Niksar… Doğduğum toprak…

Köyümüzde Polat Gazi… Karşıda, Kelkit Irmağı’nın kuzey kanadındaki dağların yamacında Hüseyin Gazi…. O yandaki Niksar’da Melik Gazi… Türk akıncılarının başbuğları olarak ordu milletin gönlünde yer etmişler. Bölgedeki Aleviler bu başbuğları Alevi dedeleri gibi görüp ziyaret eder, kurban keserlerdi.

Hitit, Roma, Bizans, Danişmendli, Selçuklu, Osmanlı ve cumhuriyet medeniyetlerinin üst üste yığıldığı muazzam tarih alanıdır Niksar.

İki dağ dizisinin arasında uzanan ve Kelkit Irmağı ile sulanan ovası çok bereketlidir. Suyu bol, havası güzel, hayvanları çeşitli, bitkileri eşsiz, insanları çalışkan ve uyumludur.

Kadınları güzeldir; erkekleri de yakışıklı…

Şimdi bu Niksar’ı Niksar olmaktan çıkartıp Cehennem şehri yapacaklar. Bölgede maden araması ruhsatıyla altın aranacak. Altın da siyanür ile elde ediliyor. Siyanür ise dünyadaki en kuvvetli zehirlerden birisi… Bunun tehlikelerini bilen gelişmiş ülkeler, siyanür kullanımını yasaklamışlardır.

Ama Niksarlıların canı önemli değil… Tokat-Ordu yolunu geçirmek için araştırıp jeolojisi uygun değil denilen bölgede şimdi maden aramak için binlerce ton Alfred Nobel icadı patlayıcı patlatılacak… Tepeler kayacak, dereler göçecek… Çıkan topraklar başka yere götürülüp orada yapay dağlar oluşturulacak ve zehirli göller meydana gelecek.

En önemlisi de altınlı toprağı yıkamak için kullanılacak siyanür… Havaya bulaşacak… Toprağa sızacak… Sulara karışacak… Otlara girecek, bitkilere, sebzelere sızacak… Hayvan bu otları yiyecek… Onun etini ve sütünü Niksar’ın kadını yiyecek. Yediklerindeki o zehir, kadının genetiğini etkileyecek… Hamile kadın, nur topu gibi evlat doğurmayı umar iken sakat bir çocuk doğuracak… Kiminin eli çolak, kiminin gözü kör… Kimi de sağlam gözüken ama içi çürümüş çocuk… Tıpkı çürük kavun gibi… Uzaktan baktığında sağlam gözüken ama içini açtığında çürümüş…

Sadece kadınlar mı? Koyunlar beş ayaklı kuzu doğuracak… Atların kulunlarına baktığınızda bir bacağının olmadığını göreceksiniz… Tavuklar yumurtadan kesilecek…

Patlıcanlar erken moraracak; biberler sararacak; domatesler hemen deşilecek… Elmalarda, şeftalilerde bilinmez hastalıklar baş gösterecek… Dünyaca ünlü Tokat asma yaprağının köküne kibrit suyu dökülmüş gibi olacak; bu muazzam değerimiz yitip gidecek… Niksar cevizi anılarda kalacak… Elde edileni de kimse almayacak… Çünkü Niksar “Siyanürlü şehir” olarak geçip damgalanacak…

Patlatılan dinamitlerle suların kanalları tıkanacak, kaynaklar kuruyacak; Ayvaz Suyu uçup gidecek… Yedikleri yüzünden erkeklerin üreme hücreleri kuruyacak…

AKP iktidarının zenginleri daha zengin olsun diye Niksar’a kıyılacak…

Buna itiraz eden köylüleri susturmak için, “Sizin köyden elli-yüz kişiyi işe alacağız!” diye kandıracaklar. Bu işin propagandasını da Niksar’daki AKP’li Belediye Başkanı Özdilek Özcan yapacak… Kızan Niksarlıları kandırmak için de “Bu iş parti işi değil devlet projesi…” diyecek.

ERBAA BELEDİYE BAŞKANI’NI KUTLUYORUM
Bu altın işi, Niksar’dan önce Erbaa köylerinde başlatıldı. Erbaa halkı ve sivil toplum kuruluşları bu felakete direnmek için harekete geçtiler. Direnişe, Erbaa Belediye Başkanı Ertuğrul Karagöl de katılmış ve haberlerden öğrendik ki CHP’liler gibi o da halka bildiri dağıtmış.

Tokat’ın en güzel bölgelerini çürütüp geleceğini karartacak bu projelere karşı çıkmak en büyük milliyetçiliktir. Bu işin sadece CHP’liler ve İYİ Partililer tarafından değil AKP ve MHP’li yurttaşlarımız tarafından da sıkı biçimde izlenmesini gönlümüz arzuluyor.

Unutmayın! Bu madenciler gelirler; parlak vaatlerle kandırır; oraları limon gibi sıkar, kalan posayı çürütüp çöpe atarlar.

Erbalı ve Niksarlı hemşerilerim! Geleceğinizi üç kuruşluk altıncılara satmayın.

Zürriyetinize kıymayın…

İŞTE ABDÜLHAMİTÇİLİK BUDUR
Türkiye’de Mustafa Kemal Atatürk’e karşı açık veya gizli savaşan örgütlenmeler var. Bunlar gayri milli Halidi (Nakşibendi) tarikatlardan tutun üniversitelere kadar örgütlenmişlerdir. Bunlara AKP’nin vakıf veya dernek görüntüsü altında kurdurduğu ENSAR, TÜRGEV, TÜGVA, İLİM YAYMA CEMİYETİ, vb… gerici STK’lar da dahildir. Tümü, İslam dünyasını Sünni mezhepçilik üstünden bölen örgütlenmelerdir. ABD’ye karşı gibi gözükerek oraya hizmet eden bu yapıların arkasında hep AKP iktidarları durmuştur.

Bunların beş para etmeyen tipleri, zamanla önleri açılarak üniversitelerde profesör makamına kadar çıkartılmıştır.

Atatürk düşmanlığının bir yansıması da Osmanlı Padişahlarından 2. Abdülhamit’in parlatılmasıdır. Cumhuriyetin Atatürk’üne karşı Osmanlı’nın gerici ve diktatör padişahı 2. Abdülhamit…

İşte bu bilim düşmanı ve özgürlük kıyıcısı sultanını parlatmak da bir AKP projesidir. Bu işi öyle abartmışlardır ki profesör unvanlı birisi, Ebubekir Sofuoğlu, bütün milleti ve hatta dünyayı aptal yerine koyarak “Google’ı, Sultan Abdülhamit icat etti!” diyebilmiştir.

Bunlar; üniversitede aklın ve bilimin öne çıkartılmasına düşmandırlar. Çünkü kitleleri siyasal dinci düşüncelerle uyutup-uyuşturup köle gibi kullanmak isterler. Buna karşı duran üniversite gençliğini bu Abdülhamitçi profesör fuhuşla suçluyor.

Üniversitelerimize fuhuş yuvası diyen bu cahil, yobaz ve terbiyesiz adama diyecek söz çok ama sadece şunu vurgulamak yeter: Ebubekir Sofuoğlu gibi yobaz ve ahlaksızlar bu gücü, 18 yıllık AKP iktidarından almaktadır.

Son söz: Abdülhamitçi olmak işte böyle Ebubekir Sofuoğlu gibi olmaktır. Milletin tertemiz çocuklarına fuhuş iftirasını atabilmektir Abdülhamitçi olmak…

İnanıyorum ki aralarından çıkmaktan onur duyduğum Türk milleti, çocuklarını lekeleyen bu ahlaksızları da arkasında duran siyasi korumayı da tarihin çöp sepetine atacaktır.