Bu yazımda size yeterince Türkçe bilmeyen bir Türk Dil Kurumu başkanından söz edeceğim. Daha doğrusu onun bir iletisini konu edeceğim.

Prof. Dr. Mustafa Kaçalin’den söz ediyorum. Kendisi kurumun önceki başkanı idi. 2012 – 2018 yılları arasında görev yaptı. Kaçalin, bir Türklükbilimci, başka bir deyimle Türkolog. Türk dili üzerine çalışmaları var. Türkçe eğitimi alanında öğretim görevlisi. Yurt içi ve yurt dışında kimi üniversitelerde çalışmış.

Yaptığı çalışmalardan ve yayımladığı yazılardan anlaşıldığı kadarıyla dil devrimine karşıt görünüyor. Bu karşıtlığına karşın Türk Dil Kurumu başkanlığına getiriliyor. Oysa bu kurum dil devriminin kurumudur. Ancak devrim karşıtlarının eline geçiyor ne üzücü ki… Özellikle 1980 darbesinden sonra kurum, dil devrimi karşıtlarına teslim ediliyor. O günden bugüne değin Türk Dil Kurumu dil devrimi karşıtlarının elinde. Ne büyük çelişki değil mi?

Bakınız, Kaçalin devrimin 83. yılında yayımladığı iletide neler diyor:

(https://www.tdk.gov.tr/icerik/duyurular/26-eyluel-83-dil-bayram-kutlama-mesaj/)

Millet olarak ezelden ebede yürüyüşümüzün en kıymetli değerlerinden olan dilimiz, zengin bir edebiyatı, tarihi, sanatı kaldırabilme ve taşıyabilme gücüyle bunların cümlesi diyebileceğimiz medeniyetimizin ana direği hükmündedir.

26 Eylül 1932 yılında düzenlenen I. Türk Dili Kurultayı’ndan beri kutlanagelen ve bugün 83’üncüsü kutladığımız Dil Bayramı vesileyle Türkçemize emek verenlerden ahirete intikal edenleri rahmetle yâd ediyor, sağ olanlara bu kutlu hizmet yolunda nice hayırlı hizmetlerde bulunabilmelerini diliyor, şükranlarımızı sunuyorum.

Okuduğumda, tek sözcükle, “inanılmaz” demekten kendimi alıkoyamadım. O denli çok anlatım bozukluğu var ki, nasıl olur diye soruyor ve şaşkınlık içinde kalıyorsunuz.

Başlayalım ve gösterelim anlatım bozukluklarını…

a. İlk tümcede geçen “Kıymetli değerlerinden…” sözü tam bir kıran (felaket) durumunda. Niye ki, kıymet ve değer anlamdaş iki sözcüktür. Ya kıymet demelisiniz ya da değer. Kıymetli değer olmaz. Önemli değer denilebilirdi söz gelimi…

b. 26 Eylül 1932 yılında denilmez, 1932 yılında denilir. Günü de yazdıysanız o halde tarihinde demelisiniz.

c. “83’üncüsü kutladığımız…” olmaz, “83’üncüsünü kutladığımız” denilmeliydi.

d. “Sağ olanlara bu kutlu hizmet yolunda nice hayırlı hizmetlerde bulunabilmelerini…” Böyle bir tümceyi sıradan biri belki kurabilir ama bir Türklükbilimci ve Türk Dil Kurumu Başkanı kuramaz. Bir tümcede iki kez aynı sözcük geçmez. Bu büyük bir anlatım bozukluğudur. Görüleceği üzere Kaçalin, iki kez hizmet sözcüğünü kullanıyor.

Bu iletide başka sorunlar da var. Birincisi, devrimin öncüsü büyük Atatürk’e neden yer verilmiyor? Neden kendisinden saygıyla söz edilmiyor. Oysa dil devriminin de Birinci Türk Dili Kurultayı’nın da, Türk Dil Kurumu’nun da öncüsü büyük Atatürk’tür.

89. yıl kutlama iletisinde ise yeni başkan Prof. Dr. Gürer Gülsevin sözlerine büyük Atatürk’ü anarak başlıyor. Doğru olanı yapıyor.

Yeniden Kaçalin’in iletisine dönelim.

Dil devrimi ile kullanımdan düşmüş pek çok Arapça sözcüğü Kaçalin’in iletisinde şaşkınlıkla görüyoruz. Sanki dil devrimini geriye çevirmeye çalışıyor gibi bir izlenime kapılıyoruz.

Bakınız, Kaçalin’in iletisinde kaç öz Türkçe sözcük, kaç yad sözcük var:

Millet, ezel, ebed, kıymet, edebiyat, tarih, sanat, cümle, medeniyet, hüküm, vesile, ahiret, intikal, rahmet, hizmet, hayır, şükran, ve.

Bunlar Arapça kökenli olanlar ya da Arapçadan gelen sözcükler.

Zengin ve yâd Farsça kökenli sözcükler. Bayram sözcüğünün ise Soğdça olduğu yönünde savlar var. Ben Türkçe olduğunu düşünüyorum.

Eylül sözcüğü ise Aramice, Süryanice ve Akatça kökenlidir.

Bu sözcüklerin tümünün öz Türkçesi yok. Ancak çoğunun var. Öz Türkçesi varken yad sözcükleri yeğlemek bilinçli bir seçimdir. Bu seçim dil devrimine ve Türkçenin özleşmesi devinimine karşıtlığı içerir.

Kaçalin’in iletisini dil devriminin ereği doğrultusunda olanaklı olduğu ölçüde öz Türkçe yeniden yazarsak şöyle diyebiliriz:

Ulus olarak geçmişten geleceğe yürüyüşümüzün en önemli değerlerinden olan dilimiz, varsıl bir yazını, tarihi, sanatı kaldırabilme ve taşıyabilme gücüyle, bunların tümü diyebileceğimiz uygarlığımızın ana direği konumundadır.

1932 yılının 26 Eylül gününde düzenlenen Birinci Türk Dili Kurultayı’ndan beri kutlanagelen ve bugün 83’üncüsünü kutladığımız Dil Bayramı dolayısıyla Türkçemize emek verenlerden öbür dünyaya göç etmiş olanları Tanrı’nın yarlıgamasını dileyerek anıyor, sağ olanlara bu kutlu uğraş yolunda nice iyi hizmetlerde bulunabilmelerini diliyor, kendilerine saygılarımızı sunuyorum.

İleti bu biçimde yazılsaydı dil devriminin ve Türk Dil Bayramı’nın amacına uygun davranılmış olurdu.

İlk yazıda 22 sözcük yad dillerden gelme iken ikinci yazıda yalnızca 7 sözcük yad. İlk yazıda toplam sözcük sayısı 66’dır. Az önce de söylediğimiz gibi 66 sözcükten 22’si yad dillerden gelme. Yad sözcük oranı yüzde 33 dolayında.

İkinci yazıda toplum sözcük sayısı ise 71’dir. Bu 71 sözcükten yalnızca 7’si yad dillerden gelme. Yad sözcük oranı yüzde 9 dolayında.

Bu arada yarlıgamak sözcüğünü açıklayayım. Bu sözcük öz Türkçe affetmek, bağışlamak anlamına geliyor. Yarlıgamak başka bir sözcük, yargılamakla karıştırılmaması gerek. Yargılamak ne demek, hepimiz biliyoruz. Ancak yarlıgamak sözcüğünü çokları bilmiyor. Olanaklar el verdiğince unutulmuş öz Türkçe sözcükleri diriltmeliyiz. Böylece Türkçenin özleşmesi ereğine katkıda bulunmalıyız.

Gerçek şu ki, Türkçenin yüzde yüz öz olması olanaksızdır. Bu durum bütün diller için böyledir. Bütün diller yüzde yüz oranında bir arılığa ulaşamaz. Ancak yine de özleşme oranını elverdiğince yüksek tutma uğraşısı içinde olmalıyız. Dilin geleceğini güvence altına alabilmek ve geçmişle bağını güçlü tutabilmek için, bu, olmazsa olmaz bir koşuldur.

Türkçemize iye çıkalım, yadlaşmaya karşı koruyalım. Türk Dil Kurumu’nun önceki başkanı Kaçalin’e karşı da koruyalım. Kaçalin, yeterince Türkçe bilmiyor ancak Türk Dil Kurumu başkanı olarak yaklaşık 6 yıl görev yapıyor. Artık nasıl bir görevse o!

Öyleyse Kaçalin’e karşı da Türkçenin arınma ve özleşme bayrağını dalgalandırmayı sürdürelim.

Türkçe ulus olarak en kutlu değerimizdir.

Değerimizi çiğnetmeyelim.