Türk medyası tarihimize yönelik bilgi belge düzeyindeki programların, 2000 yılı itibariyle popülerleşmeye başladığını hatırlıyorum. Türk halkı bu programlarla birlikte tarih deryamız Prof. Dr. İlber Ortaylı ile tanışıyordu. İlber Hoca, öyle bir popülariteye ulaşmıştı ki artık hangi tarihi konuda tartışma varsa kendisine ulaşılıyor, haberler o doğrultuda ilerliyordu. Hocamız, kendine özgü üslubu ile gerektiğinde moderatörü tersleyen tavırları, tarihi çarpıtmalara verdiği belgeli yanıtları ile büyük bir hayran kitlesine ulaşıyor, tarih programlarının değişmez ismi oluyordu.
Yıl: 2 Eylül 2002. Milliyet gazetesi Haber Araştırma Servisi muhabiriydim ve İlber Hocamızın tarihi eğip bükmeden anlatması karşısında kendisine büyük sevgi ve hayranlık duyuyordum. Hocamızla yapılacak bir kısa röportajın ilgi duyacağından hareketle kendisine cep telefonundan ulaştım ve görüşme isteğimi bildirdim. Hocamızın tarihe yönelik cahil sorulardan nefret ettiğini ve çok tahammülsüz olduğunu bildiğim için (O tarihte sıklıkla CNNTürk’de Taha Akyol ile program yapıyor, arada Akyol’u da terslemekten imtina etmiyordu) konumun “tarihi çarpıtmalar” olduğunu belirttim. Hocamız memnuniyetle karşıladı. Kendisiyle Galatasaray Üniversitesindeki odasında buluştuk. Daha önceden hazırladığım sorularımı peşi sıra sordum.
İlber Hoca, kısa bir giriş konuşmasıyla sorularımı yanıtlamaya başladı. Yani, hiç eğip bükmeden, ön sevişmeye girmeden direkt konuya giriş yaptı. 'Yiğitliği korumak için' tarihi yalanlar ortaya atıldığına işaret ederek, popüler Türk tarihinin menkıbe (efsane, destan) ve yalanlardan arındırılıp bilimsel bir temele dayandırılmasının zamanının geldiğine dikkat çekti. Her devletin bir resmi tarihinin olduğunu ve bunu normal karşılandığını kaydederek, "Her ülkenin gençlerine verdiği resmi bir tarih yorumu vardır. Bu kınanamaz. Ancak tarihsel olayları yanlış öğretemezsin. Buna hakkınız yoktur. Bunun için gençlerimize objektif tarih kitapları okutmalıyız" dedi.
Tarihi yalanların, o ülkenin insanlarını objektif değerlendirmeler karşısında daha da zor duruma düşüreceğini belirten Ortaylı, "Bir kral veya padişah pislikten öldü ise ölmüştür. Onu 'kahramanca savaşarak öldü' diye anlatırsanız, bu yalanınızı bir gün yüzünüze vururlar. Bu gibi olumsuzluklar ancak doğru dürüst tarih kitapları yazarak önlenir" diyordu.
Sömürge Tarihi Gibi
Prof. Dr. İlber Ortaylı bu sözleri Millî Eğitim Bakanlığına hitaben söylüyor ve tarih müfredatımızın yeniden objektif bir anlayışla yazılması çağrısında bulunuyordu. Evet, bu röportajın ve hocamızın çığlığının ardından 21 yıl geçti ve ne Millî Eğitim Bakanlığı ne de Tarih Kurumumuz harekete geçemiyordu. Prof. DR. İlber Ortaylı ile yaptığımız söyleşide sorduğum soruları ve yanıtları tekrar hatırlatıyor ve size soruyorum: Ne değişti?
Kafamda deli sorular!
Siyasilerimiz çok mu çapsız-kalibresizdi?
Yoksa biz sömürge, Milli Eğitim Bakanlarımız sömürge valileri miydi?
Ortaylı'nın, Türk halkının yanlış bilgilendirildiği tarihsel olaylara 21 yıl önce verdiği yanıtlar şöyle:
Katerina-Baltacı Mehmet olayı:
"Katerina'nın Baltacı Mehmet'in otağına gelip mücevherlerle kendini sunduğu söylenmektedir. Bu genelin hoşuna giden bir efsane. Oysa kayıtlarda böyle bir şey yok. Birtakım hocalar çocuklara bu tür rezaletleri anlatıyor. Böyle tarihçilik olmaz."
Hezarfen Çelebi uçtu mu?
"Hezarfen'in Galata'dan uçuşu Evliya Çelebi'ye dayanan bir hikâyedir. Türk Hava Kurumu da bu olayı şişirdi. Tarihsel dokümanlarda böyle bir olay ve kişi yok."
Ulubatlı Hasan var mıydı?
"Ulubatlı Hasan hikâyesini yazanlar, son devir Bizans-Osmanlı tarihçileridir. Sancağı diken biri var mutlaka. Ama bu Ulubatlı değil. Kayıtlarda Ulubatlı Hasan yok."
Akdeniz Türk gölü müydü?
"Hayır. Akdeniz'de Sicilya ve Malta gibi çok önemli üsler var. Ayrıca 'yedi adalar' dediğimiz İyon Adaları da elimizde değildi. Girit ve Malta varken, Akdeniz'den Türk Gölü diye bahsetmemiz zor."
Fatih Sultan Mehmet'in annesi Sırp mıydı?
"Fatih'in annesi Türk'tür. Bir de Sırp analığı vardır."
Fatih Ayasofya'ya atla girdi mi?
"Niye atla girsin? Koridor bölümüne törensel anlamda girmiş olabilir. Bizans imparatorları da bunu yapardı. Mabede atla girdiği doğru değildir. Haçlıların İstanbul'a yaptığı işgalle fetih, birbirine çok karıştırılıyor."
Fatih Ayasofya'yı satın aldı mı?
"Yok öyle bir şey. Şehrin en büyük mabedi, fetih hakkıdır. Camiye çevrilir. Ayasofya, yeryüzünün en büyük, en parlak, en şöhretli mabediydi. Fatih, istese adını Fethiye Camii yapabilirdi, yapmadı."
Bizans isminde devlet var mıydı?
"Bizans sonradan uydurma bir isimdir. Bizans, Doğu Roma da değildir. Bizans dedikleri Roma'nın ta kendisidir. Bazı tarihçiler, Avrupa'daki Roma Germen İmparatorluğu'nu Roma olarak yorumluyor, öbürünü, Bizans diye bize iteleyip kakalamaya kalktılar."
Hürrem Sultan sarayın hâkimi miydi?
"Hürrem, sarayın hâkimi değil. Padişahın üzerinde ne derece etkisi var bilinmez. Şehzade Mustafa'nın katledilmesinde Hürrem'in ne katkısı var, Rüstem Paşa gelişmeleri ne derecede abartarak padişaha naklediyor, bunların tespiti çok zor."
Piri Reis haritası var mı?
"Piri Reis'in haritasının kaybolan bir Colombus haritasının kopyası olduğu söyleniyor. Türkler, Amerika kıyılarına gitmedi. Colomb da oranın bir kıta olduğunu bilemedi ama bir harita çıkardı. Bahsedilen harita, bir Piri Reis çalışmasıdır ama, kaynağı hakkındaki tartışmalar teori halindedir. Bu konuda hiçbir şey diyemeyiz. Erich von Daniken de, bu haritayı uzaylıların yaptığını iddia ediyor."
Depremde yıkılan Ayasofya'nın oturtulamayan kubbesi için Hz. Muhammed'in dualar okuyarak hazırladığı harcı gönderdiği ve onarımın böyle yapılabildiği söyleniyor, doğru mu?
"Bunu kimin uydurduğunu ben de bilmiyorum. Menkıbe."
Çemberlitaş'ın altında kutsal emanetler yattığı söyleniyor?
"İnananı çok olan bir menkıbe.
"Süleymaniye'nin harcına Şah'ın mücevherleri karıldı mı?
"Bunlar yarı menkıbe şeyler."