Merhaba sevgili okurlarım,

Günümüzde Türkiye’de yayınlanan birçok televizyon dizisi, yalnızca eğlence amacıyla tüketilen yapımlar olmaktan çıkmış; gençlerin bilinç dünyasını şekillendiren, toplumsal değerleri aşındıran ve düşünsel çöküşü hızlandıran bir “zihinsel işgal” aracına dönüşmüştür. Özellikle son yıllarda artan mafya, şiddet ve çok eşlilik temalı yapımlar, bir toplumun hem ahlaki hem entelektüel temellerini sarsmakta, genç nesli üretmekten ve sorgulamaktan uzak, edilgen bir izleyici kitlesine dönüştürmektedir.

ÇOK EŞLİLİK VE ALDATMA: MEŞRULAŞTIRILAN ÇÖKÜŞ 

Dizilerde işlenen çok eşlilik ve sürekli aldatma temaları, ahlaki yozlaşmayı romantize eden bir biçimde sunulmaktadır. Erkek karakterler aynı anda birden fazla kadını “sevmekle” övünürken, kadınlar ise bu durumu ya kabullenmek zorunda kalır ya da rekabet içinde tüketilir. Bu kurgular, sadece gerçek dışı değil, aynı zamanda tehlikelidir. Çünkü şu mesajı verir: Sadakat bir seçenek, ihanet ise insan doğasının doğal bir parçasıdır.

Oysa bu durum, gerçek hayatta güven ilişkilerini zedeler, evlilik ve beraberlik kavramlarını değersizleştirir. Gençler ilişkilerde sadakati bir erdem değil, bir zayıflık gibi algılamaya başlar. Bu da, duygusal bağların yüzeysel ve geçici yaşanmasına, bireylerin birbirine güven duymayan, yalnızlaşmış bireyler haline gelmesine neden olur.

ŞİDDET VE AHLAKSIZLIK: EKRANDAN ZİHNE

Bu dizilerde öne çıkan üç şey vardır:

1. Şiddet bir çözüm yoludur.
2. Çok eşlilik doğaldır, kadınlar bunu ya kabul eder ya da sessizce çeker.
3. Zenginlik ve güç uğruna her yol mubahtır.

Böyle bir içerik düzeni; gençlere kitap değil, silah; düşünce değil, entrika; sevgi değil, sahip olma dürtüsü aşılamaktadır. Bir gencin örnek aldığı karakter, genelde mafya babasıdır ya da zengin ama ahlaksız bir erkektir. Bu, bir toplumsal modelin çürümüş halidir.

ZİHİNSEL UYUŞUKLUK VE İTAATKÂR GENÇLİK 

Devam eden bu içerik bombardımanı, gençleri sorgulamayan, hayal kurmayan, üretmeyen bireyler haline getirir. Her şeyin kolayca çözüldüğü, her ihanetin sonunda “aşk kazandı” denilerek meşrulaştırıldığı bu yapımlar; gençlere sabrı, çalışmayı, düşünmeyi değil, kısa yoldan mutluluğu ve gücü vaadeder. Bu bir tuzaktır. Çünkü düşünen genç, soru sorar; soru soran genç sistemin doğasını keşfeder ve dönüşüm başlar. Ama izleyen genç sadece taklit eder.

TOPLUMSAL YOZLAŞMANIN GÖRSEL ROMANI 

Çok eşlilik, şiddet, çıkar ilişkileri ve yozlaşmış ilişkilerin diziler aracılığıyla olağanlaştırılması, toplumu adım adım ahlaki ve kültürel çöküşe sürüklemektedir. Bu dizilerde sevgi yoktur, çıkar vardır; sadakat yoktur, güç ilişkisi vardır; değer yoktur, tüketim vardır. Ve en kötüsü, bu çürümüşlük genç beyinlere "yaşam tarzı" olarak sunulmaktadır.

SONUÇ

Türkiye’de diziler sadece eğlence değil, aynı zamanda bir kültürel işgaldir. Gençliği tüketen, düşünen birey yerine itaat eden, özdeşleşen, edilgen bir zihin yaratmayı hedefleyen bu içerikler; sadece televizyon ekranlarını değil, bir neslin geleceğini karartmaktadır. Bu nedenle dizilere değil, bilince yatırım yapmanın zamanı çoktan gelmiştir.

Haftaya görüşmek dileğiyle sağlıcakla kalın.