Günümüzün siyasileri yanlış, aldatıcı ama hoşa giden, zehirli ama övgü alan, tüm zamanlardan daha epik üslup izliyor. Masumiyetten uzak, gerçeği gizleyen bir akıl yürütmece.
Bu retorik insanlık için en tehlikeli güncel silah. Bununla gelecek savunulabilir mi?
Sosyolog Gérald Bronner Batı’daki demokratik toplumların akılcı, bilge olmak yerine başka yöne savrulduğunu, enternet dünyasında sıkışıp kalan eleştirel zihniyetin evrilemeyeceğini, insanlığın akıl dışı olana daha fazla kapılacağını belirtiyor. Cahil ve safların arttığı günümüz demokrasilerinde bilgiç söylemler taslayan siyasilerin bilimsel konuşanlara göre daha inandırıcı bulunduğunu, kendilerini meşru kılmak üzere kültürlerarası anlaşmazlıkları kullandıklarını söylüyor.
Gündelik toplumsal yaşamda inanca yönelik retorik üreten siyasilere demokrasiyi en üst anlamlarıyla sahiplenmedikleri için vicdanen sorumlu tutuyorum. Demokrasi sözcüğünü özgün anlamından boşaltarak umut verdikleri için haksızlar. Gerçekte arzuladıkları amaçlarla çakışan beyanlarda bulundukları, demokratik toplumun temelini sarsan stratejiler izledikleri için sorumlu sayıyorum.
Büyük ve değerli anlamların yitirildiği bu uzam ve zaman diliminde geleceğimizi savunmalıyız.
Sözcüklerin anlamları hışma, saldırıya, şiddete, teröre uğradı, eskitildi, yıpratıldı, içleri boşaltıldı. Siyasetçiler sözde masumiyet içinde oysa verdikleri köhnemiş yanıtlar. Televizyon kanallarına demokrasi söylemiyle, ortak dünyaya ait konular üzerine bilgiler vermeye çıkıyorlar ama soru sormayacak, söylenenler karşısında ilişkilendirme yanılgısı yaşamayacak gazeteciler istiyorlar. Toplum için bir ortak çıkar taslağına ulaşacak, sorunlarla mücadele edecek retorik yerine bilimsel olmayan sözde rasyonel retorik izliyorlar.
Sözcüklerin özgün anlamlarını onlara unutturan, değerlerini geliştirmeyen, cahil kalan bundan da rahatsızlık duymayan bizleriz. Ağızlarından dökülen söylemler, girişimlerine entegre ettikleri sesler bizim seslerimiz. Başa getirdiklerimizin kişisel amaçları doğrultusunda yönlendirmesine kullanmasına izin veren de biz.
Bizler kimiz peki?
Cahilleştirilmiş, pasifleştirilmiş, insanlık değerleri unutturulmuşlarız diyor 16.Yüzyıl düşünürü La Boétie. Paris Amerikan Üniversitesi öğretim üyesi Cinythia Fleury de şunları ekliyor bugün : Sosyal devletle hukuk devleti dünyada terkedildi, elitle halk karşı karşıya bırakıldı, çeşitli kopukluklar demokrasiyi baltaladı. Demokrasinin maskaraya çevrildiği günümüzde halkın içinde ultra yeteneklere sahip sayısız insan varken embesil siyaset yoluna angaje olmak istemiyorlar.
Siyasilerin son teknolojilerden olağanüstü biçimde yararlandığını bilelim.
Simgelerin geçtiği dev pankartlar açıyor, büyük kalabalıkların toplanacağı meydanlar düzenliyor, dev ekranlar koyuyor, sevilen şarkıların siyasi aranjmanlarını dinletiyorlar. Halktan kişileri yakınlarına alıyor, serüvenlerine ortak gösteriyor, coşkumuzu güçlendiriyorlar. Sevildiğimizi görüyor, onlarla özdeşleşiyoruz. Hatalı bile olsalar rızamızla onaylıyoruz. Başımızda çeyrek asır bırakacak kadar onları seviyor, zevkle kulluk ediyoruz.
Geleceği savunanlar, siyasi retoriğe set çekenler yok değil.
Yaşadığımız dijital çağın hızlı yaşam biçimleri dönemine ait ‘Likit Demokrasi’ adı altında gelişmekte olan siyaset biçimi var. Almanya’da LiquidFeedback adlı yazılımlar sayesinde uygulanıyor. Vatandaşların doğrudan ya da vekâlet vererek kararlarını belirttikleri biçim. Benzer uygulamanın İzlanda’da yeni Anayasa’nın yazılışında birkaç aşamalı olarak yapıldığı belirtiliyor. Halkların ortak akıl yürütebileceği, gücün kullanımının halka dağıtılabileceği, yolsuzlukların önüne böylelikle geçilebileceği düşünülüyor. Ancak katılımların her anlamda herkese açık olması, dijital araçlara herkesin ulaşabilmesi şart. Fransa’daysa halkın kanun yapıcılık hakkını kullanmasını sağlayan örnek ‘Açık Demokrasi Hareketi’. Kurucuları; otuz parlementer, çeşitli lobilerden katılımcılar, Millet Meclisi teknokratları. Parlamento ve vatandaşlar adlı bir web sitesini yaşama geçirmişler.
Çeşitli birikimler, alışkanlıklar, görüşler ve hızlı etkileşimler küresel çapta sürüyor.
Nasıl daha verimli, huzurlu yaşayabiliriz? Yoksulluğa, her tür şiddete karşı duran bir imece kültürü güçlendirilebilir mi ? Christian Fuchs’un tanımladığı ‘Ulusötesi Bilgisel Kapitalizm’in bu noktasında nasıl gerçekleşebilir?
Gelecek odaklı bakış Fuchs’ın kuramına göre hem insan bilgisine yani entelektüel emeğe hem de bilgi teknolojilerinin devrimsel gelişimine dayanarak küresel boyutta küresel kurumlar tarafından yürütülmekte.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi çeşitli eğilim ve gelenekler için değerli bir çağrı, buluşma alanıydı. Hep öyle sayılacak mı? İnsanlığa, gezegene sorumluluk duyarak yaşamak daha dayanışmacı, paylaşımcı, daha eşitlik ve özgürlükten yana güç birliği olarak nasıl sürer?
Görevimiz geleceği savunmaksa…