Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ayarlarına dönmesi ısrarla savunulmalıdır. Lakin bu savunulurken de kuruluşumuzun ne olduğu çok iyi anlaşılmalıdır. Atatürk’ün öncülüğünü yaptığı devrimlerin yeterince anlaşılmamış oluşu bizleri bugünlere getirmiştir.
İhanet, dört bir koldan ulusumuzu, vatanımızı, değerlerimizi ve en önemlisi de geleceğimizi sarmış durumda. Yeniden bir varlık mücadelesinin ortasında olan Türk milleti belki de hiç olmadığı kadar umutsuz bakıyor artık geleceğe. Vatanında yalnızlığa terk edildiğini hissetse de hala milyonlar sesini hiç olmadığı kadar gür çıkarmaya çabalarken umutsuzluğa düşmek yapabileceğimiz en büyük ihanettir. Durumumuz umutsuzmuş gibi gözükse dahi umudunu yitirmiş ulusumuzun şevkinin ve ruhunun yerine getirilmesi umudunu yitirmeyenlerin birincil görevidir.
Düşman sanıldığı gibi güçlü, zeki veya her şeye muktedir değil; sadece arsız, pişkin ve kötülükten beslenmektedir. Bu kötülüğün karşısında ancak ve ancak iyi, adaletli ve yiğit olmak bizlere bu mücadeleyi kazandıracaktır çünkü bunları aynı zamanda töremiz bizlere emretmektedir.
Nasıl mı?
Binlerce yıldır atalarımız gelecek nesillere töre ile uyarılarda bulunmuş, Türk’ün devletinin töreye ihanet ile nasıl yıkılacağını anlatmıştır. Adaletten, eşitlikten, iyilikten ve insanlıktan uzaklaşmış yöneticiler ve buna göz yuman uluslar varlığını devam ettiremezler. Yönetenler budunun geleceği için bu kurallara kayıtsız şartsız uymak zorundadır. Uluslar da aynı şekilde hem kendi sosyal ilişkilerinde töreye sadık olmalıdır, hem de töreden uzaklaşan yöneticileri uyarmak ile mükelleflerdir. Şayet Türk’ün töresinin belirlediği bu toplumsal sözleşmeye taraflar saygı duymazsa da kaçınılmaz olarak devletin sonu gelir.
“Türk, Oğuz Beyleri, budun dinleyin:
Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk Budun, El’ini Töre’ni kim bozabilir?”
Bilge Kağan bizlere neden bu uyarıda bulunmuştur? Çünkü yiğit, savaşçı ve adil olan Türk’ün devletini ancak bu yoldan sapmışlar bozguna uğratabilirler. Başka güçlerin Türk’ün devletine zarar vermesi Türk’ün aklına kolay gelecek bir olasılık değildir. Bu yüzden Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk de töre ile kurulmuş son Türk devletinin ilelebet payidar kalacağını dünyaya haykırmıştır.
Türk’ün töresi yok etmeyi değil var etmeyi ve varlığa mutlak saygıyı içerir. Göklerden geldiğine inanan Türk yeniden Gök tarafından kabul edilebilmek adına görevini yerine getirir. Bu sebeple tüm kişioğullarına, doğaya ve tüm canlılara, başka inançlara saygı ve sevgi duyar; düşmanına bile. Lakin ne zaman düşman gaddarlık sergilerse o vakit Türk, taş üstünde taş bırakmamayı da iyi bilir.
Büyük Türk hakanları gibi Başbuğ Atatürk de bizleri birçok defa uyarmış ve gelecekteki dahili ve harici düşmanlarımızın neler yapacaklarını söylemiştir. Binlerce yıldır uyarılan Türk ulusu zaman zaman bu uyarıları ve tarihinde yaşananları unutmuştur. Töresine sırtını dönmüş Türklerin başı felaketten hiçbir zaman kurtulmamıştır. Bunu bilmemize rağmen bu uyarılara inatla sırt çevirmekteyiz ve hatayı hep dışarıda aramaktayız. Ulusumuz ne yazık ki fikri yönden işgal edilmiştir. Tarihimiz, kültürümüz, varlığımız bizlere unutturulmaya çalışılmaktadır. Kimileri din ile kimileri ise etnik siyaset yardımıyla kontrol altına alınmıştır. Bizlerin bir araya gelmemesi adına her türlü yola başvurulmuş; kısmi olarak da başarıya ulaşmışlardır. Halbuki oyunun daha devam ettiğinin birçoğu farkında dahi değillerdir.
Kimisi için tarihin tozlu sayfalarındaki beylik laflar artık manasını yitirmiştir. Çünkü onlar umutlarını yitirmiş ve bile isteye sıkıca kapattıkları gözleri yüzünden karanlıktan şikayet etmektedirler. Cesaretini yeniden kazananlar ise gözlerini açmaya başladıkça atalarını tanımaya gayret ederek o gücü içlerinde bulmaktadırlar. Ne Ulu Önder Atatürk’ün ne de cesaretini topladığı büyük Türk bilgelerinin sözleri ve uyarıları boşuna değildi. Tarih sahnesinden Türklüğü silmeye çalıştıkları anda dahi küllerinden yeniden doğmuş bir ulusun mücadelesiyle yedi düvel bozguna uğratılmıştır. Bütün imkansızlıklar içerisinde dahi bir Gökbörü’nün kararlılığı Türk ulusunun yolunu aydınlatmıştır. Türk’ün zaferini kabullenemeyenler, bu zafere kara çalabilmek için yenildikleri günden beri süngüyü bir kenara koymuş ve kaleme sarılmışlardır. Bu sefer amaçlarına ulaşmak için dahili yolları kullanarcaklardı.
İşte bugün yaşanılan umutsuzluğun temek sebebi de budur.
Zihinlerimizi işgal etmek için çabalayanlar, dört koldan umutsuzluk aşılayanlar, halkın feryatlarına kulağını tıkayan yöneticilerin çeşit çeşit laf salatası ile gündemi geçiştirmelerinin temel sebebi bu fikri işgaldir. Cesaret edip gözlerimizi açtığımızda kazanamayacaklarını bildikleri için bizleri kendimize yabancılaştırmak için çabalıyorlar. Herkesin bir rolü var ve hepsi rolü uyarınca ihaneti aramıza zerk etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ayarlarına dönmesi ısrarla savunulmalıdır. Lakin bu savunulurken de kuruluşumuzun ne olduğu çok iyi anlaşılmalıdır. Atatürk’ün öncülüğünü yaptığı devrimlerin yeterince anlaşılmamış oluşu bizleri bugünlere getirmiştir. Pirincin içindeki beyaz taşlar önce devrimlerin anlamını yitirmesine sebep oldu sonrasında da diledikleri gibi eğip bükme cesaretini kendilerinde buldu.
Atatürk’ün devrimlerinin tamamı Türk’ün binlerce yıllık töresinden geliyordu. Buna rağmen arkasına sığındıkları yalanları toplumun zihnine yerleştirip Türk’ü kendi devrimine yabancılaştırdılar ve hatta düşmanlaştırdılar. Türk tarihine karşı siyasal dinciliği ve etnik ayrımcılığı kuvvetlendirdiler. Altı Ok’u öcüleştirdiler. Laikliği din karşıtlığı, milliyetçiliği ise ırkçılığa dönüştürdüler. Halkçı olanlar komünist oldu, cumhuriyetçiler ise askeri vesayetçi. Devletçiliği savunduğunuzda da babalar gibi sattılar. Hiçbir devrimin bir manası kalmayana ve tamamen unutulana kadar karaladılar. Önce bizi aramızda böldüler sonra da kendi içimizde hepimizi bir yere savurdular. Tüm mahalleler birbirine düşman olana kadar durmadılar.
Günden güne uydurulan bir tarih ile bizi sahte bir yakın geleceğe hapsettiler ve Bilge Kağan’ın kim olduğunu unutturdular. Binlerce yıllık Türk töresinin emirlerini devrimle yeniden Türkiye Cumhuriyeti’nde dirilten Atatürk’ün Batı hayranı olduğunu uydurdular. Halbuki Fransız Devrimi’nden önce, devrime ilham veren yazarların Tuğrul Bey’in laiklik anlayışını kitaplarda yazdıklarını bilmezler. Türk, uygarlığın yükseldiği yerlere ilham olmuşken bizleri sahte medeniyetlere yem etmeye çalıştılar. Geçmişe bir sünger çekmeye çalışarak yarınımızı çaldılar.
Son Türk kalana dek, Elmadağı’na çıkacaklar bitmez!
“Türk! İrkil! Uyan! Özüne dön!
Bilge ol! Alp ol! Düzgün ol!”