İktidar tamamen inanç eksenli bir dünya tasavvuru üzerinden, toplumu daha da dindarlaştırmak için akla gelen-gelmeyen her yöntemi uyguluyor. Atatürk’ün öncülüğünde kurulan ulus devlet anlayışını gözden düşürüp yerine ortak değerin din olduğu yeni bir devlet ve toplumsal yapı inşa etmeye çalışıyorlar.

Bir dönem Erdoğan'ın konuşma metinlerini hazırlayan Yeni Şafak yazarı Aydın Ünal, Müslümanlığın Türklükten çok daha önemli bir ortak değer olduğunu, onların İslam anlayışına göre düşünmeyen bir Türkün Suriyeliden daha zararlı olduğunu, Türkün ancak Müslüman ise Türk olabileceğini iddia etti. Kayseri’de başlayan sığınmacılara saldırılar sonrasında yayımladığı yazısında dini cemaat, vakıf ve dernekleri bu konuda halkı aydınlatmaya(!) davet etti.

Görsel,1

Gazeteci Aydın Ünal ülkenin milli demografik yapısının bozulmasını bir sorun değil, tersine şans olarak görüyor. “Müslüman bir Suriyeli, Türk olduğunu iddia eden bir ateistten daha fazla bizdendir. Suriyeli misafirler Türkiye’ye yük değil, tam tersine yük alıyorlar. Türklüğün; batılılaşma adı altındaki asimilasyona karşı muhafazasında yanımızda duruyorlar. " diyor.

Ünal’ın yazısı, iktidar cenahından kendilerine muhalif olanların nasıl algılandıkları konusunda önemli ip uçları veriyor. Yukarıdaki cümlede “ateist” kelimesinin, sadece bir tanrının varlığına inanmayanları değil, (kendisini inançlı olarak tanımlasa da) onların İslam anlayışlarını benimsemeyenleri de kapsadığından emin olabilirisiniz. Ayrıca tüm medeni dünyadaki özgür insanlar gibi yaşama eğilimini “batılılaşma asimilasyonu” olarak görmeye devam ediyorlar.

AKP’NİN SIĞINMACILAR POLİTİKASI ÖNGÖRÜ HATASI DEĞİL PLANLIYMIŞ

Aydın Ünal “Suriyeli misafirler demografik yapımızda denge unsuru oluyorlar” diyor, Selçuklu ve Osmanlı’daki çok uluslu, ümmetçi yapıyı idealize ediyor. Bu söylem, toplumun kutuplaşmasını pekiştiren AKP’nin yabancılar politikasının; sonuçları tam öngörülemeyen politik bir hata değil, tersine bilinçli tercihleri olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

Ünal’ın bu açıklamaları, Erdoğan’ın sığınmacılar konusundaki açık kapı politikasının ardında yatan gerçek niyetlerini anlamamızı kolaylaştırıyor aslında. Bu bakışın altında; gelişmiş demokrasilerden, insanlığın ortak birikimlerinden, medeni dünyanın temel insani ve hukuki müktesebatından kopuk, ortak değerin din olduğu, içe kapalı bir üçüncü dünya tasavvuru yatıyor.

İktidarın tüm alanlardaki çabalarının, insanların refah içinde ve insanca koşullarda yaşadığı medeni dünyanın gidişinin tersi yönünde olduğunu görenler görüyor zaten. Bu ideolojik inatlarının temel sebebi, Aydın Ünal’ın yukarıda alıntıladığımız (ve iktidarın da paylaştığını bildiğimiz) çağdışı dünya algılarıdır. Eğitim sisteminin gitgide ve daha da dincileştirilmesinin de sebeplerinin başında, işte bu içe kapalı ve dinci dünya görüşleri bulunuyor.

MİLLİ VE MANEVİ DEĞERLER SADECE GARİBANA MI LAZIM

Toplumu ve devleti din eksenli dönüştürme niyet ve çabaları samimi inançlarından, herkesin bol sevap kazanıp cennete gitmelerini çok arzulamalarından kaynaklanıyor olsaydı keşke. Ama öyle olmadığını herkes biliyor.

Her alanda olduğu gibi; din-maneviyat, yerli-milli söylemlerinde de hiç samimi değiller. (Müslüman bir sığınmacıyı seküler-laik bir Türk’ten daha değerli gören ümmetçi anlayış nasıl yerli ve milli oluyor, tam anlayamadık ama neyse!)

Tüm çabaları, iktidarlarının kalıcılığının ancak böyle mümkün olacağını düşünmelerinden kaynaklanıyor. Bu savımızı destekler örnekleri hergün bolca yaşıyoruz.

X'te bir profil şunu paylaşmış: “Milli ve Manevi değerlerimizi çocuklarımıza aktarmak politikalarımızın odağında” diyen Aile ve sosyal hizmetler bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın çocuğu Ankara-İncek’te bulunan, Fransız Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Charles de Gaulle Fransız lisesinde okuyor.”

Görsel,2

Fransa Büyükelçiliği aracılığı ile doğrudan Fransa Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı Ankara Charles de Gaulle Fransız Lisesi 1942 yılında Lozan Anlaşması gereği kurulmuş. İstanbul'daki Pierre Loti Fransız lisesi de aynı statüde. Bu kurumlarda anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise bölümleri var ve eğitim dili Fransızca. MEB’e bağlı olmadıklarından müfredatlarının içeriği tamamen Fransa tarafından belirleniyor.

BAKAN GÖKTAŞ’IN ÇOCUĞUNUN NİTELİKLİ EĞİTİM ALMASI HAK DEĞİL Mİ?

Çocuğunu Fransız okuluna gönderen Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Emirdağ asıllı göçmen bir Türk ailenin çocuğu olarak Belçika’da (3. Nesil) 1982’da doğdu. Burada insan kaynakları mühendisliği bölümünde lisans, ardından kamu yönetimi alanında yüksek lisans eğitimini yaptı.

Brüksel Meclisi'nde 2 dönem milletvekilliği ve Türkiye'nin Cezayir Büyükelçiliği görevlerinde bulunan bakan Göktaş aynı zamanda Belçika vatandaşı. Türkçe, Fransızca, Felemenkçe, İngilizce ve Latince biliyor. Avrupa'da ve Belçika'da vekil seçilen ilk başörtülü kadın olma onuruna da sahip bulunuyor.

Kısacası Mahinur hanım donanımlı, eğitimli bir dünya vatandaşı. Çocuklarının da en az kendisi kadar nitelikli yetişmeleri için dünyanın mümkün olan en iyi okullarında eğitim almalarına çaba sarf etmesi elbette son derece anlaşılır bir karar. Nitekim bugün dünyayı kavramış, öngörü sahibi siyasal İslamcıların çoğunun yaptığı da budur. Bu konuya bir örnek daha vermek istiyorum.

‘TÜM OKULLAR İMAM HATİP OLMALI’ DİYEN VEKİL DE FRANSIZ OKULUNU TERCİH ETMİŞTİ

Dönemin AKP milletvekili Ali Boğa, 2012’de 4+4+4 sistemine yeni geçilirken Muğla’da bir İHL etkinliğinde yaptığı konuşmadatüm okulları imam hatip yapma şansı yakaladık” diyerek sevincini paylaşmıştı.

Görsel,3

“Eğitimde Çöküş” kitabımda da bahsettiğim bu konuşmasında vekil Boğa İmam Hatiplere kayıtları teşvik ederken “üç kuruşluk çıkar için memleketin geleceğini satmayan, tarihine, kültürüne, inancına saygılı diplomatlar, yöneticiler o zaman bu memleketin başına gelecektir” diyordu.

Bu konuşmasından kısa süre sonra AKP milletvekili Ali Boğa’nın da torunu için (Bakan Mahinur Özdemir Göktaş gibi) Fransız devlet okulu Ankara Charles de Gaulle Fransız Lisesini tercih ettiği ortaya çıkmış, bu çelişki o günlerde basına konu olmuştu.

Görsel,4

Aslında bu aileler hiç de haksız değiller. Sadece çocuklarının dünya vatandaşı olarak bilimsel seküler eğitim almalarını arzu ediyorlar. Bugünkü iktidarın siyasal anlayışına uygun müfredatta yetişmiş olan ile modern-bilimsel eğitim sisteminde okumuş gencin hayata atıldıklarında başarı şanslarının eşit olamayacağını seküler olanlar kadar dindar ailelerin de çoğunluğu biliyorlar.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI TEKİN BU OKULLARA ÇOK KIZGIN

Tüm okullarımızda uyguladıkları beyin formatlama faaliyetlerinde istisnaya tahammül edemeyen devlet bu Fransız okullarının müfredat özgürlüğüne daha ne kadar süre tahammül edebilirdi ki? Nitekim Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin sonunda patladı!

Görsel,5

MEB’in bu iki Fransız okulunda din kültürü ve ahlak dersi verilmesini ve kendi atayacakları Türk öğretmenlerin çalıştırılmasını istediği, bunun için bu kurumlara son uyarı yazısını gönderdiği ve krizin henüz çözülemediği bilgisi kamuoyuna yansıdı. Bu sebeplerle bu okulların önümüzdeki yıldan itibaren Türk öğrenci almalarının yasaklanması bekleniyor.

Bakan Tekin konuya ilişkin açıklamasında “bu okulların şu an öğrenci sayısı yüzde doksan oranında Türk vatandaşı. Fransız okuluna çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının hangi Türk vatandaşları olduğunu tahmin ediyorsunuz. Bu çocuklar yabancı öğrenciler için yapılan yükseköğrenim sınavına giriyorlar. Adaletsizlik bu. Bizim şartlarımıza gelirlerse hayatlarına devam ederler. Gelmezlerse de paşa gönülleri bilir” dedi. Bakan açıkça ‘bu okullara çocuklarını gönderenler bizden olmayan, iktidarımıza muhalif, seküler kesimlerdir’ diyordu.

Bu okullarda okuyan Türk çocuklarının aile bilgileri devletin elinde var. Seküler kesim kadar iktidarın merkezinde veya çeperinde yer alan velilerin de bu okulları tercih ettiklerini tespit etmek hiç zor değil.

Planladığımdan daha da uzayan yazımı burada sonlandırıp, konuya gelecek yazımda devam edeceğim. Sonraki yazımda

·        Kendileri İmam Hatiplerde okudukları halde bazı iktidar mensuplarının çocuklarını neden daha nitelikli okullara yönlendirdiklerini;

·        Son on yılda İmam Hatip Okullarının, öğrenci ve öğretmen sayılarının değişimini;

·        İmam Hatiplere yapılan pozitif ayrımcılıkların boyutlarını;

·        Özel Okul sayılarındaki son on yıllık değişimi ve sebepleri; konu başlıklarını irdeleyeceğim. İlgi duyduğunuz konular ise takip etmenizi öneririm.