Devlet kurucumuz büyük devrimci Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ünlü “Söylev/Nutuk”una, bu yazımın başlığı olan sözlerle başlar. Ve sonra o günkü çökmüş Türkiye’nin durumunu özetler.

Bir de gelin bugünkü Türkiye’ye bakalım: Gördüğüm en önemli olay, Yunan Ordusu’nun İzmir’e çıkışından daha tehlikeli bir istila/işgal hareketiyle karşı karşıya kaldığımızdır. Suriye’den, Afganistan’dan, Pakistan’dan, hatta Afrika’dan milyonlarca insan sınırlarımızı çiğneyerek ülkemize giriyor. “Sınır namustur!” diyen görevliler bu istilayı seyrediyorlar. Şimdi de Filistin/Gazze’den insan taşımaya başladılar.

BİLİNÇLİ İSTİLA PLANI
Türkiye’de yaşayan ve kendisini Türk olarak tanımlayan kurucu kimlik, AKP’nin işine gelmiyor. Çünkü bu kimlik yüzde 85 ölçüsünde Atatürk’e bağlı. Kürt, Çerkez, Arnavut, Boşnak vb. alt kimlikten yurttaşlarımız da büyük oranda laik çizgideler. Bu kimliği AKP şimdiye kadar din ile, inşaat rantı ile kandırarak oylarını aldı. Ama yavaş yavaş Erdoğan’ın yüzündeki boya siliniyor; halk onun asıl niyetini anlıyor. AKP’nin oy oranları düşüyor. Bu yüzden Erdoğan’ın yeni seçmen kitlesine ihtiyacı var. Bu nedenle sınırları açtırıyor; üç bin kilometre ötelerden bile İstanbul’a göçmen taşıyor.

Bu gelenlerin yüzde 99’u AKP’ye köle gibi bağlı, Orta Çağ zihniyetli tiplerdir: Tümü laik ve çağdaş yaşam biçimine karşıdır. Din üstünden militanlaştırılmışlardır. İnsan katletmeyi de bir cihat, yani dine hizmet savaşı olarak benimserler.

Hele bir de böyle Türklerin çoğundan daha fazla haklara sahipseler; AKP’yi başta tutmak için her türlü kötülüğü yapmaya hazırdırlar. Çünkü bunların kafaları, iki Türk askerini kafese kapatıp cayır cayır yakan IŞİD zihniyeti ile doludur.

YOKSULLAŞTIRMA DA PLAN GEREĞİ
Gelin görün ki Türkiye’nin asıl sahipleri öyle bir yoksulluk içine itilmişlerdir ki onlar bu tehlikeyi düşünecek durumdan uzaklaştırılmışlardır. Bir lokma ekmeğe muhtaç kılınan milyonlar,  ülkenin göçmen denilen militanlara işgal ettirildiğini, ekmeğinin bunlar tarafından çalındığını sorun olarak göremez durumdalar.

Halk tabakalarının derin yoksulluk içine itilerek sığınmacı işgalinin konuşulamaz duruma getirilmesi,  AKP Lideri Erdoğan’ın bilinçli politikasıdır. Buna bir de din kardeşliği gerekçesi eklenmekte ve sıradan Müslümanların tepkisi baskı altına alınmaktadır.

İDEOLOJİK MÜCADELE ŞART
Türkiye’yi yabancı ordular istila edemez. Bu ülkeyi ancak AKP’nin yaptığı gibi içeriden fethetmek mümkündür. Onu da din kardeşliği/İslam dayanışması kılıfına sararak yapabilirsiniz.

Önce Güney sınırlarımız işgal ettirildi. Bunlar içerilere yayılarak ülkeyi istila ettiler. Şimdi Türkler kendi vatanlarında ikinci sınıf insan konumundadır.

Bu işgal ve istila planına karşı siyasi mücadele yetmez; ideolojik mücadele şarttır.

Bu savaşımın temel ilkesi de din kardeşliği yerine ulus/millet kardeşliğinin yerleştirilmesidir.

Türk milleti denildiğinde, cumhuriyeti kuranlar çok devrimci bir ilke benimsemiştir. 1923’te hazırlanıp 1924’te kabul edilen 1924 Anayasası’nın 88. Maddesi, “Dinine ve ırkına bakılmadan Türkiye’de yaşayan herkese Türk denir.” biçimindedir.

Bu tanım etnik kimliği, dini, mezhebi ne olursa olsun bütün vatandaşları tek üst kimlik (Türklük) çatısı altında eşit bireyler olarak görmektedir.

İşte Erdoğan rejimi, bu laik yaklaşıma savaş açarak Türk milletini bir din (İslam) ve daha da ötesi bir mezhep (Sünnilik) üstünden şekillendirmektedir. Erdoğan; daha da öteye giderek “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok.” demiştir.

Böylece de şeriat adına bu çağda kelle kesen Taliban inancında kendi inancına ters bir yön olmadığını söyleyebilmiştir. Ülkemizin istila edilmesinin ideolojik kaynağı da burasıdır.

TEK PARTİ VAR
İşte bu yeni işgal ve istila planına yakın zamana kadar karşı çıkan parti yoktu. CHP yönetimi, “Aman bizi din düşmanı göstermesinler!” diyerek ülkenin Afganistanlaştırılmasına ses çıkartmıyordu. Laikliği çiğneyen Erdoğan’a destek oluyor, 1930’ların devrimci yönetimini kötülüyordu.

MHP zaten bu Arapçı-İslamcı politikanın bastonu haline gelmiş Türk düşmanı AKP’ye teslim olmuştu. İYİ Parti Türk-İslamcı anlayışta yürüyor; Müslümanlığı kimseye bırakmayarak gericilik yarışında başa güreşiyordu.

Yeni kurulan ve bu yerleşimcilere karşı çıkan Zafer Partisi, MHP’den bile daha gerici bir Türk-İslam politikası izliyordu. Parti başkanı Ümit Özdağ, Sünni mezhepçiliği Türkçülük gibi göstermeye çabalıyordu. Türk dilini, kültürünü, inancını binlerce yıldır ayakta tutan Alevileri tehlike olarak görüyordu. Bu haliyle de Erdoğan’ın dinci faşist politikasına dolaylı yoldan omuz veriyordu.

Sadece Ata Parti, AKP’ye karşı, AKP’nin temel dayanağı olan siyasal İslamcı politikaya karşı cepheden ve açık bir karşı koyuşla ortaya çıktı. Türkiye’nin İslam üstünden Orta Çağ’a iteklenmesine karşı çıktı.

Bunun ayrıntısını da sonraki yazımızda anlatalım.