Meslektaşlarımız sözlerine ya da yazılarına başlarken "Gazetecilikte 40 yılı geride bıraktım" falan derler ya... Gülerim...
Bazı şeyler geride bırakılmaz! İnsanı ömür boyu takip eder. Dahası yakasına yapışır! Aynaya bakarcasına yüzleştirir gerçeklerle... Burnundan kıl aldırmayanlar, sütten çıkmış ak kaşık zannedenler diledikleri kadar mesleki anılarını ballandırarak anlatsalar da yaşadıkları devirdeki günahların ortakları olmaktan kurtulamayacaklar. İşin tuhaf tarafı bazı meslek örgütlerince ödüle layık bulunacak, protokol icabı ölüm günlerinde anılacaklar. "Tanrı anma günlerinin riyakarlığından korusun" duasına katılırım. Belki de bu yüzden anma günleri protokollerinden uzak dururum.
Sevgili Dostlar;
Geçtiğimiz yazıda Namık Kemal'in ünlü "Vatan yahut Silistre" eserini hatırlatmıştım. Bugün "Vatan yahut Silivri"yi ele almayı tasarlıyordum. 15 aylık ilk tutukluluğunun 13 ayını tek başına hücrede geçiren " Müyesser Yıldız" içerdeki düşüncelerini "Vatan yahut Silivri" kitabında toplamıştı. O içeride yatarken simit yiyememiştim. Hikayesi uzun...
Yeni nesil gazetecilerin tanrısı "Hazreti Google." Arşiv taraması yerine işin kolayına kaçıyorlar. Hocaları, ustaları, şefleri, müdürleri "İnternete ne yüklenirse onu görürsünüz. Zahmet buyurup arşive girin" demiyorlar. Dijitale dönen gazetecilikte bazı meslektaşlarımız "Zamanla yarışma" adına gazeteci adaylarına da kötü örnek oluyor. Ne yazık ki "Kenan Evren"i ressam zanneden" bir kitle var. "Deniz Gezmiş" futbolcu" olarak hatırlayanlar da... Ve elbette "Mars"a duble yol yaptık desek inanacak kitlemiz var" diyen damat da geçer akçe...
Adından başka "Milli yanı kalmamış" eğitim bakanlığı sabi çocuklara rivayetlerden oluşmuş müfredatı dayatırken bir de baktık ki "Cumhuriyet tarihinden Hasan Tahsin çıkarılmış!"
İslamcı siyasilerin yerinde olsam ben de çıkarırdım, Hasan Tahsin'i... Ne de olsa İzmir'de; Yunan işgaline karşı ilk kurşunu attı! 15 Mayıs 1919... İzmir Valisi Kambur İzzet Paşa, Yunan ordularını törenle karşılarken Fransa'da Sorbonne Üniversitesi mezunu Osman Nevrez, Bükreş'te İngiliz ajanlığı yapan kişiyi vurduğu için 10 yıl hapis cezası almış vatan evladı, 1916'da İstanbul'a geliyor. Hapisten sonra gazeteciliğe başlıyor. Okur-yazar oranının yüzde 2 olduğu dönemde gençleri uyandırma gayretinde. İmparatorluk zannedilen "Hasta adam"ın yoğun bakımdaki anlarda bir kıvılcım çakmanın gayreti ile İzmir'de patlatıyor tabancasını. Yunan sancağını taşıyan askerin alnından vuruyor! Mavi-Beyaz Haç işaretli bayrak-sancak düşüyor yere. O sancağı, bayrağı karşılayan kardinaller, papazlar yerlere yatıyor. Hasan Tahsin altı patlar rovalyeri ile kalan mermilerini havai fişek misali patlatarak "İstiklal ruhunu ateşliyor"...
Hasan Tahsin de 1888'de Selanik'de doğmuştur. Hatırlayan var mı? Yani Namık Kemal'in ölümünde dünyaya gelmiştir.
Mustafa Kemal'in hemşehirlisi Osman Nevrez, Namık Kemal'in işaret ettiği "Silistre"de İngiliz ajanını vururken mezun olduğu okulu ve istikbalini düşünmedi.
"Zalim olsa ne rütbe pir perva; Yine bünyad-ı zülmü biz yıkarız. Merzez-i hakke atsalarda bizi, Küre-i arz-ı patlatır çıkarız." Hadiseyi özetlemeye çalışayım...
Namık Kemal(i yargılayan padişahın giyotincileri cezayı verip Kıbrıs'a sürgün ederler. Biz gazetecilerin ruhu ile Namık Kemal; "Necip milletim, bu güzide gençlik beni sürgüne götürecek o gemiye bindirmez! "Vatan yahut Silistre" piyesinin heyecanı ile beni sürgüne göndermez! O limanda beni teslim etmezler!" düşüncesinde ısrarlıdır. Namık Kemal'i zindana alırlar. Ellerinde zincir, ayaklarında pranga, Kıbrıs'a kalkacak gemiye götürülürken, O güzel insan yol boyunca etrafına bakar... Yine de kötümser olmayalım. Günümüz iletişim teknolojisinden yoksun oldukları için çoğunluğun haberi bile yoktur...
Namık Kemal'i zincirleri ve prangaları ile beraber geminin en alt kamarasına kapatırlar. 3 gece sürer yolculuk. Magusa Limanına vardıklarında yerin üç kat dibindeki infaz hücresinde 3 yıl kalacaktır...
Devir, günümüz değil... Namık Kemal ve Vatan yahut Silistre unutulduğu gibi Balkan Bozgunu had safhadadır.
Magusa zindanlarının duvarına "Zalim olsa ne rütbe pir perva, Yine bünyed-i zulmü biz yıkarız, Merkez-i hakke atsalarda bizi; Kure-i arz-ı patlatar çıkarız..." diye seslenmişti Namık Kemal...
Yeni nesil için mealini yazayım:
"Zalimin rütbesi, yetkisi ne olursa olsun, durumdan vazife çıkarıp zulme, haksızlığa baş kaldırırız; En zalim hapishanelere tıksalar da bizi; Dibin dibine soksalar da bizi, patlatır yer yüzüne çıkarız biz" demek istiyor Namık Kemal.
O'nun "Özgür gazetecilik ödülünü" almış ve de meslek hayatımın zirvesine çıkan biri olarak sevgili meslektaşlarımı Namık Kemal'i, Hasan Tahsin'i hatırlatırken Mustafa Kemal'in yolundan ayrılmamayı yeniden ve ısrarla öneriyorum...