2024 yılı itibariyle dünya nüfusunun yaklaşık % 3’ü Türkçe yahut Türkçe kökenli dilleri konuşuyor. Bu da demektir ki dünyada her yüz kişiden üçü Türkî halklara mensup.
Türkî halkların nüfusu yaklaşık 270 milyon civarında. Konuştukları dil Türkçeden tümüyle ayrışmış olsa da Türk kökenli diğer halkları da kattığımızda; söz gelimi, Pomakları, Macarları, Sekelleri, Bulgarları, Finleri, Moğolları, bu sayıyı 300 milyonun çok üzerine çıkarabiliriz.
Türk sözü tarihin hiçbir devrinde Türkçe konuşan bütün halkların ortak adı olmadı. Bu nedenle sözümüze konu ettiğimiz halkları anlatırken Türk sözünü değil Türkî sözünü kullanmayı daha doğru buluyorum.
Tarihte Türk adıyla kurulan ilk devlet olarak Gök Türk Devleti’ni görüyoruz. 552 yılında Bumin Kağan tarafından kurulan Gök Türk Devleti fasılalarla da olsa yaklaşık 2 asır yaşadı. Gerçekte bu devletin adı Türk Kağanlığı’dır.
Gök Türk Devleti’ni aşina / asena sülalesi kurdu. Devlete Gök Türk denilmesi, Türk sözünün sonradan ulusumuza ad olması açısından çok önemli tarihsel bir olaydır. Bu nedenle aslında ulusumuzun adına kavuşmasına yol açan büyük önder olarak Bumin Kağan’ın daha çok tanınması ve daha çok bilinmesi gerekiyor. Ne var ki gerek eğitimciler gerekse tarihçilerin bu konuda yeterince uğraş verdiklerini söyleyebilmekten bir hayli uzağız.
Gök Türk Devleti ve ikinci dönemini ifade için kullanılan Kutluk Devleti aslında bir Türk kabileleri konfederasyonudur. Gök Türklerden bugüne bize kalan en önemli üç şey; kurt başlı gök bayrak, “Bengü Taşlar” denilen Türkçe yazıtlarla birlikte Türk alfabesi ve kağanların mührü olarak kullanılan geyik başı figürüdür. Geyik başı figürü sanılanın aksine Türklerde bozkurttan daha çok geyiğin kutsal kabul edildiğini gösteriyor. Zira bugün dahi Anadolu’da Türkmen toplulukları arasında geyik avlamanın günah kabul edildiğini biliyoruz. Çocukluğumda geyiğin kutsallığına ilişkin dedemden pek çok masal dinlemişliğim vardır. Bu arada yeri gelmişken ifade edeyim; Anadolu Türkmen Alevi kültüründe de geyik kutsallığı çok önemlidir. Abdal Musa Sultan menkıbesinde geyiğin nasıl bir kutsal hayvan kabul edildiği çok etkileyici bir biçimde yer almaktadır. Merak edenlere söz konusu menkıbeyi okumalarını salık veririm.
Bugün dünyada Türkî halklar dediğimizde şöyle bir liste yapmak mümkündür:
Öncelikle üç ana topluluk söz konusudur; Türkmenler / Oğuzlar, Kıpçaklar, Karluklar.
Türkmenler / Oğuzlar
-Türkmenistan Türkmenleri
-Azerbaycan Türkmenleri
-Kerkük ve çevresindeki Türkmenler
-Suriye Türkmenleri
-Lübnan Türkmenleri
-Anadolu Türkmenleri ( Yörükler, Yerliler, Gacallar, Manavlar, Terekemeler, Çepniler, Eymirler, Avşarlar, Baraklar, Begdililer, Ahıskalılar, Tahtacılar, Abdallar, Karakeçililer, Sarıkeçililer, Bayatlar, Dodurgalar ve diğer bütün Türkmen boyları)
-Kıbrıs Türkmenleri
-Balkan Türkmenleri
-İran Türkmenleri
-Afganistan Türkmenleri
-Gagavuzlar
Kıpçaklar
-Tatarlar
-Kazaklar
-Kırgızlar
-Başkurtlar
-Nogaylar
-Karaçaylar
-Kalmuklar (Moğol Kökenliler)
-Kumuklar
-Balkarlar
-Karaimler
-Urumlar
Karluklar
-Özbekler
-Uygurlar
Bu üç topluluğa da dâhil edilmeyen; Çuvaşlar, Hakaslar, Altaylılar, Teleütler, Şorlar, Tuvalar ve Sahalar gibi Türkî halklar da var.
Türkî halkların inançsal açıdan da farklılık arz ettiğini belirtelim. Sanılanın aksine Türkler denildiğinde öyle hemen İslam akla gelmez. Evet, bugün için Türklerin % 85 – 90’ı İslam dinine mensup olsa da bu mensubiyetin çoğunlukla yüzeysel olduğunu bilmeliyiz. Türkî halkların çoğunluğu yüzeyde Müslüman olsa da ekseriyetle kadim inançlarını en azından gelenek düzeyinde yaşatmaya devam etmektedir. Üstelik bu kadim inançlar Ortodoks İslam inancı açısından da kesinlikle makbul addedilmez, tersine şirk olarak telakki edilir. Bu bağlamda Türklerin Müslümanlığını bir nevi Türk Müslümanlığı olarak nitelemek mümkündür.
Türkî halkların Müslüman olanları da Sünni, Şiî ve Alevi olmak üzere üç ana bölüme ayrılır.
Müslüman Türklerin İslam’a geniş kitleler halinde dâhil olmaları da yaklaşık bin yıllık bir geçmişe sahiptir. Daha evvelinde de Türklerden Müslüman olanlar bulunsa da onlar kitlesellik arz etmeyen ve deyim yerindeyse münferit örnekler noktasındadır. Hatta bu noktada Hazreti Muhammed’in döneminde bile Müslüman olan Türklerden söz edenler vardır. İslam’ın ilk şehidi Hazreti Sümeyye’nin aslında Türkistan’dan köle olarak getirilen bir Türk kızı olduğu da ileri sürülmektedir. Bu konuda Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı, Prof. Dr. Zeki Velidi Togan’ın çalışmalarına bakılabilir.
Yukarıda zımnen de olsa değindiğimiz üzere Türkî topluluklar arasında günümüzde İslam’a dâhil olmayan ciddi sayıda nüfusa sahip gruplar da vardır. Söz gelimi; Macarlar, Sekeller, Çuvaşlar, Sahalar, Altaylılar, Hakaslar, Tuvalar, Teleütler, Şorlar, Karaylar, Karaimler ve Gagavuzlar…
Bu halkların toplum nüfusunun yaklaşık en fazla 10 milyon civarında olduğunu sanıyoruz. Gayri Müslim Türk varlığı konusunda ilginç bir veri olması açısından öteden beri tümü Müslüman sanılan Kerkük Türklerinin birkaç bin kadarının aslında Hıristiyan olduğunu ve Irak’taki Türkmen örgütü; Türkmen Cephesi’nde temsil edildiklerini zikredelim. Bazıları Kerkük Kale Hıristiyanlarının Türkmen olmadığını ama Türkmence konuştuklarını ileri sürüyor. Gerçekte onlar Katolik inancına mensup Türkmenlerdir. Zira İncilleri bile Süryani harflerle Türkçe yazılıdır. Ayinleri dahi Türk / Türkmen dilindedir.
Karaylar ve Karaimler gibi Musevi Türk toplulukları da zikretmeye değer Türkî topluluklar arasındadır. Yine belirtelim ki bugün İsrail nüfusunun da yaklaşık % 30’unun aslında Musevi Hazar Türklerinin torunları olduğu ileri sürülmektedir.
Türkî halklar arasında Tengrici, deist, ateist veya agnostik nüfustan da bahsetmeliyiz. Gerçek şu ki kültürel olarak Müslüman olanların arasında dahi Tengrici, deist, ateist, agnostik yüz binlerce kişi bulunmaktadır.
Öte yandan Türkî halkların büyük çoğunluğunun dâhil olduğu İslam’ın mezhepsel dağılımı konusunda da Türkler arasında bir ayrışmanın mevcudiyeti malumdur. Tekraren ifade edelim ki, Sünni Türkler, Şiî Türkler ve Alevi Türkler olmak üzere Türklerin mezhepsel farklılığı önemli bir sosyolojik konudur. Bu durumun anadilde ibadetle nasıl bir ilgisinin olduğunu ileride açıklayacağız.
Türkî halklar arasında Sünni Türkler en büyük öbeği oluşturuyor. Sünnilik fıkhî manada dört gruptan yani Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbelîlerden oluşsa da Sünni Türklerin neredeyse tümü Hanefî’dir. Ardından Şiî (Caferî) Türkler geliyor. Daha sonra da Alevi Türkler... Ne var ki çoklarınca Türkler denilince akla İslam geldiği gibi aynı zamanda bütün Türklerin Sünni olduğu da sanılıyor. Oysa 50 milyona yakın Şiî (Caferi) Türk ve 30 milyona yakın da Alevi Türk bulunuyor. Bu arada Sünni Türklerin nüfusu da 100 milyonu aşkındır. Bu oranlar ve sayılar 2018 yılı itibariyledir. Gelecekte ne olur şimdiden kestirmek elbette ki zor ama gerçek şu ki Alevi Türklerin hızla asimile olup Sünni yahut Şii oldukları bir süreç yaşanıyor. Bu gönüllü bir asimilasyon değil, devlet eliyle yapılan zoraki bir asimilasyondur. İran ve Irak’taki Alevi Türklerin de yine devlet eliyle Şiileştirilmeye çalışıldığını ilave edelim.
Türklük bütün dinlerden ve mezheplerden daha kutlu ve daha kutsal bir kimliktir. Zira Türklüğün kendisi de gerçekte inançsal bir kimlikti. Sonradan yalnızca ulusal kimlik biçimine dönüştü. Ancak başlangıçta ve yüzyıllar boyu Türklük aynı zamanda bir inancın adı oldu. Bu inanç Tengri inancıdır. Şurası bir gerçek ki Türk, Tengri inancına bağlı kişi demektir.
Ne mutlu Türk’üm diyene!