek olan Ebu Hanife için öbür görüş de şudur:
Ebu Hanife, hanif sözünün sözlük anlamından hareketle, doğruluktan ve haktan ayrılmayan kimse demektir.
Ancak kimileri onun Hanife adında bir kızının olduğunu dolayısıyla Ebu Hanife sözünün Hanife’nin babası anlamına geldiğini ileri sürmüşlerdir. Ne var ki bu bilgi kesin olarak yanlıştır. Onun kız çocuğu yoktur. Yalnızca “Hammad” adında bir oğlu vardır.
Gerçek adı Sabit oğlu Numan’dır. Arapça söyleyişle Numan bin Sabit…
Kökenleri Afganistan’a, Kabil’e dayanır. Dedesi Zûta, Kabillidir. Hazreti Ali döneminde Kûfe’ye gelip yerleşmiştir.
Ebu Hanife 699 yılında Kûfe’de doğuyor.
Ailesi ticaretle uğraşan varlıklı bir ailedir. Kendisi de önceleri ticaretle uğraşmış ve kumaş tüccarlığı yapmıştır. Bir süre sonra dinsel bilgiler alanında çalışmalar yapmaya başlamıştır. Fakat ticari işlerinden tümüyle ayrılmış değildir. Ortakları aracılığıyla o alanda da çalışmalarını sürdürmüştür.
Ebu Hanife’nin yaşamı maddi zorluklardan uzak geçmiştir. Başta öğrencileri olmak üzere pek çok kimseye yardımda bulunmuştur. Son derece eli açık biri olduğu anlaşılmaktadır.
Torunu İsmail’in aktardığına göre Ebu Hanife’nin babası Sabit Hazreti Ali ile görüşmüş ve onun duasını almıştır.
Ebu Hanife’nin ailesi Fars kökenlidir. Ancak kendisi Kûfe’de doğup büyümüş olduğundan Arap dilini çok iyi bilmektedir. Arap dilinin inceliklerine egemen olması yapacağı çalışmalar için çok önemli bir özellik olarak öne çıkmıştır.
Ebu Hanife, İslam dininin inanç, ibadet ve öbür uygulamaları (muamelat) alanında yüksek bir uzmanlığa erişmiştir. Ancak onun en çok öne çıkan özelliği fıkıh alanında yaptığı çalışmaları, verdiği hükümleri, geliştirdiği yorumları ve çığır açan yaklaşımlarıdır. Fıkıh, gerçekte ve başlangıçta inanç, ibadet, muamelat ve ukubat alanını içeren genel bir adlandırma idi. Nitekim ona nispet edilen “Fıkh- ı Ekber” aslında itikadi başka bir deyişle inançla ilgili konuları içerir. Ama işte adı Fıkh-ı Ekber’dir. Sonradan fıkıh yalnızca “İslam hukuku” denilen alanı belirtmek üzere kullanılan bir terim oldu.
Ebu Hanife, büyük ve eşsiz bir İslam hukuk bilgini olarak kabul edilir.
Bu arada gerçeği belirtelim ki İslam hukuku, Müslümanların ürettiği hukuk olarak anlaşılmalı. Kur’anî hukuk olarak görülmemeli. Niye ki Kur’an’dan genel ve kapsamlı bir hukuk sistemi üretmek pek de olanaklı değildir. Nitekim bundan ötürüdür ki İslam hukukçuları iki öbeğe ayrılır. Akılcılar ve nakilciler ya da ehl-i rey ve ehl-i hadis.
Ehl-i hadis, Kur’an’a ek olarak, Hazreti Muhammed’in sözleri olarak nitelenen on binlerce sözden hukuki kuralar ve ilkeler çıkarmaya çalışmıştır. Bu sözlerin sağlamlığı ve gerçekten Hazreti Muhammed’in olup olmadığı sürekli bir tartışma konusu olmuştur. Ebu Hanife bu tartışmada ehl-i hadis denilen öbeğin savlarına çoğunlukla karşı çıkan bir tutuma sahip olmuştur. Çünkü o, ehl-i rey akımındandır. Ehl-i rey öbür deyişle akılcılar, karşıtlarınca çok ağır ithamlara da muhatap kılınmışlardır. Bunlar arasında doğrudan doğruya tekfir edilme de vardır.
Rey ehli, hukuki sorunlara çözüm üretmede Kur’an’ı ve aklı önceler. Hadislere çok nadiren başvurur. Hadisleri hukuki bir kaynak olarak görmez. Zira güvenilir kabul etmez.
Ebu Hanife hukuki çalışmalarında akla çok büyük önem vermiş ve onu daima öncelemiştir. O İslam bilginleri arasında en akılcı olanlardandır. Kıyas yöntemine çokça başvurmuştur. Eleştirel düşünce onun yol ve yönteminin ana öğesi olmuştur. Bundan ötürü de çok çeşitli suçlamalara maruz kalmıştır.
Sürecek…