Zenc başkaldırısı, İslam tarihinin en kanlı olaylarından biridir. Bu başkaldırıda 500 bin insan hunharca katledildi. Başkaldırı 869 yılından başlayıp 883 yılına değin sürdü. 14 yıllık bu süre içerisinde çok büyük çatışmalar, çarpışmalar yaşandı. Kölelerin önderi Muhammed oğlu Ali adında bir devrimciydi.

Peki, daha ayrıntılı bir biçimde öğrenmek istersek nedir bu Zenc başkaldırısı?

Kimlere Zenc deniliyor?

Neden başkaldırdılar?

Başkaldırı nasıl bastırıldı?

Zenc, Doğu Afrikalılara deniliyor. Doğu Afrika’da yer alan Zengibar adalarıyla ilgi kuranlar var. Ancak Zenc sözcüğü Türkçede kullanılan Zenci sözcüğünün aslını oluşturan ve kara derili insanları niteleyen bir sözdür. Zenciler kendilerine siyahî denilmesini istiyor ve Zenci sözcüğünü reddediyor. Aslında siyahî sözcüğü yerine daha çok Afrikalı denilmelidir. Afrikalılık siyahîlikle aynı anlamda kullanılıyor. Gerçek şu ki beyaz insan Afrikalı insana hep zulmetti. Afrikalılara yapılan zulüm insanlığın yüz karasıdır. Başka bir söyleyişle bu zulüm apaçık bir utanç kaynağıdır.

Afrikalılar, ta Hazreti Muhammed’in döneminden beri Arap Yarımadasına köle olarak götürüldüler. Öyle ki Hazreti Muhammed’in sahabesi arasında pek çok siyahî vardı. Bunların en ünlüsü Habeşli Bilal'dir

Sonraki dönemlerde de Araplar, Afrikalıları köle olarak tutsak alıp İslam ülkelerinde kullandılar. Köle ticareti, en önemli ticari etkinlikler arasında yer alıyordu. Yüz binlerce, milyonlarca Afrikalı, Araplar tarafından tutsak alındı ve karın tokluğuna en ağır işlerde çalıştırıldı. Bu, özellikle Abbasiler döneminde doruğa çıktı. Abbasiler verimli Irak topraklarında, özellikle aşağı Mezopotamya denilen bataklık bölgede milyonlarca Afrikalıyı köle ve cariye olarak çalıştırmak için Afrika’da yakalayıp boyunlarına zincir ve ayaklarına bukağı vurarak gemilere doldurup bölgeye taşıdı. Köleler tarım işinde çalıştırıldı. Bataklık bölgede binlercesi çeşitli hastalıklardan ölüyordu. Son derece güç yaşam koşullarında çalıştırılan köleler, ayrıca çeşitli işkencelere de uğruyordu. Köleliğin kendisi işkenceydi ama varsıl Müslüman toprak ağaları zulmün dozunu artırmayı güç ve egemenlikleri için gerekli görüyorlardı. Onlar, beş vakit namaz kılan, oruç tutan, hacca giden ama kölelere zulmetmekten de asla geri durmayan şeriatçılardı. Onlara göre yaptıkları şeriata uygundu. Onlar şeriata “şer’-i şerif” başka bir deyimle “şerefli şeriat” diyorlardı. Şerefli şeriata göre insan pazarı kurup insan alıp satmak olağandı. Köle, sahibinin malıydı. Hatta aynı kölenin birden çok sahibi olabilirdi. Bu durumda o köle ortak maldı. Öyle ki kadın köleler öbür deyimle cariyeler de ortak mal olabiliyordu. Cariye, sahibinin malı olduğu için ondan dilediği gibi yararlanabilirdi. Onunla cinsel ilişkiye girebilirdi. Bunun için nikâha gerek yoktu. Nikâh özgür kadınlar için gerekliydi. Bir cariyenin birden çok sahibi olduğunda bütün sahipleri onunla cinsel ilişki yaşayabilirdi. O cariye, bir tür ortak seks kölesiydi. Bir gebelik söz konusu olduğunda doğan çocuk da ortak mal hükmündeydi. Çocuğun babası, cariyenin sahibi olan ve onunla ilişkiye giren bütün erkeklerdi.

İşte böylesi bir anlayışın egemen olduğu Abbasi devleti döneminde, 869 yılında Muhammed oğlu Ali (Ali bin Muhammed ez- Zencî) öncülüğünde başlayan büyük başkaldırı, tarihe, “Zenc Başkaldırısı” olarak geçti. Zenciler aslında daha önceki dönemlerde de çeşitli başkaldırılar gerçekleştirmişti. Ama hiçbiri, Zenc Başkaldırısı denilen büyük olay kadar etkili olamadı. Kerbela’nın öcünü almak için Muhtar Sakafî önderliğinde gerçekleşen harekette de köleler yer almış ve büyük bir rol oynamışlardı. Muhtar Sakafî, kölelere özgürlük sözü vermişti. Ne var ki o hareket de bir süre sonra bastırılıp etkisizleştirilmişti.

Kölelere özgürlük söyleminin en etkili kişisi hiç kuşku yok ki Sahibü’z- Zenc unvanlı Muhammed oğlu Ali idi. Kaynakların aktardığına göre Muhammed oğlu Ali, köken olarak zenci değil Arap’tı.

Muhammed oğlu Ali’nin başlattığı başkaldırı devinimi 14 yıl sürdü. Köleler, Abbasi Arap devletine karşı ayaklandı. Tarlalar, çiftlikler, kentler ele geçirildi. Abbasi orduları pek çok kez ağır yenilgilere uğratıldı. Binlerce Arap asker öldürüldü.

Özgürlüğü uğruna savaşan Zenc adlı köleler “el- Muhtare” adını verdikleri bir kent de kurdular. El Muhtare, “özgürlük kenti” anlamına geliyordu.

Başkaldırının öncüsü Muhammed oğlu Ali, Hazreti Ali’nin soyundan geliyordu. Zaten Hazreti ve oğulları ile o soydan gelenler, İslam tarihinde genellikle ezilenlerin sözcüsü ve sesi olmuşlardır. Hazreti Ali, tarihsel İslamî muhalefetin öncüsü ve bayrağıdır. O bütün ezilenlerin, ötekileştirilenlerin ve yoksulların başkaldırılarında daima bir ruh olarak, bir manevi güç kaynağı olarak yer almıştır.

Abbasiler, 14 yıl süren büyük başkaldırıyı bastırmak için çok uğraştı. Araplardan, Kürtlerden ve kimi Fars topluluklarından paralı askerlerle Zenc başkaldırıcılarının üzerine yürüdüler. Sonunda başkaldırı kanlı bir biçimde bastırıldı. 500 bin köle acımasızca ve çeşitli işkence yöntemleriyle öldürüldü. 11 Ağustos 883’te zalim, gaddar ve katliamcı Abbasi Arap İslam orduları “el- Muhtare” kentini ele geçirdi. İşgalciler, kentte taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmadı. Kent halkını katliam yoluyla yok etmek onları durduramadı. Kenti de yeryüzünden sildiler. Hiçbir kalıntı bile bırakmadılar.

Ayaklanmanın öncüsü Muhammed oğlu Ali de Kasım 883’te yakalanarak idam edildi. Cesedi Bağdat’ta günlerce halka teşhir edildi. İslam tarihçilerinin çoğu, bu büyük Abbasi Arap İslam katliamından geçiştirici bir dille bahseder. Katliamı anlatırken utanç verici bir biçimde zalim Abbasi devletini değil de mazlum köleleri ve Muhammed oğlu Ali’yi suçlarlar. Kuşku yok ki her türlü gizleme çabasına karşın gerçekleri olduğu gibi aktarmaya çalışan İslam tarihçileri de var. Nitekim biz konuya ilişkin sağlıklı bilgileri onların çalışmalarından elde ediyoruz.

Yaklaşık 500 bin mazlum kölenin hunharca katledildiği Zenc ayaklanmasını geçiştirici bir dille anlatan Arap İslam tarihçileri, bu olaydan aşağı yukarı 400 yıl sonra 1258’de yaşanan Hülagu Han’ın Bağdat’ı fethetmesinden ise öyle bir bahsederler ki sanırsınız tarihin en büyük katliamını Hülagu Han yapmıştır. Oysa Zenc başkaldırısında 500 bin kişi katledilmişken Hülagu Han’ın Bağdat’ı fethi sırasında en abartılı sayılarda bile 200 bin kişiden söz edilir. Hülagu Han Bağdat’ın teslim edilmesi durumunda hiç kimsenin kılına bile dokunulmayacağının güvencesini verdiği halde, Abbasi halifesi Hülagu Han’ı, Türkleri ve Moğolları kâfir diyerek ve Arapların üstün olduğunu, Allah’ın kendilerine yardım edeceğini savunarak aşağılamış ve kenti teslim etmeyi reddetmiştir.

Hülagu Han, Arap İslam tarihçileri tarafından şeytanlaştırılmış ama 500 bin köleyi katleden, “el- Muhtare” kentini yeryüzünden silen zalim Abbasi halifelerine deyim yerindeyse toz kondurulmamıştır.

Sözün özü Afrikalı 500 bin köle özgürlük ve eşitlik istedikleri için Arap Abbasi İslam ordusu tarafından Allah adına ve şeriat gereği alçakça katledilmiştir.

Halifelerin cinayetleri ve katliamları hep Allah adınaydı. Niyesi onlar, kendilerini Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olarak görüyor, kendilerine baş kaldırılmasını Allah’a başkaldırı diye niteliyorlardı. Ancak Allah, kimileyin onları Hülagu Han gibi savaşçılar eliyle cezalandırmıştır. Ne var ki Hülagu Han, tarih kayıtlarına zalim diye yazılmış ama 500 bin köleyi öldüren Abbasi halifeleri ise mazlum gösterilmiştir. İnsanlık ve Müslümanlar ne çektiyse hep Allah adına hareket ettiklerini söyleyen azılı münafıklardan çekmiştir.

Hepsine lanet olsun.

Ezilenlere bin saygı olsun.

kaldıranlara esenlik olsun.