Bugünü daha iyi anlayabilmek için yakın geçmişi kısaca anımsamakta yarar var. Necmettin Erbakan liderliğindeki “milli görüş gömleği” ile iktidar hedeflerine ulaşamayacaklarını anlamış olan Erdoğan liderliğindeki “yenilikçiler”, 2002’de “gömlek değiştirerek” girdikleri ilk seçimlerde iktidar olmuşlardı. İktidarlarının ilk yıllarında toplumun ezilen ve horlanan tüm kesimlerinin hakları için mücadele eden özgürlükçü bir siyasetin sözcüsü oldukları iddiasındaydılar.

AKP’nin iktidara geldiği ilk yıllarda hukuk ve özgürlükler alanlarında ve AB’ye katılım yönünde bir dizi adımlar atılırken, demokrat kamuoyunda yoğun olarak “Erdoğan’ın gizli bir ajandası var mı?” sorusu tartışılıyordu.

İslamcıdan gerçek anlamda özgürlükçü-demokrat çıkmayacağını öne sürenlerin tarihsel, sosyolojik ve siyasal gerekçeleri vardı. Zira AKP kurucuları geçmiş tüm siyaset kariyerlerinde neredeyse sadece “inananların” hak savunularını yapmışlar, diğer kesimlerin hak ve özgürlüklerini görmezden gelmişlerdi. Şimdi iktidara gelmiş olan bu siyasal İslamcıların evrensel değerlere ve batı tipi özgürlüklere bağlılıkları son derece tartışmalıydı.

SİYASAL İSLAM'IN ÖZGÜRLÜK ANLAYIŞI 

İktidara gelen Siyasal İslamcılar temel amaç ve hedeflerini hiçbir zaman açık ifade etmediler. Yalan, takiye, ve pragmatizm hiç çekinmeden başvurdukları başlıca yöntemlerindendi. Tüm hak mücadelelerini “inanca saygı talebi” kisvesinde sundular ve savaşımlarını hep küçük kazanımlarla ilerlettiler.

“İnsanların giyim-kuşamlarına, düşünce ve inançlarına karışılmasın” derlerken aslında sadece kendi inanç ve anlayışlarına uygun olanları özgürlük kapsamında görüyorlardı. Diğer kılık-kıyafetlere ve onlar gibi düşünülmemesine ise sadece “tahammül!” ettiler. Bu sınırlı tolerans da bir süreliğine, yani yeterli gücü elde ettiklerine inandıkları zaman kadardı!

O günlerde “18 yaşını doldurmuş, reşit insanların örtünmesine, giyimine karışamazsınız” diye başladıkları (haklı) mücadelenin, bu kazanımla bitmeyeceğini söyleyenlere pek itibar edilmedi. Üniversitelerde başlayan örtünme serbestisinin ilköğretime ve hatta anaokullarına kadar inmesi elbette bir sürecin sonucuydu.

Laik Cumhuriyetin temel değerlerinden uzaklaşmalara karşı duranlara “milletin inanç değerleri sizi neden rahatsız ediyor?” argümanıyla (tabir caizse belden aşağı vurarak) sindirdiler. Siyasal ve toplumsal muhalefet “inanç düşmanı” yaftasını yememek için laik cumhuriyetten verilen bu ödünlere yeterli sesini çıkartamadı. Ancak siyasal İslamcı mücadelenin bu kazanımlarla yetinmeyeceği çok açıktı. Seküler yaşam alışkanlıklarına gösterdikleri “tahammülün” de bir sınırı vardı.

'BİZ KİMSENİN HAYAT TARZINA KARIŞMADIK...!'

Görsel 1

Güçlerini pekiştirdikçe, (toplumsal kutuplaştırmayla elde ettikleri desteğe de güvenerek) kendileri gibi düşünmeyen ve yaşamayanlara siyasal ve toplumsal baskıyı artırdılar. Bunu yaparken de sık sık “biz kimsenin hayat tarzına karışmadık” demekte hiç beis görmediler.

Sonuçta geldiğimiz durum ortada! 28 Şubat 1997 sürecinde resmi tören ve toplantılara başörtülülerin alınmamasına karşı direnenler şimdi, bu toplantılara “açık kıyafetle” gelen kız öğrencilerin karşısına jandarma diker hale geldiler. “Münferit, yanlış anlaşılmış bir olay” türü yaklaşımla geçiştirmeye çalıştıkları bu gelişmenin garipliğinden daha garip olan; adım adım, açık açık ve göstere göstere gelinen bu durumun insanlara çok garip gelmesi değil midir?

OKUL KAPISINDA JANDARMALI KIYAFET KONTROLÜ

Görsel 2

Geçtiğimiz hafta Kocaeli'nin Gebze ilçesindeki bir lisenin bahçesinde düzenlenen mezuniyet törenine bazı kız öğrenciler kıyafetleri sebebiyle alınmadılar.

Mezuniyet Tören Komisyonu tarafından velilere tören öncesinde gönderilen 'Veli izin onay formu'nda öğrencilerin kıyafetleri konusundaki sınırlamalar dikkat çekiciydi. “Milli Manevi değerlere aykırı, yırtık, delikli, şeffaf kıyafetler, vücut hatlarını belli eden şort, tayt, diz üstü etek, kısa pantolon, kolsuz gömlek ve tişört giyilemez” yazılarak veliler uyarıldı. Bu kriterlere uymayan giysi giymiş çocukların kıyafet kontrolünü jandarmanın yapması ve girişleri engellemesi de bu garabete tüy diken ayrıntı oldu!

Bazı veliler ve öğrenciler bu engellemeye tepki gösterdiler, tartışmalar yaşandı. Olay üzerine Gebze İlçe Milli Eğitim Müdürü okula geldi. Tüm öğrencilerin mezuniyet törenine katılmalarına izin verilerek kriz (sözde) çözülmüş oldu! Kocaeli Valiliği'nden yapılan açıklamada, olayla ilgili müfettiş görevlendirilerek inceleme başlatıldığı duyuruldu.

BAKAN TEKİN: ÖĞRENCİLER FAZLA KİŞİYLE GELDİĞİ İÇİN YAŞANMIŞ BİR OLAY 

Olaya kamuoyunda yoğun tepki gösterilmesi üzerine Milli eğitim Bakanı Yusuf Tekin yaptığı açıklamasında konuyu giyim-kuşamla ilgili olmaktan uzaklaştırdı, yaşananları tümüyle bambaşka bir noktaya taşıdı. Bakan Tekin “öğrenciler fazla kişi ile geldiği için yaşanmış münferit bir olay. Tartışmalar bu yöne evrildiği için huzursuzum. Maalesef medyada bu tür olaylar speküle edilerek veriliyor. Gerekli işlemleri yapacağız" dedi.

Açıklama görüldüğü gibi hiç samimi ve dürüstçe değil. Milyonlarca insanın izlediği, kıyafetleri sebebiyle içeriye alınmayan kız öğrencilerin ve ailelerinin kameralara yansıyan konuşma ve görüntüleri ortada. Tüm bunlara rağmen Bakan gözümüzün içine baka baka, sıkılmadan bu açıklamayı yapabildi!

Bakan Tekin açıkça; “Eğitim kurumları Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği ve Mezuniyet Günü Etkinlikleri Genelgesi ortada. Okul müdürü mevzuatın kendisine verdiği görevi yapmıştır. Konu bu kadar açıktır” dese inanın en dürüst, en samimi, gerçeklerle en çok uyuşan açıklamayı yapmış olurdu. Çünkü, yayımladıkları yönetmelikler, genelgeler ve Mezuniyet Tören Komisyonu tarafından velilere tören öncesinde gönderilen 'Veli izin onay formu' tam olarak bu kıyafet sınırlamalarını içeriyordu.

PROBLEMİN ASIL KAYNAĞI 'MİLLİ-MANEVİ' EĞİTİM ANLAYIŞLARIDIR

AKP iktidarının eğitim anlayışı çok açık ortada. Tüm eğitim müfredatı ile birlikte öğrencilerin sosyal yaşamlarını, giyim kuşamlarını ve dünya görüşlerini kendilerine uydurma çabalarını gayet açıktan yürütüyorlar. Son yaşanan olay da bu gelişmelerin aslında sıradan ve beklenen bir yansıması niteliğindedir.

“Milli-manevi değerler” diyerek eğitim kuşağının yoğun bir dinselleştirme dayatmasına maruz bırakıldığı çok açık biliniyor. Son olarak peydahladıkları “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Müfredatı” ortada ve bu meseleyi önceki yazılarımda değerlendirmiştim.

İktidarın yıllardır inşa ettiği toplumsal modelin yansıması niteliğindeki “Mezuniyet Günü Etkinlikleri” konulu Genelge bugün değil, ta 2019’dan beri yürürlükte. Bir buçuk sayfalık genelgede onlarca kez “milli-manevi, örf, adet, gelenek” kavramları kullanılıyor. “Millî, manevi ve kültürel değerleri yaşatmak, yaygınlaştırmak; etkinlilerin ülkemizin örf, adet ve geleneklerimize uygun olarak düzenlenmesi, faaliyet ve konuşmaların öğrencilere millî kültürü tanıtması; etkinlik programlarının millî, manevi değerleri yüceltecek şekilde hazırlanması” hususları defalarca tekrarlanıyor.

Görsel 3

Bu genelgeye dayanarak gönderilen son emirde ise; “Milli Manevi değerlere aykırı, yırtık, delikli, şeffaf kıyafetler, vücut hatlarını belli eden şort, tayt, diz üstü etek, kısa pantolon, kolsuz gömlek ve tişört giyilemez” vurgusunu yapıyorlar.

Altı-üstü çocuklar okullarını bitirirken öğretmenleri ve velileri ile bir araya gelip eğlenecekler. Yıllar sonra keyifle bakacakları hatıra fotoğrafları çektirecekler. Üstelik sadece arzu edenler katılacak, hepsi bu! Gençlerin özgürce eğlenmelerinden, mutlu olmalarından neden bu kadar korkuyorsunuz ki beyler?

YAŞANAN OLAYIN YEGÂNE SEBEBİ 'İŞGÜZAR' MÜDÜR MÜ?

Kendilerince makbul kadın modelini çocukluk ve gençlikten itibaren inşa etme, buna uymayanlara da dayatma ısrarının sonuçlarını yaşıyoruz. Bu sorun, kraldan daha çok kralcı bir okul yöneticisinin tutumundan çok daha öte, çok daha tehlikeli. Yani, yaşanan olay sadece okul müdürünün işgüzarlığından olsaydı keşke.

Belki başka okullarda da buna benzer gerginlikler yaşandı ama biz haberdar olmadık. Bu olayın gerçekleştiği okulun müdürü aslında mevzuatın lafzına ve ruhuna uygun bir uygulama yapıyor, verilen emirleri motomot uyguluyor.

Okul müdürü hakkında başlatılan idari soruşturmanın da kamuoyunun gazını almak amaçlı olduğu çok açık ortada. Bırakın ceza verilmesini, Bakanlığın siyasi amaçlarını önceleyen cesur tutumu sebebiyle, bu okul müdürünü yakın zamanda il-İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak görürseniz şaşırmayın derim! Nitekim Bakan Tekin “ihmali olan varsa cezalandırılır, yoksa insanları zan altında bırakmak günahtır” diyerek, okul müdürü hakkında baştan takipsizlik kararı vermiş gibiydi zaten.

Geçen hafta Gebze’de bir okulda yaşanan bu gelişme AKP tarzı siyasi anlayışın demokrasi, hak ve özgürlükler konularındaki gerçek yüzünün bir kez daha ve açıkça ifşasına vesile olmuştur.

Yazının başındaki “Siyasal İslamcıların özgürlük anlayışları” meselesine dönecek olursak; Demokrasiyi sadece “tramvay” gibi bir araç olarak görenlerin asla özgürlükçü ve demokrat olamayacaklarını en baştan söyleyenleri zaman çoktan haklı çıkarmadı mı?