Hoşçakal Ülkü!..

Çocukluk, gençlik aşkım... Seni ne de çok sevmiştim... Şimdileri sağ kolumda kalan çiçek aşısı izi... Rüyalarımın platonik sevgilisi... Hayırsız bir kişiyle evlenip, çoluk-çocuğa karışamadan sessizliğe bürünüp, bir apartmanın kapıcı dairesine sağınmışsın...
Kavlimiz böyle değildi...
Daha Tanrı Dağlarına çıkacaktık. Kılıç çatıp ,diz vuracaktık aksakallılar meclisinde. Kurultayda andımız vardı... Yeminimiz... Balballara kazıdığımız sözlerimiz...
Hani "Gök girip, kızıl çıkacaktı!.."
Kara Kaan teslim olsa da son damla kana kadara vuruşma sözümüze ne oldu?
Aşkolsun Ülkü!..
Aç koynunu kuş konsun artık.
Hesap sormaktan; hesap veremez hale düştükten sonra bana da "Baş ol" demekten başka yol bırakmadın!..
"Ülkü denen nazlı gelin, Kara Kaanın kapatması olmuşsa... Erdemli çerilere de obayı terk etmek ve yeniden "Başkaldırmak" vazifesi yüklenmiştir...
Yüreğimdeki derin sızıya rağmen "Karşı devrim aparatlarına karşı inadına "Atatürk Devrimleri" kervanına katılıyorum...
Aşkımız yıpranmıştı zaten... Sen, sen olmaktan çıkmıştın...
Senin olsun günahkar ikballer... İşbirlikçilik ve suskunluk... Adını "Yancı, halayık, yanaşma" olarak değiştireydin keşke...
Hoşçakal Ülkü!..
Hayatımdan sildim seni... Bir dönem seninle anılmaktan bile utanır hale geldiğim için kendimi de affetmeyeceğim...
Çek git hayatımdan Ülkü... Boşadım seni...
Not: Sevgiliye mektuplar devam edecek...