Dünyanın en eski mesleğinin "fahişelik" olduğu söylenir. Bana göre ikinci sırada "istihbarat" gelir; çünkü sıcak veya soğuk savaşların sonucunu çoğu zaman istihbarat belirler.

Televizyon ekranlarında arz-ı endam eden, ellerinde çubuklarıyla kendini "İstihbarat ve strateji uzmanı" ilan eden zat-ı muhteremlerin titrine bu ibarenin ne kadar kolay eklendiğine tanık oluyoruz.

Uzun uzun "istihbarat"ın sözlük anlamını yazmaya niyetim yok. Kısaca, "duyumlar, emareler, yerli-yabancı haberler"in bir araya getirilerek sağlıklı yorumlara dönüştürülmesidir istihbarat. Dedektif filmlerinde gördüğümüz gizli takip sahnelerinden fazlası değildir. Günümüzde en geçerli yöntem ise gazeteciliğin en önemli kurallarından biri olan "fikri takip"tir. Hele ki "gazeteci kisvesi" altında bol miktarda "eleman"ın bulunduğu günümüzde, bu elemanların yazıp çizdiklerini mercek altına aldığımızda, kimin neyi hedeflediğini az çok anlayabiliyoruz.

İşin kolayına kaçıp olup biteni "dış güçlere" yıkanlar, istihbarat gibi yorucu ve zahmetli işlere girmektense, adeta bir taşeron gibi "bize ulaşan bilgilere göre" deyip kestirip atıyorlar. Oysa "istihbarata karşı koyma"nın en önemli unsuru "dezenformasyon"dur. Bir başka deyişle, dünyanın en tehlikeli silahı "içinde biraz doğru olan yalan"dır.

Geçtiğimiz yazıda, "Başımıza örülecek bela" başlıklı yazımda, Taner Akçam denilen kişinin "Ortadoğu ve Türkiye'deki Kürt meselesinin çözüm yöntemlerine" dair yazısını paylaşmıştım. Akçam ile dünya görüşlerimiz asla uyuşmaz; zira Akçam, gün gelir "Taşnak kaynaklı Ermeni yorumları"nı kaleme alır, gün gelir PKK içinden kaynaklara rahatça ulaşır. Yurt dışında "himaye altında" olduğu için rahattır; bilerek ya da bilmeyerek "servis görevini" yerine getirir.

Dilerseniz önceki yazıyı yeniden okuyup Condoleezza Rice’ın "22 ülkenin sınırları değişecek" öngörüsünü hatırlayarak bu gelişmeleri bir kez daha değerlendirelim.

KRİZ YÖNETİMİ

Bazı üniversitelerde ve diğer kuruluşlarda "Uluslararası İlişkiler" ve "Siyaset Bilimi" dersleri kapsamında "Kriz Yönetimi" artık ders olarak veriliyor. Kimlerin dikkatini çekiyor, bilmiyorum. Fakat bu dersin tüm üniversitelerde, hatta liselerde bile zorunlu hale gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Devlet kuruluşlarında görev yapanlar bu eğitimi alıp sertifika sahibi olmalı; orta ve büyük ölçekli şirketlerde de aynı şekilde...

Canım memleketimdeki "vasat akıl"dan etkili kriz yönetimi beklemek ne yazık ki iyi niyetin ötesinde bir saflık olur. COVID-19 salgınında beş maskeyi dağıtamayan hükümetin, deprem ve diğer doğal felaketlerde düştüğü durumu hepimiz gördük.

En üzücü olan ise Cumhuriyet ile yaşıt olan, Cumhuriyeti kuran CHP'nin "kriz yönetimi" konusunda sınıfta kalmasıdır. Yeni nesiller yaşamasa da araştırıp öğrenmeli; yönetici sorumluluğu taşıyanlar ise İstiklal Harbi, Cumhuriyet Devrimleri, iç ayaklanmalar, II. Dünya Savaşı, dünyayı ve Türkiye’yi etkileyen ekonomik krizler, Soğuk Savaş ve sıcak çatışma dönemleri, yıkıcı-bölücü faaliyetlerin iç ve dış etkenleri, askeri ve siyasal tarih, uluslararası ilişkiler ve kumpas davaları konusunda bilgi sahibi olmalı. Kriz anlarında nasıl tavır alacaklarını, nasıl yöneteceklerini hesaplayabilmeliler.

"Yeni" sihirli bir sözcüktür. "Yeni araba, yeni ev, yeni sevgili" gibi duygusal heyecanları anlarız ama "yeni"nin gölgesine sığınıp "eski"den ya da geçmişten ders almadan ilerlemek, büyük hatalara davetiye çıkarır.

Kriz anlarında CHP’yi kurtaran çoğunlukla "yerel yönetimler" olmuştur. Ancak uluslararası ilişkilerde bir iki "Sosyalist Enternasyonal Toplantısı" dışında elle tutulur bir adım atılmamıştır. Tarih ve zaman vererek "Suriye, Mısır, Irak, Filistin’e gideceğiz" vaatlerinin hiçbiri yerine getirilememiştir. Partide ilgili ülkelerle siyasi görüşmeleri kısa sürede sağlayabilecek tecrübeli kadrolar mevcutken bu durumun değişmemesi üzücü.

Sözü fazla uzatmayalım. Dost acı söyler...

Son olarak, Esenyurt Belediye Başkanı’nın tutuklanmasından sonra kamuoyuna iddialı bir şekilde duyurulan "2 Kasım Cumartesi günü tutuklu başkan Prof. Dr. Ahmet Özer ile cezaevinde görüştükten sonra Silivri Cezaevi önünde miting yapma" vaadi ne yazık ki gerçekleşmedi. Evet, iktidar gerekli izni vermeyerek işi yokuşa sürdü. Ancak bu ihtimal göz önüne alınmalıydı. Bu küçük örnek bile "kriz yönetimi"nin önemini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.

Bu yazıdan sonra "troller" yine harekete geçip beni "CHP düşmanlığı" ile suçlayabilir. Ancak, okuduğunu anlamayanlarla muhatap olmayacağız. Nokta.