Başta İngilizler ve Ruslar olmak üzere batılı devletler Ortodoks Kilisesini kullanarak 19. Yüzyılda cemaate ‘Grek soyunun devamı’ oldukları tezi işlenmeye başladı.

Yunanistan bir emperyal proje devlettir…

Nasıl mı?

Yunan medeniyeti dünyanın ilk süper devleti Roma tarafından M.Ö. 2. yüzyılda yenilgiye uğratılarak tarihe karışmıştı…

Mevzuyu biraz açmazsak anlaşılması zor olacak…

Tarihi konulu filmlerden de bildiğiniz gibi Roma’da esir ve kölelerin hiçbir hakkı yoktu…

Savaşta esir düştüğünüzde veya ülkeniz işgal edildiğinde artık insan olarak kabul edilmezdi…

Arenada aslanlara parçalattırılırsınız veya ölene kadar dövüştürüldünüz ve Romalıları eğlendirirdiniz…

İsyan edenleri çarmığa germek ise bilinen en eski Roma vahşetidir…

Özetlersek; Roma, medeniyetin beşiği olduğu gibi barbarlıkları ile ünlüdür…

Bunlardan en önemlisi ise savaş sonrasında ele geçirilen askerler Roma’nın ilk dönemlerinde kılıçtan geçirilir, kadınlar da kölelik sınıfına alınırdı…

Esirler, daha sonraki yıllarda öldürmek yerine kölelik sınıfına dahil edilmeye başlandığı anlatılır tarih kitaplarında…

Yani köleler asla ve kata evlenemez, üreyemezdi…

Kendisine rakip olacak tüm medeniyetler Roma’nın doğal düşmanıydı. (İngiliz’e ne kadar benziyor değil mi?) Bunlardan en ünlüsü Kartaca idi…

Kartaca ile uzun süre husumet yaşayan Roma’ya, Kartaca’nın cevabı efsanevi general Annibal Barca ile olmuştur…

Roma’yı uzun yıllar yaptığı savaşlarla yıpratan Annibal, devletinden gelmeyen destek sonrasında yenildi…

Ardından Anadolu’ya geçtiği ve burada Roma’nın eline geçmemek için yüzüğündeki zehiri içerek yaşamına son verdiği bilinmekte…

Roma, Annibal gibi büyük bir beladan kurtulmasının ardından Kartaca’ya (Bugünkü Tunus) saldırır…

Kartaca’yı yener ve tüm halkı kılıçtan geçirir…

Roma, dur durak bilmez…

Bir türlü yetinmez ve  tüm verimli Kartaca topraklarına tuz döktürerek çoraklaştırıp barbarlıkta zirve yapar…

Böyle bir gaddarlığa sahipti Roma!

Evet, Roma Yunan medeniyeti üzerine inşa edilmiştir…

Evet, Yunan mimari Yunan felsefisine hayrandır…

Ama Yunan’ı da yok ettiği gibi kuruluşunda etken olan Etrüksleri (Turani… Roma’nın kökü, Truva’nın devamı oldukları öne sürülmekte) de tarihten kazıdığını unutmayalım…

Konumuza dönelim ve ilerleyelim…

RUM NEDİR?

Söze “Rum”un ne demek olduğu ile başlayalım.

Rum, diye bir ırk yoktur.

Rum demek Rome’nin, yani Roma’nın Latince okunuşu Rom’du!

Osmanlı Türkleri önce Roma’ya “Urum” demiş. Daha sonra bu “Rum”a dönüşmüş. Yani Rum’un karşılığı “Romalı”dır. Rum veya Romalı: Helen, İonyalı veya Grek demek değildir. “Rum” demek, Avrupalı demektir.

Rum derken, tek bir ırktan söz etmemiz mümkün değildir. Örneğin; Ortodoks olan Kuman Türkeri’nin dini eğitimlerini Yunanca yaptıkları için zamanla Yunanistan’da asimile olarak varlığını sonlandırmıştır…

Oysa yine Ortodoks olan Karaman Türkleri, (Karamanlis) dini eğitimlerini Türkçe yaptıklarından dolayı Yunanistan’da yaşamalarına rağmen varlıklarını korumaktadır…

Roma İmparatorluğu ikiye bölündüğünde Doğu Roma, bir süre sonra resmi dilini ve alfabesini Yunanca’ya çevirdi. Daha sonra da kilisesini ayırarak Batı Roma’dan kendini hem dil, hem kilise olarak soyutladı.

Fatih Sultan Mehmet tarafından tarih sahnesinden silinen Doğa Roma, Yunanca konuşmaktaydı. Resmi dili de Latince değil, Yunanca idi.

Başta İngilizler ve Ruslar olmak üzere batılı devletler Ortodoks Kilisesini kullanarak 19. Yüzyılda cemaate ‘Grek soyunun devamı’ oldukları tezi işlenmeye başladı. Grek medeniyeti tüm dünyanın hayranlık duyacağı bir medeniyetti. İnsanların buna inanması, bu ırktan olduklarına kanması, ya da mirası kabullenmesi zor olmadı. Edebiyatın, şiirin, felsefenin, astronominin öncüsü olan Grekler’in soyundan olmak her insana cazip geliyordu. İngiltere, işte bu silahı kullanarak Ortodoksları kilise aracılığı ile Osmanlı’ya karşı örgütledi. Yani bir tampon devlet oluşturmanın yollarını aradı. Batı Trakya’da ve Kıbrıs’ta bunu başardı. Bundaki amacı Osmanlı Türkeri’ne tampon bir devlet oluşturmaktı. Bunun benzerini doğu sınırlarımızda Ermenistan devleti ile uyguladığını görebiliriz.

Not: Yunan’a Roma “Grek” diyor, (Latince: Hırsız-hilekar-sahtekar) Yunan ise kendine “Hellen” diye tanımlamakta…

ACIMA YETİME

Ahh Kıbrıs ah! Yazarken dahi geriliyorum ah!

(Ha, yeri gelmişken Ermeni diye bir ırk yoktur… “Armania” adının kökeni Pers’e dayanır ve coğrafi tanımdır…Tıpkı Azeria da olduğu gibi… Ermeniler, kendilerini “Hayk” olarak tanımlar…)

İngiltere, sonuçta Batı Trakya’da bir Yunan devleti, Kıbrıs’ta da bir Yunan yönetimi oluşturdu oluşturmasına ama ortada Yunan yoktu! İngiltere’yi asla hafife almayın, üzülürsünüz!

Gelelim Kıbrıs mevzusuna…

Kıbrıs Katolik Venedik adasıdır ve burada konuşlanan korsanlar, sıklıkla Osmanlı ticari ve hacı adaylarını taşıyan gemilere saldırılar düzenler… Osmanlı sonunda kafayı kırar ve Kıbrıs’a 1571’de sefer düzenler… Çok kanlı birkaç ay süren savaşta Venedik, yenilerek teslim olur… Venedikliler’in adada kalmalarında bir sakınca olmadığının beyan edilmesine rağmen tamamı ülkelerine döner…

Peki, ada sakinleri kimdi? Yüzlerce yıl önceden adayı mesken tutan Hristiyanlığı seçmiş Rum Fener Patrikhanesine bağlı Maronit ve Kıptiler vardı…

Peki, yaşamları ne durumdaydı? Ada sakinleri Ortodoks oldukları için Katolik Venediklilerce mülksüzleştirirmiş, kiliseleri kapatılmış ve köle olarak yaşıyordu. Din adamları ise zindanda çürümeye terk edilmişti… Osmanlı vicdanının bu coğrafyada da hissettirdi… Ortodoksların dinlerini, kiliselerini ve din adamlarını özgürleştirdi…Yetmedi, mülk edinmelerini sağladı…

Yıllar, yıllar sonra ne mi oldu? Adaya İngiliz çökmüştü ve boş durması beklenemezdi… Satılık din adamlarıyla kilisede Türk düşmanlığı pompalandı… Ada halkının kökeninin Yunan olduğu yavaş yavaş halka zerk ediliyor, dini eğitimin Yunanca olması hasebiyle iknada zorlanılmıyordu… Evet, evet o Rumlar, EOKA adında faşizan bir örgüt kurup kendilerini özgürleştiren Türkleri adadan kovmak için olmadık katliamlar gerçekleştiriyordu… Adanın gerçek sahipleri olduklarını, Türklerle birlikte yaşamak istemediklerini haykırıyorlardı…

Özetlersek; adada Yunan-munan yoktu… Ama kendini Yunan ilan eden-edilen Kıpti ve Maronitler vardı… Ve adanın gerçek sahibi Türkleri katlederek adadan atma hülyasına kapılmışlardı…

OYSA ADANIN TAPUSU TÜRKTÜ

Dostlar, dostlar… Adanın mülkü Türk’e aittir ve İngiliz alçağının kurduğu oyunla neredeyse stratejik önemi olan bu toprak parçasından koparılacaktı…

Kanlı Türk Rum kavgaları derken birbirinden öldüresiye nefret eden iki halk sonunda bölündü…

Doğrusu da buydu ama adanın gerçek sahibi Türklere buradan sadece yüzde 33’lük bir pay çıktı…

Eee, n’olmuş yani? Bizim politikacılarımız adanın tamamını hangi yüzle isteyecekti efendisinden…

Bu kadar haini olan bir ülkede buna da şükür yani…

Efenim, aradan, yani bölünmenin ardından 50 yıl geçti ve bu 50 yılda bizim Rum’dan nefret eden halkımızda bir “birleşme” sevdası depreşti… Türk ve Kıbrıs hükümetleri ada yönetimindeki beceriksiz ve ahlaksız tavırları sayesinde bunun gerçekleşmiş olması acı değil, düşündürücüdür… İngiliz emperyalizmi her zaman olduğu gibi yine vekil mi kullandı demekten kendimi alamıyorum, affedin… Çünkü bu kadar rezillik ancak ve ancak isteyerek yapılır bir ülkeye…

Ne demiştik ve ne denilmektedir: İngiliz girdiği yerden fiziken çıkar, yerine “vekillerini” bırakır! Ne Asya’dan ne Afrika’dan ne Arabistan’dan çıkmadığı gibi…

Finali can alıcı bir soru ile yapalım…

Kapalı Maraş Bölgesi hakkında bir Türk devlet adamı veya siyasetçinin, “Yunan, Rum, Birleşmiş Milletler hazretleri…Maraş Türk’tür Türk! Maraş Bölgesi’nin yüzde 85’i Lala Mustafa Paşa Vakfı’nın tapulu arazisidir… Buradaki tüm yapılar gecekondu statüsündedir ve yasa gereği yıkılmalıdır!” dediğini duydunuz mu?

Duyamazsınız ve duymadınız!

Kendi toprağımızı bile isteyemeyen veya isteyemeyen yapıya ne denir dostlar ne denir?

Sanırım bir 10 yıl önceydi… İspanya ilginç bir protesto yürüyüşü gerçekleşmişti…Yürüyenler İspanyol fahişelerdi…Ellerindeki pankartlarda ne mi yazıyordu: “Bu politikacıları biz doğurmadık!