Ay’a gidiş oldum olası bilimselden çok bir siyasi düşünce.
2009’un Ay’ın kuzey kutbunda suyun var olabileceği hipotezi 2020’de ABD’de yeniden ele alındı. 2017’de Ay’ın çevresinde uzay istasyonu kurmak, burada konaklayacak gemilere bakım, ekip değişimi sağlayarak misyonları Ay’ın yüzeyine indirmek oradan Mars gezegenine göndermek Amerika başkanlarının hırslı düşünceleri…
Uzun Soğuk Savaş… Anımsayalım: 1958’de Sovyetler Birliğinin ABD’ye karşı başlattığı Ay üzerinden güç gösterisi… 1959’da Sovyet Luna 3 Ay’ın görünmeyen yüzüne ait ilk fotoğrafları getirene kadar birçok başarısız girişimde… 1964-65 sürecinde gene başarısızlıklar sonra ABD’nin Ranger’larla elde ettiği Ay’ın yüzeyini gösteren 17.114 fotoğraf … Nihayet Sovyet Luna 9’un 1966’da Ay’a inişi…1968’de ABD’nin içinde 3 astronotla araç gönderişi. Ama ancak 1969’da Apollo 11’in astronotları Armstrong ve Aldrin ilk kez Ay’ın yüzeyine ayak basabilenler … Sonra iki tarafta gene başarısızlıklar… 1970’te Sovyet Luna 16 Ay’ın yüzeyinden aldığı 101gr. eşantiyonu Dünya’ya ulaştırıyor… 1990’da Japonya sonra 2003’te Avrupa katılıyor… Ardından 2007’de Çin 2008’de Hindistan… Çin 2018’de Chang’e 4’ü Ay’ın görünmeyen yüzüne indirmeyi başarıyor… İsrail’in 2019’daki ilk girişimi başarısız. Çin’in eşantiyon toplama misyonu 2020’de sürmüş.
DÜNYA YARIM ASIRDAN FAZLADIR AY'A GİTMEYİ DENİYOR
Ay’ın keşfi başarılı başarısız girişimlerle dolu ve yarım asırdır sürmekte. Türkiye de gidecek… de… Neye dayanarak?.. Nasıl?.. Ne zaman?.. Milleti gördük milyarlarca dolar yatırım yapmışlar zamana, araçlara, bilgiyi yaratan ve uygulayan beyinlere… Ülkemizde bu beyinlerden kalan var mı mesela «Apollo 11’in yazılımını geliştiren Türk mühendis Arsev Eraslan» gibi bir beyin?.. Belki var da söylemiyorlar, tanımıyoruz. Belki yok; eğitim çevremde, böylesi insanların anıldığını duymadım, medyada yer verildiğini gördüm diyemem.
Ansızın Ay’a gideceğimizin ilanını duyunca, bir Türkiye Uzay Ajansının çoktan kurulduğunu da öğrenince vatandaş olarak kafamda öyle çok soru oluştu ki… Ben mi paradokstayım acaba?.. Ne gördüklerim ne duyduklarım ne okuduklarım hedefimize derman olacak gibi.
Mesela kanallarda uzaylıların Müslüman olup olmadıkları, Ay’daki madenlerin Türkiye ekonomisine kazandırılması, ülkemizdeki demokrasi fazlalığı, NASA’ya roket motoru satıp satamayacağımız tartışılıyor. Beypazarı ilçesinin girişe havuç simgesini yakıştırdığı gibi devletimizin yüksek kademeleri Rize havaalanına çay bardağı şeklinde kule yakıştırıyor. Meselelerin neresinde durduğumuzu ben mi anlayamıyorum?..
On yıllardır ülkemiz göğsü kabararak yetiştirdiği vatan evladını şehit veriyor. Yüksek muhalefetin yüksek temsilcileri muhalefet yapmak için sivil darbeden başka malzeme bulamadığı gibi laikliğin gideceğinden de endişeli olmadığından T. C. Anayasasının değiştirilmesinden rahatsız olmuyor. Popülistlere gelince parti kurarak ülkeyi kurtaracaklarına söz verirken hâlâ basit düzeyde hesaplaşma, sataşma söylemindeler. Beri yandan dalgalarla gelen Covid 19’un türevleri binlerle insanı alıp götürüyormuş, eğitim ve öğretim derin yara almış, öğrenciler tutuklanıp çıplak soruşturuluyormuş, halk her sabah kaygı içinde yeni kaygılarla uyanıyormuş umurlarında mı?..
Düşünüyorum da Ay’a gidişimiz epey zorlu olup, kamunun başına epey pahalıya patlayacak. Türkiye Uzay Ajansının bütçesi 5,4 milyon dolar, yalnızca bir astronot giysisinin maliyeti 12 milyon dolar gerektiriyormuş. Hadi kanalı ödedik diyelim bunun altından nasıl kalkarız?..
MEĞER BİZİM DE UZAY PROGRAMIMIZ VARMIŞ
Şimdiye dek vardı da neden bilmiyorduk?.. Üstelik tek "önemli eksiğimiz fırlatma konusu" kalmış. 2023 yılının sonlarında ateşlenecek "milli hibrid roketimizle Ay'a ulaşarak sert iniş gerçekleştirecek"mişiz. İyi de dünyada 1950’lilerden beri süren Ay’ın keşfi Türkiye için nasıl bu denli kısa zamanda çözülecek?.. Dua mı edeceğiz?..
Gene de hedefler arasında en çok aklıma yatan; Türkiye’nin bir başka ülkede - muazzam kamu harcamaları pahasına - uzay limanı işletmeciliğini ihaleyle alabileceği. 16. Yüzyılda başlayıp Birinci Dünya Savaşına kadar süren sömürgeci ülkelerin; mesela Fransa’nın, İngiltere’nin, Hollanda’nın kolonilerini genişletmek üzere "dost" dedikleri ülkelere "medeniyet götürmek" masalıyla "ticaret tezgâhları" kurduklarını biliyoruz. Bir anda onları anımsatan hiç tanımadık bir Türkiye geldi gözlerimin önüne. Uzay limanı işletmeciliği hangi pilot coğrafyalarda hangi siyasetler kapsamında hangi stratejilerle başlar bilinmiyor… 2023’ten sonra mı haber alırız bilinmez… Alır mıyız?.. Mesela "dost" Amerika?.. Mesela "dost" Katar?.. Ya da "dost "Rusya?.. Bize işletmecilik verir mi?..
Hepsinden önemlisi Anayasamızın ilk 4 maddesinde yapılacak değişikliklerle Türkiye Cumhuriyeti 2023’te kalır mı?.. Neyse ki «ilk 4 maddeyi tartışacak babayiğit doğmamış» henüz. Umut verici diymi?..