Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en uzun süreli iktidarı olan AKP döneminde tahrip edilmeyen, yozlaşmayan ve siyasallaşmayan kurum kalmadı dersek abartmış olmayız diye düşünüyorum.

Son yirmi iki yılda toplumla birlikte; toplumsal-siyasal ilişkiler ve toplumun geleceğini etkileyen tüm yaygın hizmet kurumları bu tahribattan payını aldı.

Tüm kurumlar tek tek tahrip edilip siyasetin dişlileri arasında öğütülürken, denge-denetim sisteminin işlerliğinin de bertaraf edilmesi zaruriydi tabi.

Kurumsal tahribat çarkı enerjisini, Devletin ve Cumhuriyetin temel dayanağı olan denge-denetim sisteminin yok edilmesinden alıyor. Demokratik sistemin temel gereği olarak birbirlerinden bağımsız olması gereken Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinin fiilen tek elde toplanmış olması, sistemin (kaçınılmaz olarak) çürümesinin temel sebebini oluşturuyor.

Peki, “güçler (kuvvetler) ayrılığı” neden bu kadar önemli? Bu temel ilkenin önemini anlamadan, günümüzde yaşanan tahribatın sebeplerini kavramak mümkün olmayacaktır.

GÜÇLER AYRILIĞI SİSTEMİN KALBİDİR

Güçler Ayrılığı

Çünkü güçler ayrılığı;

1. İktidarın Sınırlandırılmasını Sağlar: Bir erkin tüm gücü tek bir elde toplamasını, mutlak güç sahibi olmasını ve keyfi kararlar almasını engeller.

2. Denetim ve Denge Mekanizmasını Korur: Yasama, yürütme ve yargı erkleri birbirini denetler ve dengeler. Bu mekanizma, her bir erkin diğerleri üzerinde kontrol sahibi olmasını sağlar ve herhangi bir erkin diğerleri üzerinde aşırı güç kazanmasını engeller.

3. Hukukun Üstünlüğünün Teminatıdır: Yasama organı (TBMM) yasaları yapar, yürütme organı (Hükümet-Bakanlar Kurulu-Cumhurbaşkanı) bu yasaları uygular. Yargı organı ise yasaların anayasaya uygunluğu ile yönetimin her tür eylemlerinin hukukiliğini denetler.

4. Bireysel Hak ve Özgürlüklerin Korunmasını sağlar: Yargı bağımsızlığı sayesinde vatandaşlar güçlü yürütme erkinin, yani devlet organlarının haksız uygulamalarına karşı korunabilirler. Sivil toplumun ve özgür basının güçlü olması, temsili demokrasinin zaaflarını ve yozlaşmayı en aza indirir.

GÜÇLERİN TEK KİŞİDE TOPLANMASININ SONUÇLARI

Yasama, yürütme ve yargı erklerinin tek bir kişinin elinde toplanması durumunda neler olabileceğinin dünyada yaşanmış pek çok örneği vardır.

Güçler Ayrılığı 2

1. Otoriterlik ve Diktatörlük: Güçlerin tek kişide toplanması başta şeffaflığı ve denetim kurumlarının işlevlerini engelliyor. Otoriter ve despot eğilimli liderlerin önü iyice açılıyor. Hesap verme zorunluluğunun fiilen ortada kalkması hukuksuzlukları artırırken ekonomik ve sosyal çöküşü pekiştiriyor.

2. Hukukun Üstünlüğünün Zedelenmesi: Hesap sorulamayan tek kişi, kendi kontrolündeki yasama organında iktidarının çıkarları doğrultusunda tüm yasaları değiştiriyor. Yargı erkini oluşturan atamaları bizzat yapıyor ve hukukun işleyişi tek kişinin beklentilerine göre şekillendiriliyor. Böylece İkili hukuk sistemi oluşuyor. İkili hukukta iktidara muhalif olanlar ve olmayanlar için iki farklı hukuk uygulanıyor. “Yapanın yanına kar kalıyor” algısı hukuk dışılık eğilimini güçlendiriyor.

3. Hak ve Özgürlüklerin Kısıtlanması: Tek kişinin mutlak güce sahip olması, bireysel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasını gitgide artırıyor. Muhalif görüşler bastırılıyor, basın özgürlüğü kalmıyor ve (bağımsızlığı-tarafsızlığı kâğıt üstünde kalan) yargı erki muhaliflerin üzerinde sert bir sopaya dönüşüyor.

4. Yolsuzluk ve Kötü Yönetim: Tek kişinin mutlak gücü, şeffaflığı ve denetlenebilirliği yok ediyor. Denetim ve denge mekanizmalarının yokluğu, yöneticilerin hesap verme zorunluluğunu ortadan kaldırıyor. Bu da kaçınılmaz olarak kayırmacılığı, bürokraside niteliksizleşmeyi, kötü yönetimi ve yolsuzlukları artırıyor. Bunlar da yönetsel ve bürokratik çöküşü getiriyor.

5. Toplumsal Çatışma ve İstikrarsızlık: Gücünü keskin kutuplaşmadan alan otoriter yönetim toplumsal kutuplaşma ve çatışmayı artırıyor. Bu durum uzun vadede siyasi-ekonomik güvensizliği ve istikrarsızlığı pekiştiriyor.

GÜÇLER BİRLİĞİNİN TÜM OLUMSUZ SONUÇLARINI YAŞIYORUZ

Yukarıda çerçevesini çizdiğim, “güçler ayrılığı” ilkesinin ortadan kaldırılmış olmasının tüm olumsuz sonuçlarını bugün yaşıyoruz. Biraz açalım;

YASAMA ERKİ İŞLEVSİZLEŞTİRİLDİ

Güçler Ayrılığı 3

Yukarıdaki görsel Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın TBMM Başkanı  Numan Kurtulmuş'u yakın zaman önce makamında ziyaretine ait. Kuvvetler ayrılığı ve denkliği sisteminin zihinlerde de yok edilmesinin sonucu olarak, bu fotoğraf karesinde Meclis Başkanı'nın ayakta durması ve yerini Cumhurbaşkanı'na vermesindeki garabet çok dikkat çekmedi. Bir üst komutanın  astını ziyaretinde alışık olunan bu poz, Yüce Meclis'in Yürütme organının başı karşısında kendisini nasıl konumlandırdığına dair tarihi bir kare niteliğindedir.

Toplumun ortak menfaatleri için yasalar yapmak, yürütme erkini denetlemek için halk iradesi ile oluşturulan yasama meclisleri demokrasinin temelidirler. Bugünkü haliyle TBMM bu manada olabildiğince işlevsizleştirilmiş durumdadır.

Cumhur ittifakının tam kontrolünde olan TBMM’nin, demokratik güçler dengesinin önemli bir parçası olma niteliğini büyük ölçüde yitirdiğini herkes görüyor.

Güçler Ayrılığı 4

Muhalefetin iktidarı denetleme görevinin gereği olan yazılı soru önergeleri ilgili bakanlıklar tarafından ciddiye bile alınmıyor. Muhalefet milletvekillerinin yazılı sorularına Bakanlıkların (yalandan da olsa) zamanında cevap verme oranın sadece yüzde 10 ila 13 arasında kalması bunun açık delilidir.

Ülkenin gerçek menfaatlerini sağlamak için değil, Erdoğan iktidarının sürdürülebilmesi için gerekli tüm yasal düzenlemeler Saray bürokrasisi tarafından tasarı haline getiriliyor. Bu tasarılar Meclis’e sunulurken imzaları olan iktidar milletvekillerinin, tasarının içeriğine genelde tam vakıf olamadıkları da biliniyor.

İlgili Komisyonlardan “virgülüne dokunulmaksızın” hızla geçiren tasarılar, TBMM’de çoğunluğu bulunan Cumhur İttifakı milletvekillerinin oylarıyla yasalaşıyor. Bu haliyle “yüce Meclis” Saray’ın yasa yapma aparatı haline getirilmiş durumdadır.

YARGI ERKİ SİYASETİN SOPASI OLDU

Ülkemizde Yargı erkini oluşturan kurumların ve kişilerin, siyasetten ve güçlü yürütme erkinden (güçler ayrılığı ilkesi gereği olarak) bağımsız olduğunu düşünen, iddia eden hala var mıdır acaba?

Adalet/yargı sisteminin geldiği içler acısı durumu herkes görüyor. Yönetenler ve mevcut iktidara oy verenler dâhil kimsenin tam güvenmediği, güçlüden ve muktedirden yana bir ikili hukuk sistemi iyice oturdu, pekişti.

Devletin gelir-giderlerini denetleyen Sayıştay, idarenin tüm eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunu denetleyen Danıştay, adli yargının en tepesindeki kurum olan Yargıtay, milli iradenin yansımasının teminatı Yüksek Seçim Kurulu (YSK), tüm yargısal atamaları yapan Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) ve Anayasa mahkemesinin getirildiği durum ortada! Denge denetim sisteminin en tepesindeki bu anayasal kurumların üyelerinin neredeyse tamamını mevcut iktidar atadı. Ve onlar da, onurları olan cübbelerinin olmayan düğmelerini bu yüzden saygı ile ilikliyorlar!

Güçler Ayrılığı 5

Siyasetten bağımsız ve tarafsız olması prensibi üzerine yapılandırılmış olan HSK’nın bugün tamamen siyasetin taleplerine uygun hâkim ve savcı atamaları yaptığını bilmeyen yok. Özellikle 15 Temmuz 2016 sonrasında FETÖ’den boşalan Yargı kadrolarına tamamen siyasi atamalar yapıldı. Sadece bir vatandaş olarak iktidar partilerine gönül vermiş olanlar değil, bizzat aktif olarak parti yöneticiliği ve siyaset yapmış olan eski avukatlar hâkim-savcı olarak atandılar.

Güçler Ayrılığı 6

Bugün siyasi ağırlığı olan davalar için (seçmece üyelerden oluşan mahkemeler oluşturulmak suretiyle) iktidarın arzusuna uygun kararlar çıkartılması, yargının sıradan işleyişi haline getirildi. Gezi direnişi, Osman Kavala ve son günlerde yaşadığımız Sinan Ateş davaları gibi siyasi nitelikli davalar, yargının bağımsız ve tarafsız olmadığının kanıtları olarak değerlendiriliyor.

TÜM BUNLARI NEDEN YAŞIYORUZ?

Bugün yaşadığımız yoksulluk artışı, gelir ve servet bölüşümünde giderek büyüyen eşitsizlik ve yargının sürekli adaletsizlik üreterek yarattığı büyük toplumsal çürüme ve yaşadığımız tüm sorunlar… Bunların hepsi birbirleri ile sebep sonuç ilişkisi içinde olan, kurumsal tahribatın beklenen sonuçlardır.

Güçler Ayrılığı 7

Tüm bu kurumsal tahribatlar, mevcut iktidarın kurguladığı yeni rejim inşası pekişsin ve olabildiğince uzun sürsün diye yaşanıyor ve ne yazık ki bir süre daha yaşanacak. Devleti ele geçirmeyi kafasına koymuş olan yirmi iki yıllık AKP iktidarı tüm kurumları kendi amaçlarına göre modifiye etti. Cumhuriyetin temel denetim kurumlarının işlevlerini iyice sınırlandırarak onları adeta tasfiye etti. Böylece despotik yeni rejim ve onun yolsuzluk ekonomisi denetlenemez hale getirildi.

·        Bugün her türlü yolsuzluk/mafyalaşma hoş görülüyorsa,

·        Kolay ve gayriahlâkî para kazanma yolları meşrulaşmışsa,

  • Düzensiz göç ülkenin en ciddi sorunlarında önlere geçmişse,

·        Geniş kitleler büyük bir muhtaçlık ve çaresizlik içine itilmişse,

·        Devletin kurumlarına ve açıklamalarına güven hiç kalmadıysa,

·        Gelecek umutları sönen parlak gençler yurt dışına kapağı atıyorlarsa,

·        İrili ufaklı devlet ihalelerini yandaşlar dışında kimsenin alamayacağı biliniyorsa,

·        Adamı olmayanın mahkemelerden hukuk beklentisi kalmadıysa,

·         Yolsuzluk ve rüşvet olmadan devlette işlerin yürümediği kanaati pekiştiyse,

·        Kamu İdarecileri siyasilerin elini-eteğini öpüyorlarsa… (listeyi aklınıza gelen diğer örneklerle alabildiğine uzatabilirsiniz!);

·        Ve bütün bunlar toplum nezdinde sıradanlaşmışsa…

Bunların hepsi güçler ayrılığının yok edilişinin, denge denetim sisteminin kalmayışının ve kurumsal tahribatın getirdiği, kaçınılmaz ve hak edilmiş sonuçlardır!