Bu yaz ayları boyunca yazılarıma ara vermedimse de yaz sonu gezilerim ve diğer yoğunluklarım sebebiyle bir süre yazmaktan uzaklaştım. Son haftalarda ülke gündemi oldukça doluydu.
Yeni mezun teğmenlerin Cumhuriyet’in kurucu lideri Atatürk’e bağlılıklarını beyan eden ant içme töreni ve ardından gelen soruşturma meselesi tartışılmaya devam ediyor.
Son haftalarda ise vahşi bir cinayete kurban giden Narin’in katledilme sebebi, bulunamayan failleri ve Jandarmanın yürüttüğü soruşturmadaki beceriksizlikler tartışılıyor.
Ben bu yazımda sıcak gündemden bir ölçüde uzaklaşıp (ancak ortak gündemimizden tümüyle bağımsız da olmayan), İslam dünyasının yaşadığı yaygın sorunların sebeplerini tartışmaya çalışacağım.
Ortadoğu toplumlarında yaygın görülen (sosyal çürümenin de aslında temel sebebi olan) ekonomik, sosyal, kültürel geri kalmışlığın sebepleri yüzyıllardır tartışılan bir konu başlığı. Ülkemiz özelinde baktığımızda ise; yaklaşık yüz elli yıldır yüzümüzü çevirdiğimiz, onlar gibi olmaya çalıştığımız Batı uygarlığının ulaştığı seviye ile arayı kapatamamamızın sebepleri neler olabilir? Bir süredir üzerinde çalıştığım bu yazıyı iki bölüm halinde paylaşacağım.
GERİ KALMIŞLIĞIN SEBEPLERİNE İLİŞKİN TEMEL BAŞLIKLAR
Müslümanlar dünya nüfusunun yüzde 20’sini oluşturuyor ancak dünyadaki gelirin sadece yüzde 6’sına sahipler. 50 civarındaki Müslüman ülkenin sadece yüzde 14’ü (eksik de olsa) demokrasi olarak tanımlanıyor. Dünya Bankasının tespitine göre, Arap dünyasının (doğanın sunduğu) fosil yakıt haricindeki toplam ihracatı, nüfusu 5 milyon olan Finlandiya’nın ihracatından az. Zengin Ortadoğuluların kendi sermayelerini gelişmiş dünya ülkelerine yatırmayı tercih etmeleri de, ülkelerine ve sistemlerine güvenmemelerinin kanıtı olarak görülüyor.
Özellikle Avrupa’da başlayıp yayılan reform ve Rönesans atılımları sonrasında Batı dünyası günümüze kadar her anlamda hızla gelişirken Doğu toplumları ve özellikle de İslam toplumları neden çok geri kaldılar? Medeni dünyanın ulaştığı ekonomik, kültürel, sosyal seviyeyi ve bu ülkelerde yaşayan insanların yaşam kalitesine neden ulaşamadılar?
Batı toplumlarının gelişmişlik düzeyi ile doğudaki Müslüman ülkelerin kalkınma-gelişme seviyeleri arasındaki farklar; tarih, kültür, siyaset, ekonomi ve toplumsal dinamikler gibi birçok faktörün etkisiyle açıklanıyor. Bu konuda farklı perspektif ve analizler mevcut.
Bu soruların yanıtları olabilecek sorunları altı temel başlık olarak kısaca verip, daha sonra bunları biraz açmaya çalışacağım.
1. İslam’ın başlangıçtan itibaren bir devlet dini olması
2. Tarihsel Gelişim ve Sömürgeciliğin Etkileri;
3. Jeopolitik ve Uluslararası Etkiler;
4. Eğitim, liyakat, Bürokrasi;
5. Siyasi ve Ekonomik Faktörler;
6. Kültürel ve Dini Etkenler;
1. İSLAM'IN BAŞLANGIÇTAN İTİBAREN BİR DEVLET DİNİ OLMASI
İslam Arap topraklarında ilk doğduğu dönemde kısa sürede bir devlet dini olarak gelişti ve yayıldı. Hıristiyanlık ise 2-3 yüz yıl kadar azınlık inancı olarak yayıldı, daha sonra iktidarlar tarafından benimsendi. İslam ilk doğduğu andan itibaren bir devlete sahip olduğu için bireylerin ve toplumun hayatına daha fazla müdahale eden ve iktidarla daha fazla özdeşleşen bir din oldu.
Devletler kendi kalıcılığını önceleyen yönetim tarzlarını benimsediklerinden kişisel alanları kısıtlama eğilimindedirler. Bundan dolayı İslam toplumlarında özgürlük alanları kısıtlandı ve otoriteye daha fazla güç atfedildi. Dini yorumlar sebebi ile nüfusun yarısını oluşturan kadınların toplumdan, eğitimden, ekonomik ve sosyal yaşamdan dışlanması da önemli etkenlerdi.
2. TARİHSEL GELİŞİM VE SÖMÜRGECİLİĞİN ETKİLERİ
Batı ile Doğunun tarihsel gelişimleri oldukça farklı ilerledi. Batı dünyasında Rönesans, Reform ve Aydınlanma dönemleri; bilim, sanat, teknoloji ve düşünce hayatının hızla gelişmesine katkıda bulundu. Bu süreç bilimsel ve teknolojik devrimlerin önünü açtı ve Sanayi Devriminin başlangıcının ana motorunu oluşturdu.
Sanayi Devrimi ile Batı toplumlarının ekonomik ve askeri güçleri de olağan üstü arttı. Batı ile Doğu arasındaki bu eşitsiz gelişme Batı’nın Doğu’yu sömürgeleştirmesi sürecini başlattı. Batı'nın sömürgeci politikaları, Müslüman Doğu ülkelerinin ekonomik, sosyal ve politik olarak geride kalmışlıklarını iyice pekiştirdi. Bu durum eğitimin ve altyapının gelişmesini de engelledi.
Sömürge dönemlerinde petrol ve gaz gibi doğal kaynaklarının Batı'nın kontrolünde olması veya kötü yönetimi de ekonomik gelişmeyi sınırladı. Batı toplumları, küreselleşme sürecinden daha fazla fayda sağlayıp ekonomik ve teknolojik ağlarını genişletirken Doğu toplumları bu süreçten yeterince yararlanamadı.
3. JEOPOLİTİK VE ULUSLARARASI ETKİLER
Müslüman dünyasının yaşadığı içsel paradigmalardan kaynaklanan onca sorunun yanında bir de yoğun iç çatışmalar ve savaşlar, bölgesel istikrarsızlıklara neden oldu. Bu kargaşa durumları güçlü Batı devletlerinin çeşitli gerekçelerle yaptıkları dış müdahalelerine gerekçe oluşturdu.
Batılı devletlerin Orta Doğu ve diğer Müslüman ülkelerdeki jeopolitik çıkarları doğrultusunda gerçekleştirdikleri müdahaleler yerel yönetimleri zayıflattı ve uzun süreli kaos ortamları yarattı. Sonrasındaki bağımsızlık mücadeleleri, İslam dünyasının (belki de yapacakları) kendi iç reformlarını gerçekleştirmesini zorlaştırdı.
Ancak şunu da eklemek gerekir ki, bir dönem yaşadıkları sömürge mağduriyetleri ve sonrasındaki çeşitli dış müdahaleler, bugünkü yöneticilerin en işlevsel “siyasal kılıfı” oldu. Geri kalmış toplumları yönetenler bugün halkın yaşadığı yoksullukları ve uyguladıkları zulmü örtmek için sarıldıkları en temel argüman “dış güçlerin etkisi” oluyor. Bu şekilde kendi yolsuz ve hukuksuz yönetimlerini gizleyip, mutsuz halkların artan öfkesini farklı hedeflere başarı ile saptırıyorlar. “Dört tarafımız düşmanlarla dolu, birlik ve beraberlik içinde olmalıyız” cümlesini çok kullanan popülist liderlerin kendi halklarına en çok zararı veren despotikler olduğunu tarih sayısız şekilde kaydetmiştir.
4. EĞİTİM, LİYAKAT, BÜROKRASİ
Batı’daki nitelikli bilimsel eğitim akılcılığı, özgür düşünceyi, bilimsel araştırmayı ve yaratıcı düşünmeyi teşvik ederken, Doğu toplumlarındaki eğitimin çoğunlukla dini eksende yürütülmesi, bilimsel ve teknolojik gelişmenin önünü tıkadı.
İslam toplumlarında siyasal iktidarların liyakatten çok biat kültürünü öncelemeleri, nitelikli devlet ve kamu yönetiminin sırtında en büyük kambur oldu. On sekizinci yüzyılda Osmanlının Avrupa başkentlerine (Berlin, Paris, Londra, Viyana) ilk gönderdiği elçilerin hepsi raporlarında bu liyakat meselesine dikkat çektiler. Osmanlı elçileri bulundukları ülkelerden gönderdikleri raporlarında; atama ve tayinlerin himaye ve lütufa göre değil liyakat ve yeterliliğe göre yapıldığından, etkili bir bürokratik yönetim işleyişinden (hayret ve hayranlıkla) bahsetmişlerdi.
Yolsuzluklar ve devletten nemalanma çabaları Doğu-Batı ayrımı olmaksızın tüm toplumlarda ve zamanlarda çeşitli şekillerde kendini gösterir. Ancak özellikle Doğu toplumlarında yolsuzluk ve devlet kaynaklı zenginleşme alışılmış ve kanıksanmış ‘düzen’ haline gelmiştir. “Doğu’nun 300 Yıldır Cevabını Aradığı Soru – Hata Neredeydi?”nin yazarı Bernard Lewis kitabının bir bölümünde; “Batı’da bir kişi piyasada para kazanır ve bunu iktidarı etkilemek için kullanır. Doğu’da ise kişi iktidarı ele geçirir ve bunu para kazanmak için kullanır. Bunun da ekonomi ve devlet üzerindeki etkileri çok fazladır,” tespitini yapıyor. Doğudaki kronik liyakat ve yolsuzluklar sorunun ekonomik ve toplumsal maliyetlerini bu toplumlar çürüme, yozlaşma ve yoksullaşma ile ödemektedirler.
Bir sonraki yazımda, İslam toplumlarının geri kalmasını sebepleri olan;
· Siyasi ve ekonomik faktörlerin etkileri;
· Kültürel ve dini etkenleri;
· Osmanlı’da gerilemenin sebebinin sadece askeri teknolojiye dayandırılması;
· İbrahim Müteferrika’nın soruna 300 yıl önce koyduğu teşhis;
Aynı yanlışların günümüzde ısrarla sürdürülmesinin sebepleri; başlıklarını açıp konunun günümüzde yaşadığımız temel sorunlarla ilişkisini irdeleyerek yazıyı toparlamaya çalışacağım.