Bugün bir kez daha kendimize sormalıyız: İktidar, halkın iradesinin mi tezahürüdür, yoksa hafızasızlığımızın inşa ettiği bir kalenin duvarları mı?

Seçim takvimi açıklandığında heyecanla televizyonları açar, sosyal medyada sloganlar paylaşır, meydanlarda sesimiz kısılana kadar bağırırız. Ama sonra? Sonra bir sessizlik çöker. Dosyalar rafa kalkar, vaatler hafızalardan silinir ve iktidar, bir kez daha alışkanlıkların güvenli limanına döner.

İktidar, sadece yönetme sanatı değildir. Aynı zamanda hatırlatma sanatıdır. Unuttuklarımızı, görmezden geldiklerimizi, kabullendiklerimizi... Bugün enflasyonun boğduğu sofralarda oturan milyonlar, gençliğini yurtdışı hayallerine bağlayan Z kuşağı, hâlâ adaletin yerini bulamadığı mahkeme salonlarında bekleyen insanlar... Bunlar sadece istatistik değil. Bunlar, iktidarın gerçek karnesi.

Ama çarpıcı olan şu: Tüm bu tabloya rağmen iktidar, halkın gözünde hâlâ "istikrar" demek olabiliyor. Neden? Çünkü korku, belirsizlikten daha güçlü bir silahtır. “Ya onlardan daha kötüsü gelirse?” sorusu, değişimi felç eden en büyük sorudur.

Medya bir aynadır; ama kırık. Gerçekleri değil, yansıtılmak isteneni gösterir. Ve bu aynadan her gün halka pompalanan başarı hikâyeleri, istatistik makyajları, dış mihrak senaryoları, iktidarın ömrünü uzatan en etkili kozlardır.

Peki, çözüm nedir? Belki de ilk adım, hafızayı tazelemek. Unutmamak. Her seçimde, her kriz anında, her "bu da geçer" dediğimizde geriye dönüp gerçekten neyin geçtiğine bakmak. Çünkü iktidarı değiştirmekten önce, algılarımızı değiştirmeliyiz.

Haftaya görüşmek dileğiyle sağlıcakla kalın

Unutma: Gerçek iktidar, hatırlayanların elindedir.