İstanbul Valiliği’nin Gülhane Parkı’na bakan kapısı; Bab-ı Âli denilen yönetim merkezinin kapısıdır. Bugün İstanbul Valiliği’nin bulunduğu yere Osmanlı Devleti zamanında “Sadr-ı Âli” deniliyordu. Çünkü burada bulunan sadr-ı azamlar; padişahın mutlak vekili olarak; imparatorluğu yönetiyorlardı. Son yüzyılında ise buraya Bab-ı Âli denilmeye başlanmıştı.
Bugün Topkapı Sarayı denilen merkez (Saray-ı Hümayun veya Saray-ı Âmire) devletin bir numaralı yönetim yeri; Sadr-ı Âli ise iki numaralı ama eylemsel olarak bir numaralı nokta idi.
Yolunuz düşer ise; saraya bakan şimdiki vilayet kapısının kaşına bir bakın.
Orada, sağ ve sol kaşlarda birbirinin aynısı iki sembol göreceksiniz. Bu semboller; bir hilal ile onun içinde bulunan dallı bir yuvarlaktan oluşmaktadır.
Bunlar; en eski Türk devletlerinden başlayarak kullanılan Osmanlı Devleti’nin de son yüzyılında yeniden sembol yaptığı “Kün-Ay” (Gün-Ay/Güneş ve Ay) piktogramıdır.
Güneş ile ayın iç içe geçtiği bu semboller; Türklerin devlet sembolü olduğu kadar inanç ve kültür alanındaki en eski ve en devamlı sembolleridir.
Kün-Ay piktogramı ile ilgili olarak Prof. Emel Esin; gerçekten de çok dikkate değer; çok ayrıntılı ve orijinal bilgiler vermektedir. Bu konunun ayrıntılarını merak edenler; Prof. Esin’in “Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu” ve yine “Orta Asya’dan Osmanlıya Türk Sanatında İkonografik Motifler” isimli eserlerine (Kabalcı Yayınları’ndan çıktılar) bakabilirler.
EVREN ALGISI
Kün; yani Gün; hem Güneş’i hem de onunla özdeş sayılan Kün Tengri’yi temsil ediyor. Bu; yuvarlak, dallı bir sembol olarak çiziliyor. Dallar; ok biçiminde gösteriliyor. Rengi de kızıl. Yön olarak güneyi işaret ediyor. Gün, siyasal olarak da hakanların (padişahların) simgesi.
Ay ise; bildiğimiz hilal biçiminde gösterildiği gibi kimi zaman soğuk/beyaz yuvarlak olarak da çiziliyor. Yön ölerek kuzeyi, makam olarak da hakanın eşini gösterdiği gibi veziri de işaret ediyor.
İnanç olarak; Kün Tengri (Tanrı) yeryüzü, gök ve gökyüzünü anlatıyor. Aslında Gök Tanrı denilen eski Türk Tanrısı da budur. Ay ise yeraltını temsil ediyor. İkisi birden bütün evrenin sembolü oluyor. Böylece; Kün-Ay sembolü; siyasal olarak Türk kağanlarının dünya egemenliğinin de simgesine dönüşüyor.
Kün- Ay piktogramının Batı kaynaklı olduğunu ileri sürenler olmasına karşın; bu kadar ayrıntılı biçimde yorumlanarak devletin ve kültür hayatının bir parçası haline getirilmesi Türkler arasında doruğa çıkmış gözüküyor. Ayrıca; Yunan veya Batı etkisinden çok önce Kün-Ay sembolü egemenlik/devlet sembolü olarak Türklerde kullanılıyor.
Kuzey Çin’deki Türklerin atası sayılan kavimlerden olan Chou halkı (MÖ 1050- 249) bu “Kün-Ay”ı, çok açık biçimde devlet ve evren sembolü olarak kullanıyor. Chou’lardan sonra Doğu Türkistan’dan Orta Asya’ya; oradan da Anadolu’ya kadar bu sembol Türkler tarafından taşınıyor. Prof. Esin bütün bu süreci bölge bölge özetliyor.
Güneş; ışıkları benzetilerek aynı zamanda kargı (mızrak) veya ok biçiminde sembolize ediliyor. Çok dallı yıldız görüntüsü buradan kaynaklanıyor. Ay ise yay biçiminde gösteriliyor. Orhun Alfabesinde yay, “ya” veya “ay” sesini karşılıyor.
Böylece “ok ve yay”; “güneş-ay” sembolünü karşılayacak biçimde yorumlanıyor¸ kullanılıyor.
Güneşin simgeleştirilerek zamanla yonca biçiminde çizildiği görülüyor. Ay ise gül biçiminde (lotus) gösteriliyor. Bu semboller Anadolu’da Selçuklulardan Osmanlılara aktarılıyor.
Türk mezarlıklarında Güneş’in sembolü olarak yoncanın kullanıldığını hemen hemen her yerde görmek mümkündür. Niksar’da Danişment Gazi türbesinin çevresindeki eski mezarlıkta yonca işlenmiş mezar taşları bu eski inanca yapılan göndermelerdir. Bugün de Türkiye’nin pek çok yerinde mezar taşlarının başı; Güneş biçiminde yaptırılmaktadır. Bu inanış; İslam öncesinde ölen kişinin ruhunun kuş biçimine girerek Gök (Güneş) Tanrı’ya yükseldiği inancının bilinç altında devam ettirilmesidir.
YILDIZ NEREDEN ÇIKTI?
Üç bin yıllık bilinen geçmişi saptanmış olan Gün-Ay sembolü; bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağında da yaşatılmaktadır. Hilal ay olduğu gibi kullanılırken; gün/güneş sembolü daha da sadeleştirilerek yıldız biçimine getirilmiştir.
Türklerde yıldızın kaynağı Gün/Güneş’tir. Bu çok dallı yıldız, bir zaman sonra altı dallı yıldız biçimine gelerek sadeleştirilmiştir. Asya Türk coğrafyasında da karşımıza çıkan ve bugün Davut Yıldızı denilen yıldızın Yahudilere özgü olduğunu sanmak yanıltıcıdır. Türkler; beş dallı yıldızdan önce bunu da kullanmışlardır.
Anadolu’da kurulan ilk Türk devleti olan Danişmendlilerin ilk merkezi Niksar’dır. Burada; devletin kurucusu Melik Danişmend Gazi’nin türbesi de bulunmaktadır. Bu türbe çevresinde oluşan mezarlıktaki mezar taşları “Kün-Ay” piktogramının İslamlaşma sürecinde de kullanıldığını gösteriyor. Niksar’da bu ilk Türk mezarlığında bol bol Güneş sembollü mezar taşları bulunuyor. Güneş sembolü olarak yonca biçimini ve altı dallı yıldızları görmekteyiz. Bu yıldızların Yahudilere ait olduğunu zanneden bazı cahiller bu mezar taşlarını yok etmişler. Yine Toros Dağları’nın tepesindeki Tekke Köyü’nde Yörüklerin atası Abdal Musa dergâhının özgün kapısının kaşında da Güneş ve 6 dallı yıldız arması yer alıyor. Bu sembolü Türkiye’nin her yerindeki eski çeşmelerde, kimi camilerde bulmak bugün de mümkündür.
Kısacası; Türkler bütün kalıcı yapılarında bu Kün-Ay damgasını işlemişler; böylece yeryüzünü ve göğü temsil eden Kün Tanrı’ya yer altını temsil eden Ay Tanrı’ya (Erklik -Güçlü- Han) saygılarını sunmuşlardır.
Balkanlardaki Türk mezarlıklarında bile Kün-Ay sembolünü bolca görebilirsiniz.
YAVUZUN SANCAĞINDA
Kün-Ay; 3000 sene öncesinden bugüne taşındıysa; bunun Türk devletlerinde egemenlik ve kut/kutsallık ifade etmesi başlıca etken olmuştur. Tapınaklarını bununla süsleyen, yapıların çatısına Kün-Ay yerleştiren İslam öncesi Türkleri; paralarında da sembol olarak Kün-Ay kullanmışlardır.
Osmanlı araştırmalarında; devlet sembolü olan Kün-Ay sembolü üzerinde ciddi biçimde durulmadı. Bu konuda yapılan yayınlar çok dar alanda kaldı.
Prof. Halil İnalcık, Devlet-Âliyye’de (İş bankası Yayınları; 2. Cilt, s. 155) Osmanlı hükümdarlık sembollerini sayarken “eşya ve binalarda güneş ve ay motifi”nden de söz eder.
Yavuz Sultan Selim’in sancağına çizili olan bugünkü bayrak motifimiz de elbette ki Kün-Ay’dan ibaretti. Ve Milattan Önceki Kuşan Türklerinin paralarında görülen Kün- Ay’ın hemen hemen aynısı idi.
3. Selim; Yeni Çeri Ordusu’nu kaldırma çalışmaları içerisinde, Nizam-ı Cedid ordusunu da oluşturdu. Bu ordunun kullandığı mavi cepkenin üstünde “gül-güneş” armaları vardı.
Gül; aynı zamanda ayın açılmış halini sembolize ediyordu. Yani; Nizam-ı Cedid; armasıyla Kün-Ay sembolüne dönüşü de dile getiriyordu.
Osmanlı edebiyatına Kün-Ay kavramının yansıdığının pek bol örneklerini divan şiirinde kolayca bulmaktayız. Eski şiirimizin bu anlamda taranması bize zengin malzeme verecektir.
TOP KAPISI SARAYI
Kün-ay sembolünün Osmanlı hükümdarlık arması olduğunun en açık kanıtlarından birisi de bu sembolün hem birleşik olarak hem de ayrı olarak Top Kapısı/Topkapı Sarayı (Saray-ı Hümayun veya Saray-ı Âmire) içinde bol bol kullanılmış olmasıdır.
Bilindiği gibi “sultan”ın (padişah) özel avlusu sayılan 3. Avlu’ya Babüssaade Kapısı’ndan girilir. Bu kapıdan öteye devlet görevlileri geçemez. Ancak kapının iç tarafındaki Arz Odası’nda çok önemli olaylar olmuş ise sultan, devlet adamlarını kabul edebilir.
İşte bu saltanat kapısının üstünde arma olarak altın bir “Gün-Ay” bulunmaktadır.
Bu arma pek çok eşyada karşımıza çıkar. Öyle ki Sakal-ı Şerif’in tepeliğinde bile ay formu vardır. Aynı şeyi 3. Ahmet Çeşmesi’nin tepeliğinde de görebilirsiniz. Köşklerin kapılarında da güneş biçimli süslemeler çok bol kullanılmıştır. Bir örneği Mukaddes Emanetler Dairesi’nin kapısıdır. Yine Kubbealtı’nın tavanı ile saltanat kapısı olan Babüssaade’nin tavanı da Güneş biçimli süslerle örülmüştür. Bu süslemeyi Sancak-ı Şerif muhafaza kabında gördüğümüz gibi pencere biçimlerinden leğen süslerine kadar pek çok eşyada bulabilmekteyiz. Beş dallı yıldızın bol bol süslemede kullanıldığı da görülüyor.
19. Yüzyıl’ın başlarından itibaren padişah portelerinde, “Kün-Ay” sembolünün “devlet” arması olarak biraz da abartılı biçimde kullanıldığı açıkça görülüyor. Kün-Ay piktogramı değişik biçimlerde padişah elbiselerine de işlenmiştir. Böylece bunların kutsallığının sultanı koruması amaçlanmıştır.
Güneşin sembolü olan yonca biçiminin Top Kapısı Sarayı da dahil olmak üzere pek çok yerde binaların kaşında veya kapısında süsleme olarak kullanıldığı da bol görülüyor.
AY ALİ, GÜN MUHAMMET
Kün-Ay sembolünün eski Türk dünyasının inanç âlemini de oluşturduğu ortadadır. Yer üstü Tanrısı Gök Tanrı ile yer altı dünyasının Ay Tanrı’sı; kut sembolleri olarak toplumun derinlerine kök salmışlardı. Bu eski Türk inancı, İslam çemberine geçildikten sonra da yaşatıldı. Türk gelenek ve kültürünü kuvvetle yaşatan Türk Aleviler; Kün-Ay inancını; Muhammet-Ali birlikteliği haline dönüştürerek sürdürdüler.
Gün Tanrı’nın yerine Muhammet getirildi; Ay Tanrı ise Ali olarak tasarlandı. Böylece Alevilikteki Muhammet-Ali inancı oluştu. Tıpkı Gün-Ay ikilisinin evren tekilini oluşturduğu inancı gibi; Türk Aleviliğinde de Muhammet ile Ali, tek varlık kabul edilmiştir. Bu kavram Alevi-Bektaşi edebiyatında deyişlerle, naatlarla pek geniş biçimde anlatılmıştır.
Literatürde bu tek varlık /evren; “Muhammet-Ali” olarak adlandırılmaktadır.
Arkeolojik eserler, tarihsel belgeler ile Alevi halk inancı gösteriyor ki Kün-Ay sembolü, Türk kimliğini anlatan en eski semboldür.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin ve öbür Türk devletlerinin bayraklarında bu semboller bir biçimde yer almaktadır.
Türk devletlerinin temel sembolü bu olmakla birlikte Gök Türkler döneminde mavi bez üstünde Bozkurt sembolü de bayrak olarak kullanılmıştı. Ama bugün MHP’nin sembolü olan üç hilalli bayrak Türk bayrağı olarak kullanılmadı.