Sünni kökenli bir ilahiyatçı olarak açıklıkla belirtmeliyim ki, cemevleri Türkiye’nin ve tarihimizin yadsınamaz bir gerçeğidir. Bu gerçek cemevlerinin ibadethane olarak gördüğü işlev ile yüzyıllardır Alevi Türkmen kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Ancak kimileri bu gerçeği kabule bir türlü yanaşmıyor. Cemevlerinin ibadethane değil de kültür merkezi olduğunu ileri sürüyor. Kimileri de cemevlerini tekke ve dergah olarak görüyor. Oysa cemevleri ne salt kültür merkezidir ne de salt dergah ve tekkedir. Cemevleri kesin bir biçimde ibadethanedir. Tıpkı camiler gibi…

Alevilik bir tarikat değil ki cemevleri tekke olsun. Alevilik salt kültürel bir kimlik değil ki cemevleri kültür merkezi olsun. Alevilik bir inançtır. O halde cemevleri de inanç merkezidir. Cemevleri Alevi inancının uygulandığı ibadethanelerdir. Hiç kuşku yok ki Aleviliğin bir inanç olmasının yanı sıra kültürel kimliği de vardır. Ancak aslî kimlik kültürellik değil inançtır. Öte yandan cemevlerinin dergah ve tekke olarak da bir kimliği vardır ancak bu kimlik ikincil kimliktir. Aslî kimlik cemevlerinin camiler, kiliseler, sinagoglar gibi birincil ibadethane olmasıdır. Aleviliği Sünni bir tarikat gibi görmek ve cemevlerini de 677 sayılı yasa ile kapatılan tekke ve zaviyelerle bir tutmak apaçık bir saptırmadır. Cemevleri, camilerin muadilidir. Sünni ve Şiilerin camileri ne ise Alevilerin cemevleri de hukuken o olmaldır.

Peki Kur’an ne diyor?

Kur’an’da ibadethane olarak mescid sözü vardır. Ama bu sözcüğün anlamı bize gösteriyor ki, secde edilen her yer ibadethanedir. Cem evleri de, içerisinde secde edilen yerlerdir. Dolayısıyla ibadethanedir. Daha açık söyleyecek olursak mescid sözcüğünün Türkçe karşılığı cemevidir.

Hac Suresi 40. ayette ibadethanelerin özelliği açılanırken; “İçlerinde Allah’ın bol bol anıldığı…” mekânlar denilmektedir. O halde Allah’ın adının bol bol anıldığı mekânlardan biri de kuşku yok ki cemevleridir. Cemevlerinde; cem ibadetlerinde yüce Allah’ın adı, ehlibeyt ve on iki imamlar bol bol zikredilmektedir. Böyleyken “Kur’an’da cemevi yoktur,” demek kesinlikle basitlik ve düzeysizliktir.

“Cemevlerinin içerisinde ibadet değil folklor yapılıyor,” diyebilme cüreti de süflî bir saygısızlıktır. Cem ibadetini folklor olarak nitelemek doğrudan doğruya İslam dinine ve ehlibeyte yapılmış bir hakarettir. Ne hazin ki bu hakareti yaparken İslam’ı savunduğunu sanabilme zavallılığına düşen kimi mezhepçi kafaların ne cemden ne de cem evinden haberi olmadığı anlaşılıyor.

Oysa bilinmelidir ki, cem bir ibadet olup Kur’an’daki salat emrinin karşılığıdır. Cemde Kur’an okunur, Allah’a secde edilir, deyişlerle ve semahlarla Hak zikredilir.

Semah, cemin en önemli ögelerinden biri olup Alevi inancına göre Hazreti Muhammed ve Hazreti Ali ile “kırkların” icra ettiği bir ibadet olup ilahi bir aşk halinin yansımasıdır. Semah hak için dönülür. Tıpkı Kâbe’nin etrafında dönülen tavaf gibi… Bir başka açıdan semah, aslında tavaf ibadetinin bir çeşididir. Eğer tavafa ibadet diyorsak semahı da ibadet olarak kabul etmek durumundayız. Her yıl milyonlarca hacı, kadın erkek birlikte Kâbe’nin etrafında semah dönüyor. Hâşâ, buna ibadet değil folklor denilebilir mi?

Gerçek şu ki, cemevlerinin ibadethane olduğunu Kur’an apaçık bir şekilde ilan ediyor. Nur Suresi’ndeki ilgili ayetler sağlıklı düşünme yetisine sahip her insana bu gerçeği açıkça duyuruyor. Yani Kur’an, cemevlerine ibadethane diyor.

“Tanrı, göklerin ve yerin ışığıdır. Onun ışığının örneği, içinde çerağ bulunan bir kandile benzer. Kandil, bir sırça içindedir. O sırça, inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır. Bu ağacın yağı, neredeyse kendi­sine ateş dokunmasa bile ışık saçar. O, ışık üzerine ışıktır. Tanrı di­lediği kimseyi ışığına iletir. Tanrı, insanlara işte böyle örnekler verir. Tanrı her şeyi bilmektedir.”

“Bu çerağ, içinde Tanrı’nın, adının anılmasına ve onun yücel­tilmesine izin verdiği evlerdedir. Orada, inananlar sabah akşam onu yüceltirler.”

“Onlar öyle kişilerdir ki, ne alım satım ne de alış veriş, onları Tanrı’yı anmaktan, yakarışta bulunmaktan ve yoksulun hakkı ola­nı vermekten alıkoyamaz. Onlar, yüreklerin ve gözlerin allak bullak olacağı bir günden çekinirler.”

Yukarıya aldığımız Nur Suresi 35 – 36 ve 37. ayetlerde anlatılan evler, cemevleridir. İçlerinde bulunan kandiller ayin – i cem’de uyandırılan / yakılan çerağlardır. Alım satım ya da alış verişin Tanrı’yı anmaktan, topluca yakarışta bulunmaktan (ayin – i cem) ve yoksulun hakkı olanı vermekten alıkoyamadığı kişiler de Alevilerdir.

O halde Kur’an’da ve İslam tarihinde cemevi yok demek de boşunadır. Görmesini bilene cemevi de vardır, cem de vardır. Görmek istemeyene ise hiçbiri yoktur.

Gerçi, inanmayana göre Allah da yoktur.

Bir gün bu ülkede, Sünnilerin ve Şii / Caferilerin camileri, Alevilerin cemevleri ile yan yana ve kardeşçesine inşa edilip yükseltilecektir.

Çok da uzun olmayan bir zaman içerisinde, cemevleri; camiler, kiliseler ve sinagoglar kadar hukuken saygın mekânlar olarak toplumsal, hukuksal ve siyasal yaşamımızdaki yerlerini alacaklardır. Cemevlerinin ibadethane olduğu gerçeği Türk yargısı ve AİHM tarafından çoktan kabul edilmiş bir gerçektir. Böyleyken hükümetin cemevlerini kültür merkezi kabul edip Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlamaya çalışması apaçık bir saygısızlıktır.

Alevilik ve cemevleri için tıpkı Diyanet İşleri Başkanlığı gibi özerk ve ayrı bir yapı kurulmalıdır. Tek doğru yöntem budur.

Türkiye’mizin birlik ve barışına, ulusumuzun dirlik ve düzenine selam olsun…