Fethullah Gülen, ilkokul diplomasını bile sonradan almış cahil bir imam iken nasıl oldu da Türkiye’nin en önemli aktörlerinden birisi haline gelebildi?

Bu yükselişteki en önemli neden, 1945 sonrasında Rusya liderliğindeki  Sovyet Bloku ile ABD liderliğindeki Batı Bloku arasındaki çatışmadır.

ABD, Rusya’yı güneyden kuşatmak için ünlü Yeşil Kuşak projesini devreye soktu. Bu amaçla Türkiye NATO’ya alındı. Ve NATO üstünden Türkiye’nin askeriyesi, siyaseti, ticareti ve hatta basını denetlenmeye başlandı.

Yeşil Kuşak, komünist denilen kuzey hattına karşı geliştirilen İslamcı bir kuşaktı. Din adamlarının kullanılarak halkın dindarlaştırılıp Rusya düşmanı, sosyalizm düşmanı yığınlar yaratmak amaçlanıyordu.

Türkiye’de Komünizmle Mücadele Dernekleri bu amaçla kuruldu.

Bu amaçla, Atatürk döneminde yasaklanmış tarikatların önü açııldı. Bu tarikat liderlerinin tümü de din adına laik devlete düşman olan kimselerdi. Türkiye’yi düşman ülkesi (Dar-ül harb) sayıyorlardı. Onlara göre ABD, Müslümanlar için Türkiye’den çok daha Müslüman ülkesiydi. (Bu konular ve ayrıntılar için “Tarikat Kuşatmasındaki Türkiye/Halidi Cehennemi) adlı çalışmamızda ilginç örnekler ve ayrıntılar vardır.)

Tarikat Kuşatmasındaki Türkiye Halidi Cehennemi

MİT BİLE ELE GEÇİRİLMİŞTİ

Türkiye’nin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ele geçirilmişti. Örneğin Fuat Doğu, ABD’ye götürülüp orada eğitilip antikomünizmle şartlandırılmıştı. Aynı süreçte Alparslan Türkeş de ABD’de antikomünizm eğitiminden geçirilmiş ve kendisine özel görevler verilmişti. O da Yeşil Kuşak’ın sokaktaki vurucu gücü olacaktı.  Komando teşkilatının kurulması ve MHP’nin Bozkurt’u atıp İslamcı hilale sarılmasının nedeni buydu.

Fethullah Gülen gibiler ise din adına alt tabakalar arasında propaganda yapacaklardı.

***

Siyasete Necmettin Erbakan’ın dinci bir parti kurarak dahil olması da ABD’nin istediği Yeşil Kuşak’ın bir genişleme adımıydı. Öyle ki askerler 1971 darbesinden sonra Almanya’ya kaçan Erbakan’a haber salıp, “Hareketin ona karşı olmadığını, geri dönmesi gerektiğini” söyleyeceklerdi. O da gelip Milli Selamet Partisi’ni kuracaktı.

Yetmeyecek, hem MHP hem de MSP, Süleyman Demirel’in başında olduğu Adalet Partisi ile birleştirilecek ve antikomünist Milliyetçi Cephe hükümetleri kurulacaktı.

Bu işbirliğinden güç alan MHP militanları, Malatya’da, Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da CHP’ye, solculara ve Alevilere karşı kanlı katliamlar uygulayacaklardı.

1980 SONRASINDA HIZLI YÜKSELİŞ

12 Eylül darbesine kadar, devlet yine de laik ve biçimci de olsa az çok Atatürkçü çizgi izledi. Darbe sonrasında ise Türk-İslam sentezi adı altında tamamen bir dinci devlet kurulmasına gidildi. Türkleşme ancak İslamlaşma ile olur biçiminde milliyetçiliği dine bağlayan anlayış eğitim kurumlarına egemen oldu. Bu dönemde Fethullah Gülen ve diğer tarikatlar daha rahat çalıştılar. Sözde kovuşturmalardan hiçbir zarar görmediler.

Aynı süreçte Türkiye’de laikliği ve Kemalist ideolojiyi savunan aydınlar teker teker cinayetlerle ortadan kaldırıldılar. Sivas’ta, Gazi Mahallesinde katliamlar yapıldı.

TÜRKİYE’DEN SEÇİLEN İKİ LİDER

Bu süreçte Sovyetler Birliği yıkılmıştı.

ABD yeni bir düşmana gerek duyuyordu.

Avrasya’ya egemen olmak için din ve kültür üzerinden “medeniyetler çatışması” dedikleri bir çatışma başlattı.  Avrasya’ya egemen olmak için Ilımlı İslam tezini devreye soktu.

ABD derin devleti, bu Amerikancı İslam/Ajan İslam için Türkiye’de iki lider seçti:

*Din işlerinde kullanmak için Fethullah Gülen…

*Siyasette kullanmak için Tayyip Erdoğan…

Birbirlerinden pek de hoşlanmayan bu iki ismi ABD iyice şartlandırdı ve sonunda da bilinen oyunlarla AKP iktidara taşındı.

O tarihe kadar, devletin yanındaymış gibi rol yapan ve Erbakan’ın İhvancı İslamcılığına karşı kullanılan Fethullah Hoca, artık Hocaefendi  olmuştu.

O ve ekibi “Hizmet Hareketi” olarak kutsanıyordu.

AKP’liler emrindeydi Hocaefendi’nin…

Çünkü Erdoğan’ı Başbakan yaptıran iradenin ABD ve orayı etkileyenin de  Gülen olduğunu biliyorlardı.

Fethullah Gülen ekibi artık devletin bir parçası olmuştu.

Bakanlıkların çoğunu onların gizli eli yönetiyordu.İşadamları, korkularından Fethullahçılara her türlü yardımı yapıyorlardı. Başbakan Erdoğan, Fethullahçılara, “Ne istediniz de vermedik?” diye sitem ediyordu.

***

Gün geldi, Erdoğan ABD’nin hayal ettiği Ilımlı İslam çizgisinden çıktı; yahut Ilımlı İslamcılar (İhvancılar) ABD’nin amaçlarını gerçekleştiremedi. O zaman Fethullah Gülen “Devleti artık biz tek başımıza yönetelim!” düşüncesine kapıldı.

Sonrasını biliyorsunuz…

Erdoğan bu gelişmeyi bekliyordu ve biliyordu. MİT ve Genelkurmay örgütün darbeye kalkışacağını çoktan saptamıştı.

Fethullahçılara bilerek alan açtılar, sonra da tepelerine binip ezdiler.

Sonra da fırsat bu fırsat deyip 20 Temmuz’da parti darbesi ile demokrasiyi tepelediler.

Geldik bugüne…

Ilımlı İslam’ın dinsel lideri öldü ama siyasi lideri ayakta…

Çok üzülmeyin din kardeşlerimiz…

“Kurtuluş İslam’da!”

Bak nasıl kurtardı İslam Türkiye’yi değil mi?