Bu son büyük felaketten sonra neler yaşadığımıza dikkatlice bakın, ülkemizin aslında siyasi felaketle iç içe olduğunu göreceksiniz.

Binalar yerle bir olmuş; cesetler ortalığa saçılmış. Her yer karanlık ve buz gibi soğuk. İnleyenler, ağlayanlar, haykıranlar dolu şehirlerde. İnsanlar bir yudum suya, bir lokma ekmeğe muhtaçlar.

Ama hükümet ortada yok…

Her konuda günde birkaç kez haykırarak konuşan AKP GB Tayyip Erdoğan yok!

Kim var?

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu var.

CHP’li belediyeler var.

Hemen harekete geçiyorlar. Bölgeyi parsel parsel planlayıp yardıma başlıyorlar.

Ama önlerinde büyük bir engel koyuyorlar: AKP’nin emrindeki resmi kurumlar CHP’nin o bölgede görünmesini engellemek için hemen harekete geçiyorlar.

CHP’li belediyelerin ivedilikle yolladığı yardımları, kurtarma ekipmanlarını başka yerlere yönlendiriyorlar.

Depremin en büyük zararı verdiği yerlerden birisi olan Samandağ’da bu rezalet pek açık yaşandı. Samandağ Belediye Başkanı Refik Eryılmaz kendilerine giden yardımlara el konup başka bir yere gönderildiğini söyledi.

Hatırlayalım o sözleri: “AFAD maalesef Samandağ ayağında sınıfta kaldı. 48 saat oldu hiçbir yardımını görmedik. Ne çadır ne battaniye ne yardım ekibi… Hatta buraya özel ilişkilerle getirttiğimiz yardım ekipmanına el konuldu, ekipler başka yerlere gönderildi. Yardım göndermek isteyenler, başka bir yere gideceği kaygısıyla tereddüt ediyorlar."

Dertleri ne peki bu yetkililerin?

Bir: CHP’li belediyelerden gelen yardımın bölge halkı tarafından görülüp beğenilmesini önlemek…

İki: Yoğun Alevi nüfusun yaşadığı bu kenti öncelikler listesine almayıp daha sonra bakmak… Yani kaderine terk etmek…

Partizanlık ve mezhepçilik deprem bölgesinde bile doruk yapıyor…

Sonrasında da İstanbul’dan, Ankara’dan gelen yardım dolu CHP TIR’larının önü kesilip Hatay’da kullanılmalarına engel olundu.

Bu işi de “Planlama yapıyoruz!” diye kitabına uydurmaya çalıştılar.

Kim yaptı bunu?

-AKP yönetimi, daha doğrusu Tayyip Erdoğan’ın militan adamları yaptı…

Yetmedi; vatandaşın bağışladığı yardım kutularının üstüne AKP reklam bantları yapıştırdılar. Erdoğan damgaları vurdular.

Yetmedi; CHP’li belediye başkanlarının deprem bölgelerinde çalışmalarını engellemek için onlara hakaretler ettiler. Cumhurbaşkanı Yardımcısı konumundaki bir memur; seçilmiş başkanlara, TV’lerden “Kimsiniz siz?!” diye hakaret edip ayar vermeye kalkıştı.

 ÇÖKERTİLEN AFAD
İçişleri Bakanlığı’na bağlı olan AFAD’ın ilgisiz, bilgisiz kişilere teslim edildiği; bunların depremle mücadele etmekle değil AKP’ye prestij kazandıracak işlerle uğraştığı da ortaya çıktı. AFAD, deprem bölgesinde büyük bir beceriksizlik sergiledi. Ne doğru düzgün yardım sağlayabildi ne de arama kurtarma yapabildi… Millet bu partizanlığı gördüğü için yardım kampanyalarına katılım beklendiğinden daha az oldu. Halk, deprem yardımlarını sanatçı Haluk Levent’in başında olduğu AHBAP adlı derneğe yapmaya başladı. AFAD’cılar, Erdoğan’ı konuşturarak vatandaşın güvendiği böyle özel kurumlara bağış yapmasının önünü kesmeye çalıştılar.

Ya Kızılay? Böyle günlerde milletin en fazla bel bağladığı Kızılay, yokları oynadı. Çünkü Kızılay da Erdoğan tarafından parti örgütüne çevrilmiş; burası partizanlara maaş akıtan bir yemlik haline getirilmişti. O yüzden de on binlerce insan soğukta aç açık dolaştı da Kızılay birkaç bin çadır kuramadı; bir tas çorba veremedi. Bu rezaletin işareti zaten Erdoğan ailesine bağlı Ensar Vakfı ile TÜRGEV’in New York’ta yaptırdığı lüks gökdelen işinde görülmüştü. Kızılay gibi milli bir kurum, bu inşaata para aktarılmasında aracı yapılmıştı.

Bu felaket gösterdi ki depremdir, seldir, yangındır; bunlar AKP’lilere para kazandırmadığı için sadece gerektiğinde bakılan ikincil konudur. Çok sıkıştıklarında da Erdoğan ortaya çıkıp, “Bunlar kader, kader!” diyerek suçu Allah’a atıp işin içinden çıkmaktadır.

Ama bu deprem öyle bir vurdu ki artık işin kader olmadığını o çok kaderci cahil seçmen bile anladı.

Allah’ı kader üzerinden, insanları kömür madenlerinde parçalayan; sellerle boğan, depremlerle yok eden bir zalim güç gibi gösteren Erdoğan’a ve onun arkasındaki bu Diyanet zihniyetine hayır demedikçe bu felaketler devam edecek; insanlar ağlayacak; camilerden de o dehşet saçan selalar okunmaya devam edecek?

Şimdi millet bir yol ayrımındadır. Seçimini yapacak:

-Sellerle, yangınlarla, depremlerle mahvolmak mı yoksa AKP’dan kurtulmak mı?