Anketlerin büyük bölümünde Kemal Kılıçdaroğlu önde idi. Ve çoğunda da yüzde 50’nin üstünde gözüküyordu.

Ekonomi berbattı. Pahalılık almış başını gitmişti. Saray iktidarı, ülkenin kaynaklarını partizan müteahhitlere aktarıyordu. Buralarda büyük yolsuzluklar yaşandığı söyleniyor; rakamlar veriliyordu. Yönetim kademelerinde eğitimli ve hak edenler değil AKP’ye hizmet eden liyakatsizler görevlendiriliyordu.

Türkiye dış politikada, Rusya dışındaki her ülkeyle kavgalı hale sokulmuştu.

İçeride düşmanlaştırma almış başını gitmişti.

Bu bunalım içindeki ülkede muhalefet şanslı konuma gelmişti.

Ama şu anki sonuç; anketleri ve buna bağlı beklentileri yalanladı.

ADAY YANLIŞTI
Kemal Kılıçdaroğlu, kişilik olarak cumhurbaşkanlığı makamını dolduracak bir adaydı. Ama yüzde 80’i Sünni olan bu toplum için istenilen aday değildi. Sünni kesimde neredeyse kalıtsal hali gelen tarihsel Alevi karşıtlığı kullanılacaktı ki kullanıldı da. Bu tehlikeyi görerek önceki birçok yazımda Sayın Kılıçdaroğlu’nun aday olmamasını önerdim ama şiddetli baskı görerek sustum ve adaylık kesinleşince de destekleme konumuna geçtim. Alevi kökenli bir aydın olarak ülkem adına çok önemli bir fırsatın yitirildiğini görmekten dolayı üzgünüm. Sünni kardeşlerimiz cami propagandalarına kanmayıp da Sayın Kılıçdaroğlu’na oy verselerdi; mezhepçiliği aştıklarını kanıtlayarak dünyaya demokrasi konusunda muhteşem bir ders vermiş olacaklardı ama bunu başaramadık. Önümüze kadar gelen, tarihten yüklendiğimiz Sünni-Alevi karşıtlığını yok etme fırsatını kullanamadık.

YANLIŞ STRATEJİ
Bu köşeden yazılarımı izleyenler biliyorlar. Ben Sayın Kılıçdaroğlu’nun sadece “Hak, hukuk, adalet!” sloganına dayanan seçim taktiğini de hatalı gördüm. Bu konu; üst tabakaları ilgilendiriyor. Seçimin kaderini belirleyen alt katmanların derdi; midesidir. Önce bu konuda parlak ve anlaşılır bir program sunamadı Millet İttifakı. Sayın Kılıçdaroğlu, “Kul hakkı!” deyip durdu ama bu Orta Çağ sloganı günümüzün çıkarcı kitleleri için hiç etkili olmadı. Üstelik, CHP lideri “Kul hakkı” dedi ama milletin, devletin hakkından; yağmalanan hazineden; bunlardan hesap sorulacağından etkili ve parlak biçimde söz etmedi; edemedi. Erdoğan ve çevresiyle ilgili onca yolsuzluk iddiası varken bunlara dokunmayıp “Bahar şarkıları!” söyledi.

AKP lideri Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nu PKK ile ilişkili göstermek için sahte videolar ürettirip bunları gösterirken Kılıçdaroğlu ekibi Erdoğan ile yolsuzluk belgelerinden söz etmekten bile çekindi. Örneğin; paraları sıfırlama videosu Erdoğan’ın elinde olsa idi onu günün 24 saati boyunca yayımlaması söz konusu olurdu ama Kılıçdaroğlu’nun hayal içindeki ekibi Erdoğan’ın üstüne gidemedi.

Üstüne üstlük Sayın Kılıçdaroğlu’nun konuşmaları da başarısızdı. Gittiği her yerde aynı şeyleri söyleyerek; bazı sözleri beşer altışar kez yineleyip bıkkınlık yarattı. Attığı tvitlerde bile kimi zaman ne söylediği anlaşılamadı. Bu da kendisinin Türkçe özürlü bir kadro ile çalıştırdığını gösteriyordu.

GÜVENLİK SORUNLUSU GİBİ ALGILANDI
Kılıçdaroğlu ekibi; bu milletin muhafazakâr milliyetçi yığınlarına ulaşabilmek için yanlış yollara saptı. Bu işin Saadet Partisi, Gelecek veya Deva ile olabileceklerini sandılar. Bu kadarını anlayabiliriz… Ama bu kitlenin ülkenin güvenliği konusunda özel duyarlılıklarının olduğunu anlayamadılar. Anadolu boydan boya boş bırakıldı. PKK konusunda Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nu suçlamak için sahte videolar üretti ama Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın PKK ile kurduğu 10 yıllık derin ilişkiden söz edip eleştiremedi. Yine CHP, FETÖ’cülükle suçlanırken CHP tarafı AKP’nin FETÖ ile ilişkisini gösteren ürkütücü belgelerden söz etmedi. Bu haliyle de savunmada kalıp susarak terör konusunda sorunlu duruma düştü.

***

İkincisi de dış politikadaki büyük hataları oldu. Kılıçdaroğlu’nun dış politika danışmanı Ünal Çeviköz’ün uluslararası çıkarlarımıza ters düşen açıklamaları, tüy dikti. Rusya ve Azerbaycan’la son anda çıkartılan kavga, güvenlikçi milliyetçileri kızdırdı.

Yunanistan Ege’deki 20 adamızı işgal edip silah yerleştirmişken Kılıçdaroğlu bu durumu görmezden gelen ve önlem almayan Erdoğan yönetimini eleştirmedi. Niçin, niçin? Eğer bu fırsat Erdoğan’ın elinde olsaydı yeri göğü inletirdi.

Üstüne üstlük, Kılıçdaroğlu; elindeki Avrupa Birliği gibi çok kuvvetli bir kozu kullanmayı akıl bile edemedi. Erdoğan olsa, “Ey millet, ben seçilirsem Avrupa’nın kapılarını sizlere açacağım. Vizesiz dolaşıp iş bulacaksınız; zengin olacaksınız!” diye propaganda yapar, buradan bayağı oy alırdı ama dedim ya Kılıçdaroğlu’nun ekibinde bunu okuyacak bir kapasite bile yoktu.

BABACAN-DAVUTOĞLU BOŞLUĞU
Doğrusunu söylemek gerekirse bu seçimde Ahmet Davutoğlu ile Ali Babacan tam bir hayal kırıklığı oldular. AKP’den yüzde bir oy bile kopartamadılar. Adamları CHP listelerine girdi ve onlar da seyirciliğe başladılar. Ali Babacan daha da kötüsünü yaptı. AKP ile Fethullahçıların komplosu Ergenekon’u doğrulamaya kalkıştı; Anayasa’daki Türklük kavramına karşı çıkarak milliyetçi seçmeni kızdırdı;  Erdoğan’a çalışmış oldu.

İyi Parti ise beklentileri tam karşılayamadı. Bunda Meral Akşener’in masadan kalkıp sonra geri dönmesi de etkili oldu. Cumhurcular tam kaynaşmış, sorunsuz gözükürken Millet tarafı her an kavga çıkacak bir ittifak gibi algılandı.

KİM KAZANIR?
İkinci turdaki cumhurbaşkanlığı seçimini Erdoğan’ın kazanma olasılığı çok yüksek gözüküyor. Bunu engellemek için Kılıçdaroğlu, derhal Sinan Oğan ve Muharrem İnce ile görüşmelidir. Altılı Masa’daki İyi Parti dışındaki diğer dörtlünün itirazı dikkate alınmadan cumhuriyetçi-Atatürkçü- milliyetçi kesimin oyunu alacak net bir politika yürütülmelidir. Bu süreçte MHP’deki ve hatta AKP’deki vicdanlı seçmene seslenmelidir.

Eğer ikinci turu Erdoğan kazanırsa bunun birinci sorumlusu şu anki CHP yönetimi olacaktır.

Ülkesini seven bizler; cumhurbaşkanlığı seçiminde bütün gücümüzle Sayın Kılıçdaroğlu için çalışacağız ama olmaz ise de bu kadrodan hesabını soracağız.

Kimse, CHP’yi başarısızlıklarını gizleyeceği bir kalkan yapamaz.