Nazım Hikmet, kuşku yok ki çağdaş Türk dilinin en önemli, en uzman, en değerli, en görkemli ozanlarındandır. Onun Türk diline egemenliği doruk düzeyindedir. Bütün konuşmalarında, yazılarında ve ozanlamalarında Türk dilini son kertede kıvrak, akıcı ve etkileyici bir biçimde kullanmıştır. Ayrıca o, Türk diline karşı duyduğu derin sevgisini de pek çok kez etkileyici sözlerle dile getirmiştir.
Onlardan biri şöyledir:
“Dünyanın en iyi insanlarından olan Türk halkının ve dünyanın en güzel dillerinden biri ve belki de en başta gelenlerinden olan Türk dilinin yabancı diyarlarda tanınmasına vesile olabilmek ömrümün en büyük sevinci ve şerefi olur.” (Sanat, Edebiyat, Kültür, Dil, s. 51)
Nazım Hikmet, dil sevgisini betimlerken şöyle bir benzetmede de bulunuyor:
“…Bir köylü toprağını ve öküzünü, bir marangoz tahtasını ve rendesini nasıl severse ben de Türk dilini öyle seviyorum.” (Nazım Hikmet Türk Basınında, Hazırlayan; Hilmi Yücebaş, Tekin Yayınevi, s, 341. Yıl, 1967.)
Nazım Hikmet, dil devrimini de yürekten destekliyor. Dil devrimi ile Türk dilinin yepyeni ve ışıltılı bir döneme girdiğini belirtirken şu sözleri kullanıyor:
“…Türkçe bir dönüm yerindedir. Er geç bu dönümü dönecektir. Dilimizin temizliğe, güneşli su gibi ışıklığa doğru akışının önüne geçilemez. Dönüm yerleri köpüklü olur, bulanık olur… Dönüm yerinde su dalgalıdır… Dilimizde dönümünü dönerken köpüklenecek, bulanacak, dalgalanacak… Bu köpüklenmeden, bu bulanmadan tiksinenler, korkanlar olacaktır. (…) Onlar ağır kokulu, durgun, ışıksız sularda yüzmeye alışmışlardır. (…) Dilimiz dibinin derinliklerini karıştırarak suyun yüzüne birçok sözler çıkardı. (…) Dilimizin bugün içine girdiği dönüm yeri, konuşma diliyle yazı dili arasındaki derin ayrılığı kaldıracak; yalnız ikisini de temizleyerek, ışıklandırarak bu işi yapacaktır… Ben kendi payıma ne yeni sözlerden korkuyorum, ne de birçoklarını yadırgıyorum. Becerikli bir yapıcı, kurulan yeni yapıda onların birçoğunu yadırgatmadan kullanabilir. İş becerikli olmakta… Dil yürüyor, yürüyenin önünde durulmaz.” (Sanat, Edebiyat, Kültür, Dil, s. 57)
Gerçek şu ki dil devrimi çoğunlukla solcu yazın emekçilerince sırtlanmış, ilerletilmiş ve güçlendirilmiştir. Sol, Türkiye’de Türk dilinin öz kaynaklarıyla yeniden doğuşunu ve yad diller karşısında özgürleşmesini sağlamış, dahası dil devriminin başarıya ulaşması için eşi benzeri görülmemiş bir biçimde canla, başla çalışmıştır. Ancak ne yazık ki sözde milliyetçi sağ ise Türkçedeki Arapça ve Farsça sözcükleri us almaz bir tutumla savunmuştur. Sol, Türk diline yaşam verirken sağ baltalamaya çalışmış, Arapça ve Farsçaya öykünmüş ve böylece Türk dilinin özleşme devinimine engel olmaya çabalamıştır. Ancak başarılı olamamış ve dil devrimi büyük utkusunu imrendirici bir biçimde gözler önüne sermiştir.
İşte Türkiye solunun en büyük seslerinden biri olan Nazım Hikmet de öbür sol yazın emekçileri gibi dil devrimini ve öz Türkçe devinimini yürekten desteklemiş büyük bir ozan olarak yurtseverliğinin olmazsa olmaz gereğini övünçle yerine getirmekten hiçbir zaman geri durmamıştır.
Onun Türkçe sevgisi siyasal kimliğinin de ayrılmaz bir parçasıdır.
Büyük toplumcu, çağdaş ozan Nazım Hikmet, Türk diline sevgisini siyasal duruşuyla birleştirerek bir kezinde şu biçimde dile getiriyor:
“Türküler söylendikçe Türk diliyle,
Seni seviyorum gülüm, dendikçe Türk diliyle,
Türk diliyle gülünüp
Türk diliyle ağıtlar yakıldıkça Adnan bey
ben anılacağım
anılacak Türk diliyle size sövüşüm…
Bir adınız var Adnan bey, adımıza benzeyen
Dilimiz kuruyor, dilimizi konuştuğunuz için.”
Nazım Hikmet’in Türkçe sevgisi şu sözlerinde en yükseğe çıkmış durumdadır:
“…Dilimin sözleri değerli taşlara benzer... Ben kuyumcu yamağıyım. Bu aydınlık taşları birbirine çarparak işitilmemiş sesler çıkarmak istiyorum. Onları öyle bir dizeyim istiyorum ki, gözlerimiz en güzel bir türküyü dinler gibi olsunlar.”
Şimdi büyük ozanın bir ozanlamasını irdeleyelim. Bakalım kullandığı sözcüklerden kaçı öz Türkçe, kaçı yad dillerden gelme?
Onun en sevdiğim ozanlaması Salkım Söğüt adını taşıyor. Kuşku yok ki bütün ozanlamaları çok etkileyici ve Türkçenin başyapıtları düzeyinde ama ben en çok Salkım Söğüt’ü sevdim.
Gelin birlikte okuyalım:
Salkım Söğüt
Akıyordu su
Gösterip aynasında söğüt ağaçlarını
Salkım söğütler yıkıyordu suda saçlarını
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
Koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere
Birden
Bire kuş gibi
Vurulmuş gibi
Kanadından
Yaralı bir atlı yuvarlandı atından
Bağırmadı
Gidenleri geri çağırmadı
Baktı yalnız dolu gözlerle
Uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına
Ah ne yazık!
Ne yazık ki ona
Dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak
Beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak
Nal sesleri sönüyor perde perde
Atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!
Atlılar atlılar kızıl atlılar
Atları rüzgâr kanatlılar!
Atları rüzgâr kanat...
Atları rüzgâr...
Atları...
At...
Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!
Akarsuyun sesi dindi
Gölgeler gölgelendi
Renkler silindi
Siyah örtüler indi
Mavi gözlerine
Sarktı salkım söğütler
Sarı saçlarının
Üzerine
Ağlama salkım söğüt
Ağlama
Kara suyun aynasında el bağlama!
El bağlama!
Ağlama!
Bu ozanlamada toplam 129 sözcük var. Bu sözcüklerden Türkçe kökenli olmayanlar şunlar:
Ayna, ayna, nal, nal, nal, ki, beyaz, perde, perde, rüzgar,rüzgar, rüzgar, rüzgar, hayat, renk, siyah, mavi, kayıp.
Şimdi yad sözcükleri biraz irdeleyelim.
Ayna iki kez geçiyor. Farsça kökenli ayna sözcüğünün öz Türkçesi “Gözgü” sözcüğüdür.
Nal sözcüğü de üç kez geçiyor. Arapça kökenli bu sözcüğün Türkçede birebir karşılığı yok. Ancak öz Türkçe olarak demir ayaklık denilebilir.
Ki sözcüğü Farsça kökenlidir. Bağlaç anlamında kullanıldığında Farsçadır, iyelik eki olarak kullanıldığında ise öz Türkçedir. İyelik eki olarak şöyle kullanılır: Benimki, seninki…
Beyaz sözcüğü Arapça kökenlidir, öz Türkçesi ak sözcüğüdür.
Perde sözcüğü Farsçadır, öz Türkçesi örtüdür. Ev gözü örtüsü denilebilir. Ev gözü, pencere demektir. Pencere sözcüğü de Farsçadır, öz Türkçe olarak ev gözü denilebilir. Bu benim önerim.
Rüzgâr sözcüğü Farsçadır, öz Türkçesi yel sözcüğüdür.
Hayat sözcüğü Arapçadır, öz Türkçesi yaşam sözcüğüdür.
Renk sözcüğü Farsçadır. Türkçede birebir karşılığı yok. Ancak istenirse kesinlikle karşılık üretilebilir. Söz gelimi boyamaktan boya üretildiği gibi renk için de “boyaç” denilebilir.
Siyah sözcüğü Farsçadır, öz Türkçesi ise kara sözcüğüdür.
Mavi sözcüğü Arapça kökenlidir, öz Türkçesi ise “gök” sözcüğüdür. Gök, öz Türkçede gökyüzü anlamında kullanıldığı gibi mavi anlamında da kullanılmaktadır.
Bir de kayıp sözcüğü var ancak ozanlamada kaybolmak biçiminde geçiyor. Kaybolmaktaki kayıp bölümü Arapça, olmak bölümü ise öz Türkçedir.
Kayıp sözcüğünün öz Türkçesi ise yitik sözcüğüdür. Kaybolmak yerine ise bütünüyle öz Türkçe olarak yitmek denilebilir. Kaybetmek için de yitirmek denilebilir. Nitekim dilimizde bu biçimde kullanımlar yaygınlığın korumaktadır.
Unutmadan dile getirmemiz gereken bir konu daha var. O da su sözcüğünün Çince kökenli olduğu yönündeki savdır. Bu sav kesinlikle doğru değil. Türk Kağanlığı Yazıtları’nda “sub” diye geçen su sözcüğü öz Türkçe bir sözcüktür.
Salkım Söğüt ozanlamasındaki öbür sözcüklerin bütünü öz Türkçedir. Eş deyişle; 129 sözcükten yalnızca 18’si yad dillerden gelmedir. Bu da % 86 düzeyinde bir öz Türkçe ağırlığı demektir. Bu durum öz Türkçenin görkemini, gücünü ve varsıllığını ortaya koyan etkileyici bir örnektir.
Büyük ozan Nazım Hikmet’in öbür ozanlamalarında da benzer bir durum vardır. Hikmet’in dili çok yalın, anlaşılır, akıcı, kıvrak ve özdür. Bundan ötürüdür ki, Nazım Hikmet Türk dilinin en büyük ozanlarından biri olmuştur.
Türk dili Nazım Hikmet’in yazısında, düşüncesinde ve yaşamında ışıltılı ve dupduru bir su gibi parlamaktadır.
Dünya durdukça Nazım’ın o güzelim Türkçe ile yazdığı ozanlamalar / koşuklar okunacak, okutulacak. Dünya durdukça Nazım da duracak, Türk dili de duracak.
Bin saygı, bin sevgi olsun büyük ozana…
Işıklar, ışıltılar içinde uyusun.
Yıldızlar yoldaşı olsun.
Sözcükler:
Devinim: Hareket
Yazın: Edebiyat
Ozanlama: Şiir
Koşuk: Şiir
Sav: İddia.
Yad: Yabancı.
*Bu yazı, Toplumsal gazetesinin 29'uncu sayısında yayımlanmıştır.