Tüm gelişmeler ülkenin tam bir seçim ortamına girdiğini gösteriyor ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığı neredeyse netleşmiş gibi. Muhtemelen 14 Mayıs 2023’e alınacağı öngörülen “erken” seçimlere şurada sekiz ay kadar bir zaman kaldı.

Ekonomik ve sosyal sorunların giderek dayanılmaz boyutlara ulaşması nedeniyle artan tepkileri ve siyasal destek kaybını gidermek için iktidar cephesi yeni yeni ataklara başvuruyor. Seçimler için Saray yönetimi devletin zaten sıkıntıdaki kasasının ağzını şimdiden açmaya başladı. Ekonominin durumu seçmene ‘doğrudan vermeye’ elvermediğinden yine umutlar pompalamaya, “bir dönem daha kalırsak bu sefer söz, düzelteceğiz” demeye başladılar. Başlatılsa bile asla beklenildiği gibi bitmeyecek projeler, ‘en alttakiler’e kısmen nakdi sosyal destekler ve bolca vaatlerle dolu yeni seçim dönemine girmiş bulunuyoruz hayırlısıyla!

Merkez Bankası'nın açıklamalarına göre Ocak–Temmuz 2022 döneminde 36,7 milyar dolarlık cari açık oluşmuş, bu açığın yaklaşık 24,4 milyar doları 'net hata ve noksan' kalemiyle finanse edilmiş. Gitgide artan cari açığı düşürmek için dışarıdan böylesi inanılmaz boyuttaki kaynağı belirsiz dolar akışı da yaklaşan seçimlerle ilgili görülüyor.

Seçim vaatlerinin en parlağı olarak öne çıkardıkları, “Yüzyılın Projesi” diye sundukları yeni TOKİ evleri projesi, öğrencilere KYK yurt ücretlerinin bu yıl artmayacağı haberi, kamuda yeni istihdam alanları açılması ilk müjdelerdendi. Sırada EYT’lilerin sorunlarının çözümü, asgari ücretin ve maaşların yükseltilmesi gibi mavi boncuklar gelecek.

İktidarın seçim propagandası projelerinden en önemlisi olarak sunduğu 81 ilde yapılacak 250 bin TOKİ sosyal konutları konusunu biraz açalım.

YENİ UMUT: TOKİ SOSYAL KONUTLARI
Toplamda 608 bin liraya 2+1 konutların aylık 2 bin 280 liradan başlayan taksitlerle ve 240 ay vade ile sahip olunabileceği vaatleri toplumda ciddi karşılık buldu. TOKİ 22 Eylül itibarı ile başvuru sayısının 5 milyona yaklaştığını açıkladı. Projenin gerçekçiliği ve hayata geçirilebilme riskleri medyada çokça tartışılıyor. Bahsedilen maliyetlerin tamamen farazi olduğu ve piyasa gerçeklerine uymadığı söyleniyor.

Başvuru sırasında vatandaşlar bankalara 500 TL başvuru ücreti yatırıyorlar. Bazı yorumlarda bu 500 TL’ler ile devletin seçim öncesi vatandaştan yine gelir temin etme yoluna gittiği yorumları yapılıyor. Bir taşla hep birden fazla kuş vurma arzusunda olan iktidarın bu 500 TL ücret kararının altında farklı sebepler olduğunu değerlendiriyorum. Bu başvuru ücreti kararı, projeye inanç ve iknayı artırma çabası olarak planlanmış gibi görünüyor. Bana göre, bilgisayarda dijital/soyut formları doldurmanın vatandaşta kelepir konut sahibi olma umudunu oluşturmaya yetmeyeceğini düşünmüş olmalılar. Bir hayalin gerçekleşmesinin ilk adımı olan para yatırma eylemi sonucunda başvurucu tıka basa dolu fırsat trenine bir ayağını atmış gibi hissedecektir. Bu 500 TL’lik makbuz ile vatandaşın umudunun bir nebze daha somutlaşacağı ve AKP’ye oy vermeye ikna olacağı düşünülmüş olmalı.

Üstelik 250 bin konutluk projenin tamamen biteceği varsayılsa bile (ki TOKİ tarihinde hiçbir zaman böyle bir şey olmadı), milyonların ucuza konut sahibi olma umudunun bir piyangoya dönüştürüldüğü görülüyor.

Açıktan seçim yatırımı oldukları bilinse de hadi bu girişimleri “sosyal devletin dezavantajlı kesimlere kaynak aktarımı” gibi görmeyi kabul edelim. Bunların ötesinde siyasal iktidar devletin ve emrindeki bakanlıkların tüm mali ve insan gücü ile seçime yüklenmeye başladığını şimdiden gördük. Devlet imkânlarının seçimlerde kanırtılarak kullanılacağının en bariz işareti bugünlerde yaşanıyor, açıklayalım.

MEMURLAR ERDOĞAN İÇİN SAHAYA İNDİ: ULUSAL HANE ZİYARETİ PROGRAMI
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından 81 ile gönderilen 9 Ağustos tarihli yazıyla memurlara ev ev gezme talimatı verildi. “Sosyal yardımlar” için evleri ziyaret edecek memurlar Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın mektubunu da verecekler. Erdoğan'ın imzasını taşıyan mektupları dağıtan, AKP’nin görevlileri gibi kullanılan memurların bu durumdan yakındıkları ancak soruşturma korkusuyla itiraz edemedikleri haberleri medyaya düştü.

Bu ziyaretlere sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının, kaymakamlıkların, aile ve sosyal hizmetler il müdürlüklerinin ve ilgili bakanlıkların yalnızca bu alanda çalışanlar değil, diğer personellerinin de katılması istendi. Yani devletten maaş alan Kamu çalışanları bir siyasi adayın lehine alanda çalışacak. (Muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı da kendi partilerinden olan Belediye personelini böyle evlere gönderebilecek mi diye sorma saflığında bulunmayacağım elbette!)

ASH Bakanı Derya Yanık, “Bakanlık olarak başlattığımız Ulusal Hane Ziyareti Programı ile vatandaşlarımızın hanelerine 4 ay boyunca düzenli ziyaretler gerçekleştireceğiz. İhtiyaçlarını yerinde tespit edeceğiz. Türkiye Aile Destek Programımız çerçevesinde 15 milyar TL’lik bütçeyle, 4 milyon hanemize ulaşmayı hedefliyoruz.” dedi. Bu rakamlara göre hane başı 3.750 TL dağıtılacak, hiç fena değil. “Niye daha önceleri değil de şimdi başlatıldı bu ziyaretler ve neden 4 ay süresince?” sorularının yanıtını onlar vermese de sebebini herkes biliyor tabi ki.

Sözde “devletin sosyal yardım faaliyeti” kapsamında sunulan bu çalışmanın anlatıldığı mektupta, “(…) Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’mızın koordinasyonunda Ulusal Hane Ziyareti Programı’nı hayata geçiriyoruz. Devletimizin şefkat eli olan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarımızın çalışanları sizleri hanelerinizde (ne zahmet!) ziyaret ederek bir bardak soğuk suyunuzu, bir demli çayınızı içecek. Kâh dertlerinizi dinleyecek (tabi tabi!), kâh sohbetinize eşlik edece (o kadarına gerek var mıydı!). Her türlü ihtiyacınızda (emin misiniz?) sizlere uygun sosyal desteği sağlayacak (Bu güne kadar nerelerdeydiniz?) ve ilgili kurumlara yönlendirecek” ifadelerine yer verildi.

KAMUDA YENİ İŞE ALIMLAR DA SEÇİME ENDEKSLİ
Bu doğrudan yardımlar dışında tüm toplumun derdi olan işsizliğin çözümü için de dâhiyane fikirleri var! Tabi ki üretim ve istihdama yol açan ve katma değer üreten değil; yine kamu kaynaklı istihdam alanları bunlar. Üstelik bu yeni işe alınanlar seçimlerde AKP lehine propaganda faaliyetlerinde çalıştırılabilecekler, nasıl mı? İşe alımların büyük çoğunluğu Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bünyesinde ve bu işe alınanlar da yukarıda bahsettiğimiz “Ulusal Hane Ziyareti Programı” gibi faaliyetlerde kullanılabilecekler.

Bu çerçevede ülke genelinde KPSS şartsız, kimisinde ilkokul diplomasının yeterli görüldüğü ve kimisinde 65 yaşa kadar binlerce (ve tabi ki “referanslı!”) kamu personeli alımı işine hız verildi. Son olarak 25 farklı şehirde olmak üzere kamu personel alımı başvuru ilanı yayımlandı. Örneğin; ASHB “2022 yılı kapsamında Eylül ayı atamasına göre kamu kurumları ve kuruluşlarının bünyelerindeki eksikliği karşılamak üzere 2108 Memur Alımı yapılacağını” bildirdi. Benzer başka iş ilanları haberleri yandaş medya sitelerinde bol bol veriliyor.

SOSYAL DEVLETTEN KLİENTALİST İKTİDARA
AKP tüm ekonomi politikalarında hep zenginden ve ranttan yana tercihlerde bulunan, gelmiş geçmiş en zengin sever iktidar olarak biliniyor. Yandaş denilen bir gurup sermaye kesimi aşırı büyütüldü, böylece dünyada en çok resmi ihale kazanan devasa şirketler ülkemizden çıktı. Ülke olarak topyekûn büyüme, gelişme ve refah artışı için gerekli olan kalkınmacı ekonomik ve politik uygulamalar tercih edilmedi. Bunun yerine gelir dağılımı adaletsizliğini iyice artıran, rantiyeyi ve kamu kaynaklarını seçilmiş dar bir kesime aktaran (nepotist ve klientalist) bir sistem benimsendi. (nepotizm; akraba kayırmacılığı, klientalizm; ulufe dağıtarak güç toplama ve oy alma olarak tanımlanıyor.)

Her ne kadar yoksul kesimlerden esirgediklerini zenginlere aktarsa da Erdoğan sosyal yardımlar ile kendini yoksulların yanındaymış gibi sunmayı bir şekilde beceriyor. Artan yoksulluk gitgide daha geniş kesimleri iktidar eliyle sunulan sosyal yardımlara bağımlı hale getirdi. Böylece “Sosyal Koruma Kapsamındaki Kişi” sayısı çok hızla artırılarak günümüzde 21 milyonu aştı, nüfusun yaklaşık yüzde 32’sini buldu. Devletin eline bakan bu kesime yapılan ödeme ve yardımlar sosyal devletin görevi olarak değil AKP iktidarlarının lütfu gibi sunuldu ve yoksul kesimler AKP’nin oy deposuna dönüştürüldü.

AKP orta sınıfı yok ederken ve yoksulluğu derinleştirirken bağımlılık ve sadaka kültürünü devlet politikası haline getirdi. Önümüzdeki seçim dönemi propaganda ve ikna çabalarında siyasallaşmış ve kurumsallaşmış ulufe sistemini oldukça etkin şekilde kullanacakları görülmektedir.