Canım memleketimde “Gözaltına alınma”, “Potansiyel suçlu” muamelesiyle eş değerdir.
Geçtiğimiz yazı da ifade ettiğim gibi “Trafik kazası, komşu kavgası, alacak-verecek davası, kahvede, meyhanede çıkan tartışmada, gösteri ve yürüyüşlerdeki arbedede taraf olmasanız bile değerli kolluk güçleri tarafından “Bilgi ve görgüsüne başvurulmak için gözaltına alınırsınız!” Bazıları bu durumda önceleri kendilerini önemser. Sonra da pişman olur önemsenmekten. Zira gözaltında zanlı ile tanık arasında bir fark yoktur çoğu zaman. En kıyak hali zanlılar “Nezarethane”ye tıkılırken tanıklar başka bir odada görüş yasağıyla tutulur. Adalete yardımcı olmak, hukukun gereğini vatandaş olarak yerine getirme amacıyla tanık olanların büyük çoğunluğu sonuçta pişman olmuştur ki yapılan sosyolojik araştırmaların istatistik sonuçlarıyla defalarca yüzleştik. Arazi anlaşmazlığı, aile kavgaları, boşanma vakalarında tanıkların vurulduğunu da unutamayız.
Biz gelelim “Gözaltı Kılavuzu”na... “Avrupa Birliği Sevdası” ve AB şartlarının yerine getirilmesi için konulan 350 bin sayfadan fazla “kriterler” adına, sözde (!) insan hakları adına olumlu adımlar atıldığını yaşayarak öğrendik.
“Ölürüm Türkiyem”de sıkıyönetim koşullarında 45 günden 3 aya yükseltilen “Gözaltı süreci”nde ölenlerin, sakat kalanların resmi rakamlarla listesine ulaşmak mümkün değil. “Avrupa Sevdası” nedense bizim “Sıkıyönetim” kelimemizi sevmedi. Evirdi, çevirdi adını “Olağanüstü Hal” koydu. Adı üzerinde “Olağanüstü” yani “Normal değil!”… Bir başka deyişle “Anormal durum”…
Elbette “Anormal koşullar”da “Normal”den bahsetmek mümkün değil.
“Uyum kriterleri” adıyla karakolda “Avukatını çağırmak, ev-işyeri aramasında avukat bulundurmak, kamera ile canlı çekim yapılması, komşular ya da muhtarın eşlik edip, tutanağa imza atması” gibi ilk dönem sarf etmekten haz duyduğumuz konular “Olağanüstü hal” durumunda geçerli değil!
Gelin size yaşanmış bir öykünün notlarını paylaşayım!
15 Temmuz’dan bir ay sonra “Olağanüstü şartlar” çerçevesinde sabahın 05’inde evim basıldı. Zaten 03.40’da gelmiştim. Ailem evde olduğumu bile bilmiyor. Kapıyı çalan polislere ilk etap da “Evde yok!” diyorlar. Polis affetmez! “Zorluk çıkarmayın evde olduğunu biliyoruz. Telefonu da sinyal veriyor burada” deniliyor.
“Bir dakika izin verin “ diyen eşim, O’ndan habersiz, sessizce anahtar ile açıp girdiğim evdeki çalışma odamdaki kanepede beni itina (!) ile uyandırıp:
“Polis kapıda gel!” diyor. Ne de olsa antremanlıyım! “Avukatım Erhan’ı ara! Sakin olun. Çocukları mümkünse uyandırmayın” diyorum.
Çok mu genişim ne?
Aralık olan kapının önünde polislere “Günaydın” yerine:
“Hayrola bu saatte FETÖ gibi buzdolabının arkasına flash bellek, kütüphaneme yasak yayın ve örgüt belgesi mi bırakmaya geldiniz!” diye gürledim. Malumunuz “Ergenekon-Balyoz-Askeri Casusluk Davaları”nda “Fetönün polisleri” bu işi başarı ile gerçekleştirmişti!
İmaj FETÖ döneminde değişti. Saçı arkadan kuyruklu, küpeli, kirli sakallı genç polisler irkildi. Mahçubiyet çöktü gözlerine. Projoktöre maruz kalmış tavşan misali hareketsiz kaldılar…
“Allaha inanıyor musunuz?” diye sesimi yükselttim!
Hep bir ağızdan:
“Amenna ve Sadakna” dediler. “Allaha inanıyorsanız sizi çarpar! Getirdiğiniz dijital aygıtları bu haneden içeri sokmayın” uyarısında bulundum. Bu esnada dördüncü polisi: “Ya Hocam; sizin komşuların hiçbiri gözaltı sürecine tanık olmuyor. Lütfen ricada bulunun da işimiz uzamasın” demez mi?
Kelimenin tam anlamı ile şartelim attı! “Yetkinizde zor kullanmak da mı yok!” dedim. Cevaben “Mümkün değil. Sadece muhtar eşlik etmekle hükümlü” dedi.
O dönem ikamet ettiğim muhtarı tanıyordum. Sosyal demokrat, insan haklarını bilir. Ailem evde olmadığı esnada gelen mahkeme celpleri ve icra tebligatlarını haftada en az bir gün alırken sohbet ettiğim yurtsever biri.
Polisler operasyon öncesi telefonunu aradıklarını ancak cevap alamadıklarını söyledikleri muhtarın sanırım sabahın 5 inde, 6 sında uyuma hakkı da yok.
“Benim kapımı çalan, muhtarı da uyandırır” sözleri ile bir taraftan “Afyonumun patlamasını diğer yandan hadisenin asıl mecrasını öğrenmek için zaman kazanma metodunu uygulamaya soktum.
O sırada eşim; değerli meslekdaşım Müyesser Yıldız’ı aramış. Avukatım Erhan Tokatlı’yı da… Erhan; “Abi, OHAL koşulları var. Ama muhtar konusunda diret. O’nu yok sayamazlar” dedi.
Garibim muhtarı getirdiler 15 dk sonra. Evimiz o dönem dubleks… Alt katta önce benim çalışma odama girdiler. Duvarların dört bir yanı kitap. Gömme balkon da plastik kutularda arşivler… Muhtar 80 öncesinde benim gibi gözaltına alınmış, son operasyonlarda da tecrübeli: “Hocam, buradan çıkmamız en az üç gün sürer…” sözleri ile polislere mesajda verdi.
Mümkün olduğu kadar sakin tavırlar ile eşime: “Çay demleyelim… Konuklarımıza ikramda bulunalım” dedim.
O esnada bir tek şeyden şüpheleniyorum 15 Temmuz olayında ağır işkenceye uğrayan TSK mensubunun ağabeyisinin getirdiği evraklar… Allah’tan bir nüshasını Müyesser Yıldız’a vermiştim. Çalışma masamın yanındaki çantamı açtılar. Henüz başlığını bile okumadan “42 sayfalık ifade tutanağı” diyerek kayda aldıklarında “Yırttık!” diyebildim.
Dijital dünyayı, sosyal medyayı sevmiyorum ama işe yarıyor!
Polislerde bir telaş… Biri ön balkona diğeri arka balkona koşuyor. “Kameralar çekiyormuş!” telaşındalar.
Birkaç dakika önce amirlerinin “Oğlum Odatv” ye manşet olduk, çabuk işinizi bitirin” emri gelmiş. Garibim polislerde “Odatv”yi cidden televizyon kanalı zannetmişler. Günün espirisiydi. Ki, Müyesser kapıyı çaldı. Polisler “Hayır” deseler de “Bacımdır… ailedendir” diyerek “O girmezse ben çıkmam” sözleri ile uyarıda bulundum. Üstelik dalgamı geçerek “Sizin televizyon kanalı zannettiğiniz Odatv’nin Ankara temsilcisidir. Odatv sadece internetin haber kanalıdır. Bu telaşa lüzum yoktu!” sözleri ile sakinleştirdim.
Değerli okuyucularım “Yukarıda anlattığım yaşanmış olay 14 Eylül 2016…”
Benimle beraber “Terör örgütü FETÖ” üyesi olmakla itham edilenlerin listesi”ni ve sonraki gelişmeleri öteki yazıya bırakırken “Gözaltı”nın zor zenaat olduğunu bilmem anladınız mı?
“Gözaltı Kılavuzu”nu yazmaya devam edeceğim.
Bu arada Silivri’de haksız-hukuksuz tutuklu bulunan başta Prof. Dr. Ümit Özdağ ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu olmak üzere öğrencilerimizi yürekten selamlıyorum.