Yaygın beklentinin aksine seçimler herhangi bir sebeple bilinmez tarihlere ötelenmedi. Büyük deprem felaketi kırkı biledolmadan ülkenin temel konusu olmaktan uzaklaştı. İki aydan daha yakın sürede mevcut iktidarın gidişini sağlaması beklenen seçimler ülkenin temel konusu oldu.
Seçim sonuçlarını önemsizleştirecek, “istikrar” için seçmeni mevcut yönetimi desteklemeye mecbur bırakacak kadar büyük (gerçek veya yapay) kriz beklentileri de gerçekleşmedi. İnanması güç ama, anket kuruluşlarının ortalama sonuçlarına göre muhalefetin 8-10 puan farkla iktidarı değiştireceği bir seçime gidiyoruz gibi görünüyor!
Tüm bu manzaraya rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hala sıra dışı sakin görünümü kafaları kurcalıyor, farklı yorumlamalara sebep oluyor. Fırtına öncesi bu sakinliği, iktidarın sandık sonuçlarını (önceki seçimlerde olduğu gibi) lehine manipüle etmek için gerekli hazırlıkları tamamlamasına yoranlar var. Ayrıca, seçim gecesi sandıktan çıkacak yenilgiyi kabul etmeyerek taraftarlarını ve bugünler için hazırladıkları paramiliter grupları sokağa dökeceklerini düşünenler de oluyor. Böylece oluşturulacak iç karmaşa sonunda (Belarus’ta Lukaşenko’nun yaptığı gibi) bir oldubittiye getirip iktidarı devretmeyi reddedeceklerini söyleyenler de var. Bu tehlikeli senaryoların bu ülkede asla mümkün olamayacağı söylenebilir mi?
ANAYASAYA RAĞMEN ERDOĞAN 3. KEZ ADAY
İktidardan indiğinde başına geleceklerden kaygılanan Erdoğan becerebildiği sürece bu koltuğu boşaltmayı hiç istemiyor. Anayasa ve kural tanımamasıyla tanınan Erdoğan, özenle seçip bugünler için atadığı üyelerden oluşan YSK’nın onaylayacağından emin olarak üçüncü kez adaylığını açıkladı.
Cumhurbaşkanının üçüncü kez adaylığının mümkün olamayacağı Anayasaya göre buz gibi açıkken “sistem değişti” gibi temelsiz bir sava dayanmaya çalışıyorlar. Hatta daha da ileri gidip, 2028’de de dördüncü kez aday olabileceğini dahi söylüyorlar.
Anayasaların bazı hükümlerinin zaman içinde değiştirilmesi ile Anayasa yeniden yazılmış olmaz. Bugünkü Anayasa ilk kabul edildiği 1981’den bu yana 18 kez değişikliğe uğradığı gibi, “sistem değişti” dedikleri 2017’de (19. Kez) birkaç maddesi daha değişmişti. 101 maddedeki ‘Cumhurbaşkanı 7 yıllığına bir kez seçilir’ kuralı 2017’de ‘5 yıllığına en çok 2 kez seçilir” şeklini almıştı.
Erdoğan 2014’de birinci kez, (2017’deki bazı maddelerin değişiminden sonra) 2018’de ise ikinci kez Cumhurbaşkanı seçildi, şimdi 3. kez aday oluyor. Bu basit tespiti sadece muhalif hukukçular değil, Erdoğan’ın bu Anayasanın taslağını hazırlattığı profesörler Serap Yazıcı ve Ergun Özbudun dahil tüm yansız hukukçular söylüyor.
Olur da muhalefet bloğunun tarihi bir hatası sonucu Erdoğan üçüncü kez seçilirse, bu tür basit ayrıntıları da giderip (Rusya Devlet Başkanı Putin gibi) ömür boyu başkanlığını ilan edeceğini söylemek abartı olur mu?
“DERİN DEVLET” İMGELERİNDEN FAYDA UMUYORLAR
Sarayın propaganda ordusu tüm güçleri ile trollerini tam mesai çalıştırırken her tür baskı, yalan ve iftirada artık sınır tanımaz hale geldiler. İktidarı kaybedeceklerini görmenin verdiği çaresizlikle çok riskli adımları rahatça atıyorlar. Maçlarda açılan pankartlarda ‘Beyaz Toroslar’ gibi simgelere ve ‘Yeşil’ gibi devlet çeteleri çağrışımlarına dahi başvurdular. Jandarma Genel Komutanı mafya tetikçileriyle pozlar veriyor. Hizbullah gibi kanlı terör örgütlerinin siyasi kanatlarından, sahneye çıkartılan Mehmet Ali Ağca gibi terörist katillerden seçimlerde medet umar hale geldiler.
Tükenmiş iktidar afetlerden hangi birine yetişeceğini bilemez hale düştü. Bu yetersizliklerini gizlemek için önce savunuya, sonra çaresizliğin öfkesi ile saldırıya, sonra tekrar savunuya geçtiler. Gerektiğinde hem nalına hem de mıhına vurmasını iyi bilen Erdoğan önceleri üst perdelerden konuşurken son günlerde alttan almaya başladı. Deprem bölgesindeki konuşmalarında vatandaşlardan yine helallik istedi, 15 Mart’taki TBMM grup toplantısında ise özeleştiride bulundu. Daha önce yardımların yetersizliğini dile getirenlere “be ahlaksız, be namussuz, be adi” diyen Erdoğan bu sefer bu insanlara hak verdi. “Yıkım öyle büyüktü ki hepsine yetişmek mümkün değildi. Yıkıntılar atında kalan vatandaşlarımız ve onların yakınları serzenişlerinde sonuna kadar haklıdır” diye konuştu. Sandık öncesine gönülleri anılmak istenen afetzedeler çadırlara girmiş sel sularıyla boğuşurken “ey sandık, sen nelere kadirsin!” dediler!
DOĞA OLAYLARININ FELAKETLERE DÖNÜŞMESİ SADECE BU ÜLKENİN KADERİ Mİ?
İktidarın beceriksizliklerinin kaçınılmaz sonuçları olan birikmiş sorunlar patır patır ortaya dökülmeye devam ediyor. Fay hatları üzerlerine kurulan çürük çarık binaların yıkılması, afeti önleme ve müdahale kurumlarına yerleştirdikleri vasıfsız yandaş yöneticilerin yetersizlikleri on binlerce insanın canına mal oldu. Büyük deprem felaketindeki yetersizlikleri ardından deprem bölgesini vuran seller sonucu oluşan çaresizlik insanları hayatından bezdirdi.
6 Şubat deprem afetinin yaraları henüz sarılamadan Adıyaman ve Şanlıurfa'daki sel felaketlerinde şu ana kadar 18 kişi hayatını kaybetti. Her sıra dışı doğa olayında can kayıpları bu ülkede gitgide sıradanlaştırılmakla kalmadı, artık tüm melanetlerin olumlu yanlarını öne çıkarmaya başladılar! Yaşadıkları paralel evrende içine düştükleri durumun fecaatini fark edemeyecek kadar akıl tutulması içindeler ve vicdanları iyice kurudu.
Baş edemedikleri orman yangınları ve depremler sonrasında vatandaşa neredeyse “bakın bu sayede evlerinizi yenilediniz” minvalinde “moral” verme çabalarına tanık olmuştuk. Şimdi de Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci yaşanan sel felaketiyle ilgili "Bir taraftan 15 canımızı aldı ama diğer taraftan toprak suya kavuştu, ayrıca Atatürk Barajı’nın doluluk oranının artı" diyebildi.
MHP Lideri Devlet Bahçeli ise sel felaketine ilişkin olarak, “Hiçbir felaket tarihi yürüyüşümüzü sekteye uğratamayacaktır” diyerek iş ve çare üretmek yerine yine laf üretimine katkıda bulunmaya devam etti! 21 yıldır bitiremedikleri bu “tarihi yürüyüşün” ülkeye hiçbir şey vermeyeceği gerçeğini örtemiyorlar ve insanların artık sabrı kalmadı!
CUMHUR İTTİFAKININ GENİŞLEME ÇABASI SONUÇ VERİR Mİ?
Anketlere bakıldığında, ülkede “Erdoğan’a asla oy vermem” diyenlerin oy oranı yüzde ellinin üstünde görülüyor. TBMM seçiminde birinci parti çıkacağı görülen AKP Cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci tura taşıyabilirse, yine o meşhur “istikrar” söylemi ile seçmenden oy istemeyi planlıyor. Kuracakları tüm garip ittifakların işe tam yaramayacağını biliyorlar ancak sonucu ikinci tura bırakacak tüm şanslarını denemekten de geri duramıyorlar. Önce, oyları olmasa da sadece adları kalmış olan geçmişin iktidar partileri DSP ve ANAP’ın adları ittifak için geçti. Sonra, kadına şiddeti engelleyen yasayı kaldırma önkoşulu ile aşırı sağda konumlanmış Fatih Erbakan’ın Yeniden Refah Partisi ile görüşmeler başladı.
Ardından; güneydoğuda ancak 150-200 bin oy potansiyeli olan kanlı terör örgütü Hizbullah’ın siyasi kanadı Hüda Par ittifaka dahil edildi. Gaffar Okan dâhil birçok cinayetin faili Hizbullah ile işbirliğinin seçmene izahının zorluğunu da pek sorun görmediler. Kılıçdaroğlu’nu HDP ile işbirliğinde göstererek buradan vurma çabaları bir yanda dururken Hizbullahın siyasi kanadı ile ittifaka mecbur kaldılar. Kürt politikaları konusunda HDP’den daha radikal duruş gösteren Hüda Par ile ittifak, tek amacı Erdoğan’ı iktidarda tutmak olan ittifakın hiçbir siyasal ilkesi olmadığı gerçeğini de iyice açığa kavuşturdu.
İktidar bu tür getirisi kuşkulu ve riskli ittifaklara giderken çok da ince eleyip sık dokumaya lüzumu görmüyor. Çünkü 2015 seçimlerinden itibaren tabanının eridiğini görüyor ve muhalefet tabanından kimseyi ikna edemeyeceklerini biliyorlar. Bu yüzden uzun zamandır tüm seçim stratejileri; mevcut irrasyonel tabandan gidenleri durdurmak ve mümkünse muhalefetin birlik olmasını engellemek olmuştu.
NİHAİ HAMLE ÇOKLU CUMHURBAŞKANI ADAYLIĞI PLANI MI?
Memleket Partisi lideri Muharrem İnce ve Ümit Özdağ liderliğindeki Zafer Partisi’nin de içinde olduğu Ata ittifakının öne çıkardığı Sinan Oğan Cumhurbaşkanlığı adaylık kararlarını açıkladılar. Bu iki adayın muhalefetin bütünlüğünü bozacağı ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalmasına hizmet edeceği kaygıları boşuna değildir. Erdoğan’ın çok mutlu olacağı bu çoklu muhalefet adaylığı iktidarın temel stratejisi mi acaba?
Bu endişeler üzerine Muharrem İnce gazeteci Fatih Altaylı’ya "durumu değerlendiriyorum. Günü geldiğinde Kemal Bey lehine çekilmeyi bilirim" demişti. Bu açıklama yüreklere biraz su serpse de ardından gazeteci Ahmet Hakan'a yaptığı açıklamada ‘adaylığının kesin olduğunu’ söyledi.
Gerçekten böylesi tarihi kritik bir seçimde muhalefet cephesinden Erdoğan’ın tekrar seçilmesine yarar sağlayacak her tür karar ve eylem “vatana ve halka en büyük ihanet” olarak tarihe geçecektir ve bunun hesabı ülkeye asla verilemez!
Erdoğan’ın bugünlerdeki kendinden emin ve sakin görünümünün sebebini, nihai hamlesini henüz oynamamış olmasına bağlayanlar çoğunlukta. Reis’in rahatlığı, muhalefetin çoklu adayla seçime gideceğinden (ve sonucun ikinci tura kalacağından) emin olmasından kaynaklanıyor olmasın?