Hucr, Hazreti Muhammed’in sahabesindendi. Kimileri onun sahabeden olmadığını ileri sürüyor. Sözümona böylece onun Müslümanlar yanındaki saygınlığını azaltacaklarını sanıyorlar. Oysa Hucr sahabeden olmasa bile saygınlığından hiçbir şey yitirmez. Ancak Şemsüddin Muhammed ez- Zehebî’nin (Ölm. 1348) yapıtlarında aktarıldığı üzere onun sahabeden olduğu kesindir.

Tanrı elçisinin ölümünün ardından Müslümanlar arasındaki saflaşmada o, yerini Hazreti Ali’den yana belirlemişti. Cemel Savaşında da Sıffın Savaşında da Ali’nin ordusundaydı. İkinci halife Hattab Oğlu Ömer döneminde de Celula Savaşında komutanlık yapmıştı. Hucr, Hazreti Ali’nin şehit edilmesinden sonra Kufe’ye yerleşmişti.

Hucr’un ne zaman doğduğu kesin olarak bilinmese de İslam öncesi dönemde doğduğu sanılıyor. Ölümü ise 671 yılında Şam’da… Ölümü dedik ama gerçekte öldürülmesi demek gerekiyor. Niyesi o, inandığı değerler yolunda yiğitçe direnişinin sonucu, Şam’da idam edilerek canice katledildi.

Onun tek suçu Cuma hutbelerinde Hazreti Ali’ye ve Ali yanlılarına sövülmesine karşı çıkması idi. Evet, yanlış okumadınız. Cuma hutbelerinde Hazreti Ali’ye ve yanlılarına küfrediliyordu. Bunu Muaviye başlatmıştı.

Günümüzde Cuma namazına gittiğinizde imam hutbenin bitiminde bir ayet okur:

“Allah size adaleti, iyiliği, yakınlarla iyi geçinip onlara yardımda bulunmayı buyurur. Kötülüğü, azgınlık ve taşkınlığı ise yasaklar. Tutasınız diye size işte böyle öğüt verir.”

Bal Arısı Bölümü 90. Söz başka bir deyişle Nahl Suresi 90. Ayet…

Bu ayet, Hazreti Muhammed’in dönemindeki hutbelerde okunuyor değildi. Birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü halife dönemlerinde de okunuyor değildi. Emevi halifesi Abdülaziz Oğlu Ömer dönemine değin de okunuyor değildi. Ama bu ayet yerine başka bir şey söyleniyordu. Muaviye’den başlayarak Abdülaziz Oğlu Ömer’e değin… Ne mi söyleniyordu?

“Ebu Talip’in Oğlu Ali’ye lanet olsun, onu destekleyenlere de lanet olsun!”

Düşünebiliyor musunuz; camide, Cuma hutbesinde böyle söyleniyordu. Bunu söylemek neredeyse Cuma hutbesinin koşulu durumuna getirilmişti.

Kendinizi düşünün; Cuma namazı için camiye gitmişsiniz. İmam hutbe okuyor. Hutbede sözde İslam halifesi Muaviye’yi, Yezid’i, Mervan’ı övüyor. Siz de dinliyorsunuz. Yetmezmiş gibi hutbede bir de ne duyasınız? İmam, Hazreti Ali’ye ve yanlılarına lanet okuyor. Bir Müslüman olarak ne duyumsarsınız? O camiden en azından çıkıp gidesiniz gelir değil mi? Yok gidemezsiniz.

Giderseniz halifeye isyana kalkışmış ve dolayısıyla da kafir / mürted olmuş olursunuz. Zaten siz gidemeyesiniz diye namaz ile hutbenin yeri değiştirilmişti.

Önceden ilkin namaz kılınır ardından hutbe okunurdu. Tıpkı bayram namazlarında olduğu gibi… Ancak kimileri Hazreti Ali’ye ve yanlılarına okunan lanetleri ve edilen küfürleri duymamak için namazı kılıp hutbeyi dinlemeden camiden ayrılıyorlardı. Bu, Muaviye’nin hiç hoşuna gitmiyordu. Halk, Hazreti Ali’ye ve yanlılarına okunan lanetleri ve edilen küfürleri duymalıydı. Muaviye ve ardılları için Cuma namazı ve hutbesi en önemli propaganda aracı idi. Camiyi, namazı ve hutbeyi siyasal propaganda için kullanma sapkınlığı Muaviye ile başlamıştı. Muaviye için namaz, cami ve hutbe sadece kendi siyasal propagandası için gerekli olan politik bir etkinlikti. Deyim yerindeyse camiler siyasi miting alanlarıydı. Bir dakika… Bugün de böyle yapanlar var, demiyorsunuz değil mi? Yoksa diyor musunuz?

Her neyse…

Hazreti Ali yanlısı müminler, edilen küfürleri ve okunan lanetleri duymamak için camiyi terk ettiler. Onlar artık ibadet için evlerde toplanıyorlardı.

İşte bu süreçte çok önemli ve tarihe geçen bir olay yaşandı.

Kufe’de, camide, Cuma hutbesinde Hazreti Ali’ye ve yanlılarına lanet okunurken ve küfürler edilirken topluluğun içinden biri ayağa kalkıp karşı çıktı.

Küfreden ve lanet okuyan kişi, Cuma hutbesini okuyan ve Cuma namazını kıldıran Şube Oğlu Muğire idi. Muğire, Emevilerin Kufe valisi idi. O vakitler Cuma namazlarını kentin valileri kıldırıyordu.

İşte Hucr, o Muğire’ye karşı ayağa kalkıp sesini yükseltti.

“Ebu Talip’in Oğlu Ali, senden ve seni vali atayanlardan daha erdemlidir. Haddini bil Muğire!”

Hucr, Emevi karşıtlığından hiçbir zaman vazgeçmedi. Muğire’nin ölümünün ardından Basra ile birlikte Kufe’ye de vali olarak atanan Ebih Oğlu Ziyad döneminde de karşıtlığını sürdürdü.

Ziyad, Hucr’u çağırttı ve ona şu öneride bulundu:

“Muaviye’nin egemenliğini sarsacak söz ve davranışlardan vazgeçersen her türlü gereksinimin karşılanacak, maddi anlamda rahat edeceksin.”

Hucr, yapılan öneriyi keskin bir biçimde geri çevirdi. Hucr, karşıtlık tutumundan geri dönmedi. Ziyad’ın Kufe’ye vekil olarak bıraktığı Hureys Oğlu Amr’a karşı da karşıtlık çalışmalarını sürdürdü. Hatta bir keresinde yerden aldığı çakıl taşlarını ona fırlattı.

Hucr’un çalışmaları etkili oluyordu. Çevresinde toplananlar oldu. Hazreti Ali yanlılığı gün geçtikçe güçleniyordu. Öyle ki Hucr’u destekleyenlerin sayısı 3 bin dolayına ulaşmıştı.

Amr, durumu Ziyad’a bir mektupla bildirince Ziyad, hemen Kufe’ye geldi. Kentin ileri gelenleriyle görüşmeler yaptı. Hucr’u destekleyenlerin engellenmesini istedi. Destekçilerin Hucr’un yanından ayrılması için kentin ileri gelenlerine baskı yaptı. Baskılar sonuç verdi ve Ziyad, Hucr’un silahlı kalkışmaya hazırlandığı suçlamasıyla bir sav yazısı (iddianame) yazdı. Sav yazısını yetmiş dolayında tanığa imzalattı. Sonunda Hucr tutuklandı. Yanı sıra 12 arkadaşı daha tutuklandı.

Tutuklular Şam’a gönderildi. Merciazrâ denilen yerde hapsedildiler. Merciazrâ, Hucr’un fethinde yer aldığı bir yerdi. Bu arada kimi kaynaklarda 12 kişiden 6’sının daha sonra salıverildiği aktarılıyor.

Muaviye, Hucr’a ve arkadaşlarına şunu söyledi:

“Ebu Talip’in Oğlu Ali’yi lanetleyin ve ona karşı olduğunuzu belirtin ki sizi salıvereyim. Tersi durumda öldürüleceksiniz.”

Hucr ve arkadaşları, Muaviye’nin önerisini keskin bir biçimde geri çevirdi. Bunun üzerine Muaviye, öldürülmelerini istedi. Hepsi öldürüldü.

Hucr, öldürülmeden önce abdest aldı. İki rekat namaz kıldı. Ayrıca Hucr, kollarına bağlanan zincirlerle ve ayaklarına vurulan bukağılarla gömülmeyi istedi. Bir de kanlı giysileriyle…

Hucr, kollarındaki zincirlerin, ayaklarındaki bukağıların ve kanlı giysilerinin mahşer günü şehitliğinin göstergesi olmasını istediği için böyle bir istemde bulundu.

Hucr’u isteği üzerine zincirler, bukağılar ve kanlı giysilerle toprağa verdiler.

Onu Allah adına ve şeriat uğruna katlettiler.

Muaviye, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olarak niteleniyordu. Ona karşı çıkmak Allah’a karşı çıkmaktı. Onun kararları Allah’ın kararlarıydı. Onun düzeni şeriattı.

Hucr ve arkadaşları, Allah adına ve şeriat uğruna canice katledildi.

Bu cinayetler ne ilkti ne de sondu.

Nice canlar alındı Allah adına…

Nice başlar kesildi şeriat uğruna…

Hepsi şehit, hepsi yiğitti…

Selam olsun direnenlere!

Selam olsun hak yolunda ölüme yürüyenlere!

Selam olsun boyun eğmeyenlere!