Hazreti Muhammed’in okuma yazma bilip bilmemesi meselesi, İslam teologları ve doğubilimciler için çok önemli bir konudur. Bu konu üzerinden Kur’an’ın kaynağına dair tezler geliştirilmekte, bağlantılı olarak da bir kısım itikadî sorunlar ele alınmaktadır.
Geleneksel ve egemen İslam düşüncesine göre Hazreti Muhammed, kesinlikle okuma yazma bilmeyen biriydi. Bundan dolayıdır ki, Kur’an’ı kendisinin yazması mümkün değildir. Bir diğer deyişle Kur’an, Hazreti Muhammed’in kendisinin uydurup yazdığı yahut yazdırdığı bir kitap değildir.
Ne var ki, Kur’an’ın Tanrı tarafından gönderilmiş bir kitap olduğu inancını takviye etmek için Hazreti Muhammed’in okuma yazma bilmediğini savunmak, haşa Kur’an’ı kurtarmak isterken peygamberi ezmektir. Hazreti Muhammed gibi büyük bir önderi, eşsiz bir devrimciyi okuma yazma bilmeyen bir cahil gibi göstermek ve bunu ısrarla iddia etmek hatta bunu bir inanç konusu olarak ikame etmek aslında İslam’a, Kur’an’a ve peygambere karşı yapılmış büyük bir haksızlıktır.
Hazreti Muhammed’in ticaretle uğraşan biri olduğu malumken ve ticaret kervanlarıyla pek çok ülkeyi dolaştığı da biliniyorken nasıl olur da okuma yazma bilmediği iddia edilebilir?
Bu konuda bir kısım Kur’an sözlerinin / ayetlerinin delil olarak ileri sürüldüğünü ve ne acı ki söz konusu sözlerin / ayetlerin yanlış anlaşılıp yanlış tefsir edildiğini belirtmeliyiz. Ancak bu noktada ilgili Kur’an sözlerine / ayetlerine geçmeden önce bazı rivayetlere de değinmek yerinde olacaktır.
Ahmet bin Hanbel’in Müsned’inde, Buharî’de ve Müslim’de peygambere atfedilen rivayetlerde şöyle bir ifade bulunmaktadır:
“Biz ümmî bir topluluğuz, yazı yazmayız ve hesap yapmayız.” (Müsned, II, 43, 56, 122, 129; Buharî, “Savm”, 13; Müslim, “Sıyâm”, 15)
Ana geçim kaynaklarından biri ticaret olan Mekkelilerin okuma yazma ve hesap bilmeyen bir topluluk olarak nitelenmesi biraz tuhaf değil midir? Bu nedenle bu aktarımın peygamberden gelmiş olması pek mümkün görünmüyor. Bu konuda belki şu kabul edilebilir: Mekkeliler arasında okuma yazma ve hesap yapma işi pek yaygın değildi. Evet; böyle bir izah daha doğru gibi geliyor.
Hazreti Muhammed’in, evvelce okuma yazma bilmediği halde peygamberliğini ilan ettikten sonra bir miktar okuma yazma öğrendiğini iddia edenler de vardır. Sözgelimi; Ebü’l-Velîd el-Bâcî, Hudeybiye Antlaşması’yla ilgili rivayetlerde (Buharî, “Sulh”, 6; “Megazî”, 43) Hazreti Muhammed’in bu antlaşmada yer alan bir ifadeyi bizzat yazarak düzelttiği yolundaki aktarımlara dayanıp onun yazabildiğini belirtmektedir. (Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Ümmî Maddesi.)
Ayrıca bir kısım İslam mutasavvıfları ümmî sözüne ilişkin işarî yani keşf yoluyla ulaşılan simgesel bir mana vererek “mevcudatın aslı” yani “ümmü’l- mevcudat” gibi bir açıklama da yapmaktadırlar. Söz gelimi; İsmail Hakkı Bursevî, Ruh’ul- Beyan (İstanbul, 1969, III. 255) adlı yapıtında mutasavvıfların bu görüşlerine de yer vermektedir.
Batılı müsteşrikler / oryantalistler / doğubilimciler çoğunluk olarak Hazreti Muhammed’in okuma yazma bildiğini ve Kur’an’da geçen ümmî sözünün Yahudi ve Hristiyan olmayan yani putperest Arap toplumu anlamına geldiğini belirtmişlerdir. Onlar, ilk defa Medine döneminde ortaya çıktığını söyledikleri ümmî sözcüğüne ümmetin İbrânîce’deki kullanımından hareketle “putperest, kutsal bir kitabı olmayan kimse” gibi anlamlar yüklemiştir. Müsteşrik J. Horovitz, Hazreti Muhammed ve kavmi hakkında Cuma suresinde zikredilen “ümmiyyîn” kelimesini “putperestler arasından ve putperestler için bir peygamber” diye yorumlamış, bu bağlamda İbrânîce’de Yahudi olmayanları ifade etmek üzere kullanılan “dünya milletleri” (ummot hā-‘olām) terkibine dikkat çekerek Hazreti Muhammed’in kendisini Yahudilere, “Yahudi olmayanlara gönderilmiş peygamber” (nebı’e ummot hā-‘olām) şeklinde takdim ettiğini ileri sürmüştür. Onun bu anlayışını benimseyen müsteşrik R. Paret ise Hazreti Muhammed’in kendisinin putperest ve putperestlere gönderilmiş peygamber olmasını bir saygısızlık diye görmediğini belirtmiş, bu kelimenin İbrânîce’deki sınırlarını tam bilmediği için kendini böyle nitelemiş olabileceğini söylemiştir. (Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, Ümmî Maddesi.)
Öte yandan ümmî sözünün Kur’an dışı rivayetlerin çoğunda okuma yazma bilmeyen anlamında kullanıldığını görüyoruz. İbn Manzur’un Lisan’ül – Arab’ı gibi kimi Arap dili sözlüklerinde de bu anlam yer almaktadır. Gerçek şu ki sözcüğün anlamlarından biri de elbette budur. Ancak sözcüğün tek anlamı bu değildir.
Söz gelimi; bir Kur’an terimleri sözlüğü olan Ragıb el İsfahanî’nin el – Müfredat’ında ümmî sözcüğünün Kur’an’da geçen “ümmü’l –Kura” ifadesinden hareketle Mekkeli anlamına gelmek üzere kullanıldığı belirtilmektedir. ( el – Müfredat, “emm” maddesi.) “Ümmü’l- Kura / Ümme’l- Kura” ifadesi; “Kentlerin Anası” anlamına gelir ve Kur’an’da Mekke kastedilerek Hayvanlar Bölümü 92. Söz / En’am Suresi 92. Ayet ile Danışma Bölümü 7. Sözde / Şura Suresi 7. Ayette geçer.
Ümmî sözcüğü aslında Arapça “ümm” sözünden gelmektedir. “Ümm” ise anne / ana anlamını taşır. Ümmî ise; anasından doğduğu hal üzere olan, anadan doğma temiz ve saf, doğası bozulmamış olan demektir. Bu bağlamda aslında Hazreti Muhammed’in ümmî olması demek onun anasından doğduğu gibi saf ve temiz olması, doğasının değişmemiş olması demektir. Evet; Hazreti Muhammed ümmîdir.
Lakin tekraren belirtelim ki, ümmî olmak sadece bu anlama gelmez. Zira bu ifadenin Kur’an ayetlerinde başka anlamlara gelmek üzere de kullanıldığını yukarıda bir örnekle belirtmiştik. İlaveten diğer anlamlara da bakalım:
Öncelikle şunu belirtelim ki Kur’an’da “ümmî” sözcüğü altı yerde geçmektedir. Bunların ikisinde tekil halde ve Hazreti Muhammed’in niteliği olarak, öbür yerlerde ise çoğul halde kullanılmaktadır.
Tekil kullanım Ara Yer Bölümü 157. ve 158. Sözlerde / Araf Suresi 157. ve 158. Ayetlerdedir.
Bu sözlerde / ayetlerde ümmî sözü; önceki kitapları yani Tevrat ve İncil’i okumamış olan anlamındadır. Okuma yazma bilmeyen anlamında değildir. Burada Ebu Hayyan el Endelüsî’nin, el Bahr’ul- Muhît (1403/1983,IV, 403) adlı yapıtını refere ederek farklı bir görüşe daha değinmek yerinde olacaktır. Buna göre on kıraat imamından (Kur’an’ın nasıl okunması gerektiği konusunda rehberlik eden on imam) biri kabul edilen Yakup el – Hadramî Ara Yer Bölümü 157. Sözde geçen ümmî sözcüğünün emmî olarak okumakta, bu durumda ise ilgili Kur’an sözünün manası; “Hazreti Muhammed her birey için maksuttur,” biçiminde olmaktadır. Maksut; hedeflenen, arzulanan, amaçlanan demektir. Lakin bu görüş Kur’an yorumcuları arasında pek olurlanır* değildir.
Şimdi de Dişi Sığır Bölümü 78. Söze / Bakara Suresi 78. Ayete bakalım:
“Onlardan bir bölümü de anasından doğduğu gibi kalanlardır. Onlar Kitabı / Tevrat’ı bilmezler. Onların tüm bildikleri bir yığın kuruntudan ibarettir ve onlar yalnızca tahminde bulunurlar.”
Bu Kur’an sözünde / ayette ümmî sözü Yahudilerin arasında Tevrat’ı bilmeyenleri ifade etmektedir. Tevrat’ı okumayanlar ümmî olarak nitelenmektedir.
Ümmî sözünü; anasından doğduğu hal üzere kalan biçiminde anlamlandırmanın hem olumlu bir tarafı vardır hem de olumsuz bir tarafı vardır. Olumlu taraf; doğası bozulmamış olmak, saf ve temiz olmaktır ki Hazreti Muhammed için böyle bir anlam söz konusudur. Lakin bu ifadenin olumsuz tarafı da şudur: Anasından doğduğu gibi kalıp hiçbir şey öğrenmemek, bilgisini çoğaltmamak ve cahil kalmak… İşte bu ikinci mana açısından Yahudiler içinde Tevrat’ı okumayan ve bilmeyen kimseler eleştirel bir dille nitelenip yerilmektedir.
İmran Ailesi Bölümü 20. ve 75. Sözlerde de / Âl-i İmran Suresi 20. ve 75. Ayetlerde de ümmî sözcüğünün iddia olunduğu gibi okuma yazma bilmeyen anlamında kullanılmadığını görmekteyiz.
Öncelikle 20. Sözde ümmi sözcüğü çoğul halde ve “kendilerine kitap verilmemiş olanlar” anlamında kullanılmaktadır. Bununla kast edilen de Yahudi ve Hıristiyan olmayan Araplardır. Aynı durum 75. Söz için de geçerlidir. 75. Sözde de “ümmîler / ümmiyyîn” ifadesiyle kendilerine kitap verilmemiş olan / kitap ehlinden olmayan manası kastedilmektedir. Kast olunanlar ise Araplardır.
Cuma Bölümü 2. Sözde de / Cuma Suresi 2. Ayette de ümmîler / ümmiyyîn ifadesiyle yine Araplar kastedilmektedir. Burada kutsal kitabı olmayan bir halkın yani Arapların içinden onlara yani kendilerine bir peygamber gönderildiği belirtilmektedir.
Hazreti Muhammed’in okuma yazma bilip bilmemesi ile ilgili tartışmaların odağında yer alan en önemli Kur’an sözü / ayeti aslında Örümcek Bölümü 48. Söz / Ankebut Suresi 48. Ayettir.
“Sen daha önceki kitapları okumuş değildin. Onları sağ elinle yazıyor da değildin. Öyle olsaydı yanlışın ardına düşenler elbette kuşkuya kapılırdı.”
Fahruddin er –Razi’nin Mefatih’ul – Gayb’ında ve İsmail Hakkı Bursevî’nin Ruh’ul – Beyan’ında da aktarıldığı gibi çoğu İslam bilgini ve Kur’an yorumcusu bu Kur’an sözünü anlamlandırırken ve yorumlarken Hazreti Muhammed’in okumayı ve eliyle yazı yazmayı bilmediği şeklinde bir açıklamaya yönelmişlerdir. Oysa meselenin öyle olmadığı apaçıktır. Zira Hazreti Muhammed’in okuma yazma bilmemesi mümkün değildir. Lakin gerçek olan şu ki Hazreti Muhammed okuryazar değildi. Kur’anî açıdan düşündüğümüzde okuma yazma bilmemekle, okuryazar olmamak başka şeylerdir. Her ne kadar günlük dilde okuma yazma bilmemekle okuryazar olmamak neredeyse aynı anlama gelecek şekilde kullanılsa da Kur’an dilinde bu böyle değildir.
Hazreti Muhammed’in okuryazar olmaması demek önceki kutsal kitapları okumuş ve onları yahut onlardan bir bölümü de eliyle yazmış olmaması demektir. Kur’an’da anlatılan budur.
Evvelce yazımızın giriş bölümünde de ifade ettiğimiz üzere, Hazreti Muhammed gibi devrimci bir önderin, büyük bir öncünün okuma yazma bilmemesi imkansızdır. Kaldı ki o ticaret kervanları yöneten biriydi. Meselenin kamil manada halli maksadıyla tekraren soralım; ticaretle uğraşan birinin okuma yazma bilmemesi mümkün müdür?
Öbür yandan Hazreti Muhammed’in okuma yazma bilmediğini savlamak, Kur’an’ın temel iletisine de aykırıdır. Zira Kur’an’da okuma yazma özendirilmekte, önemsenmekte ve değerli addedilmektedir.
Şöyle ki:
Kur’an; “oku!” buyruğuyla başlar. Bu “oku!” ifadesi her ne kadar “davet et” anlamına da gelmekle birlikte temel anlamı bildiğimiz okumaktır. Kur’an’ın ilk inen bölümünde ve ilk sözlerinde okuma ile birlikte kaleme de vurgu vardır ki bu da malum olduğu üzere yazmayı işaret etmektedir. İşte; Göze Bölümü’nün / Alak Suresi’nin ilk sözleri
“Yaratan rabbinin adıyla oku!
O insanı gözeden yaratmıştır.
Oku, çünkü senin rabbin çok cömerttir.
Rabbin ki insana kalemle yazmayı öğretmiştir…”
Kur’an, okuma yazmaya o denli önem vermektedir ki açıkça kalemin üzerine yemin etmektedir. İşte Kalem Bölümü’nün 1. Sözü / Kalem Suresi’nin 1. Ayeti:
“Nûn, kaleme ve onun yazdıklarına ant olsun!”
Pek çok Kur’an yorumcusu bu Kur’an sözünün başındaki “Nûn” ifadesinin Arap alfabesindeki bir harfi belirtmekle birlikte aynı zamanda “hokka” anlamına da geldiğini belirtir. Hokka, içine mürekkep konulan bir kaptır. Yani görüldüğü üzere Kur’an hokkaya, kaleme ve onunla yazılanlara yemin ediyor. Böyleyken o Kur’an’ın peygamberi olan Hazreti Muhammed’in okuma yazma bilmediğini ileri sürmek saçma değil midir?
O Muhammed ki, Bedir Savaşı’nda tutsak alınan Mekkeli müşrik askerlerin salıverilme koşullarından biri olarak on Müslümana okuma yazma öğretme şartını koymuş biridir. Yani okuma yazmaya bu denli önem vermiştir.
İlaveten belirtelim ki, Kur’an’ın peygamberi Kur’an’ı okumak suretiyle insanlara okuma yazmanın öneminden bahsedecek ama kendisi okuma yazma bilmeyecek öyle mi?
O zaman şu iki Kur’an sözünü nereye koyacağız:
“Ey inananlar, kendinizin yapmadığı şeyleri başkalarına neden söylüyorsunuz? Yapmadığınız şeyleri söylemeniz Allah katında büyük günahtır.” (Dizi Bölümü 1. Ve 2. Söz / Saf Suresi 1. Ve 2. Ayet)
Peki ya şu Kur’an sözünün ne yapacağız:
“Siz insanlara iyi olan şeyleri buyuruyor da kendinizi unutuyor musunuz?...” (Dişi Sığır Bölümü 44. Söz / Bakara Suresi 44. Ayet)
Hazreti Muhammed özü ile sözü ayrı olan biri değildir. O, insanların yapmasını istediği şeyleri kendi yapmayan biri de değildir.
Konuyu bağlarken bir kez daha ifade edelim ki, Hazreti Muhammed okuma yazma bilen biridir. Lakin o okur yazar değildir. Okur yazar olmak başka, okuma yazma bilmek başkadır.
Güncel bir örnekle meseleyi izaha çalışalım:
Bugün Türkiye’de okuma yazma bilenlerin oranı % 95 düzeyindedir. Lakin bu % 95 arasında kitap okuma ve kitap yazma / yazarlık oranı ne seviyededir? Sanıyorum ki % 5 bile değildir.
Hazreti Muhammed de okuma yazma bilse de önceki kutsal kitapları okuyan ve onlardan bir şeyler yazan bir kimse değildir. Kur’an’ın anlatmak istediği apaçık bir biçimde işte budur.
Saygı ve esenlik olsun büyük devrimci Hazreti Muhammed’e!
Saygı ve esenlik olsun o ümmî peygambere!
*Olurlanır: Kabul edilir