Değerli Türk yurttaşları!
Var olan partilere şöyle bir bakın: Hiçbirisi ülkenin sorunlarının kaynağına inemiyor. Tümü, bu devleti kuran ulus bilincine karşı.
ABD’nin Ortadoğu’yu parçalamak için geliştirdiği Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağı olan AKP; Türk ulusunu Araplaştırarak elinde tutmak için İslam dinini dibine kadar sömürüyor; bu yolda anayasayı bile çiğniyor. Hiçbir parti bu din sömürüsünü izleyip hesap sormuyor.
MHP, milliyetçi görüntüsü vermesine karşın AKP ile birlikte Arapçılık yapıyor. Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı 1925’te en büyük isyanı çıkartan baş terörist Şeyh Sait’i AKP’liler hürmetle anıyorlar; güya devletçi olan MHP sesini çıkartmıyor. Ülkücülük görüntüsünde siyasal dincilik yürütüyorlar.
MHP’ye benzer çizgide yürüyen İyi Parti var, Zafer Partisi var, BBP var. Kimse, dini kötüye kullanarak Atatürk devrimlerini çiğneyen, laik devleti çökerten AKP’nin bu din sömürüsüne karşı söz söyleyemiyor. Bu partiler, AKP’nin propagandasını yapmayı dine hizmet gibi gösteren Diyanet İşleri Başkanlığı’na arka çıkarak laik düzenin yıkılmasında dolaylı destek gücü oluyorlar. İhvancı AKP’ye eleman yetiştiren zorunlu din dersini kaldırmayı hiçbir parti dile getiremiyor.
CHP; kendisini AKP’nin dümen suyuna kaptırmış bulunuyor. Muhafazakâr kesimi kazanmak hayaliyle Türkiye’nin gericileştirilmesine yol veriyor. Anayasa Mahkemesi, AKP’yi “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı!” olarak mahkum etmişken, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu çıkıp, “Laiklik tehlikede değildir!” diyerek gericileşmeye omuz veriyor.
Bütün bu partiler, Atatürk’ün adını şöyle veya böyle ansalar da onun mirasını yok etmek için el birliği içinde çalışıyorlar.
Karşımızda, tarihe yön veren büyük Türk milletinin adını anmayı neredeyse suç haline getiren bir siyasi partiler düzeni var.
İşte bu ihanete, açık açık karşı çıkacak ve çözüm yollarını da gösterecek bir siyasi oluşuma gereksinim vardı. Ata Parti bu amaçla kuruldu.
Günümüzün büyük Türkçülerinden Namık Kemal Zeybek ile iki yılı bulan görüşmelerimizin sonucunda böyle bir partinin kaçınılmaz duruma geldiğinde birleştik. Onun başbuğluğunda 40 arkadaş kuruluş için başvurumuzu yaptık.
TÜRKLÜK BİLİNCİ İLE…
Ata Parti tanıtımında diyoruz ki:
“İslam’ı referans aldıklarını söyleyen; demokrasiyi amaca ulaşınca inilecek tramvay olarak gören bugünkü iktidar, halkın bilgisizce bağlandığı uydurulmuş dini alabildiğine sömürerek semirdikçe semirdi.
Ülkemizi Türklük bilincinden uzaklaştırmak, Araplaştırmak, bu iktidarın önceliklerinden birisi oldu.
Biz, yarım yamalak Atatürkçülük, ortaya somut çözümler getirmeyen soyut bir Türkçülük, çekingen devrimcilik, sözde toplumculuk ile Türkiye’nin sorunlarına çözüm bulunamayacağını, Türklüğün yeniden yükselişe geçemeyeceğini biliyoruz. BİZ, ATA’nın ortaya koyduğu Türklük bilinci, bilim yolu, insana sevgi, doğa saygı, toplumcu kalkınma söylemlerinde, eylemlerinde anlamını bulan bir anlayış ile yola çıkıyoruz. Biz, bizim gibi düşünenler, bizim gibi düşünenleri özleyen, bekleyen yurttaşlarımızla yolumuzu sürdüreceğiz, birlikte başaracağız.”
Ata Parti, “*yeniden Türk devrimi, *yeniden çağdaş devlet devrimi, *yeniden çağdaş eğitim devrimi, *ileri demokrasi devrimi, *yeniden toplumcu kalkınma devrimi, *bilgi toplumu devrimi, *yeniden çağdaş devlet devrimi” ilkelerini yaşama geçirmeyi temel almıştır.
BAZI İLKELERİMİZ
Ata Parti’nin neden diğerlerinden ayrı olduğunu bazı ilkelerimiz çok daha açık olarak gösterecektir:
*DEVLETİN DİNİ OLMAYACAK, DEVLET DİN DAYATMAYACAKTIR
Türk Devletinin dini olmaz. Devlet, bütün dinlere, mezheplere eşit uzaklıkta olacaktır.
Devlet din kuralları koymaz, yurttaşlarına bir dini ya da mezhep dayatmaz, bir dini ya da mezhebi desteklemez. Devletin yurttaşlarına din dayatması, dinin çağdaş gelişmelere göre kendisini yenilemesini önler, din bozulur; devletin dine dayalı yönetimi ise devleti çökertir. Bu geçmişin (tarihin) öğrettiği altın kuraldır.
Bir dinin ya da mezhebin din görevlilerinin yetiştirdiği okul kurmak (imam hatip okulları) çağdaş devlet anlayışıyla bağdaşmaz.
Devlet, din adamı yetiştirmek için okul açmayacak, var olanlar kısa sürede meslek okullarına dönüştürülecektir.
Böyle okulları kurmak, kamu yasaları açısından sıkı denetlenmek koşuluyla, ülkemizdeki türlü inanç bağlılarının kuracakları derneklerin yetkileri içinde olabilir. İnanç özgürlüğü ancak böyle sağlanır.
*DİN EĞİTİMİ DERSİ OLMAYACAKTIR
Devlet okullarında din eğitimi dersi olmayacaktır. Din dersi bütün dinlerin yansız olarak anlatıldığı dersler olacaktır.
Din bilgileri evlerde ya da ibadet yerlerinde öğretilir. Ülkemiz de var olan dinlerin, mezheplerin ya da akımların örgütleri, kamu denetiminde din bilgini yetiştirmek için okullar açabilirler. Bu tür okulları bitirenler devlet okullarını bitirmiş sayılmazlar.
Böyle din örgütlenmeleri ya da eğitimleri yasalar açısından kamu görevlilerince sıkı denetim altında olacak, siyasete karışmaları kesin olarak önlenecektir.
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (DİB)
Diyanet İşleri Başkanlığı, kendisini kurucu devlet gibi görerek din tanımlaması yapamayacak ve bu tanımlamayı da din diye dayatamayacaktır.
DİB, iktidar partisinin propaganda makinesi olmaktan çıkartılacak; yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde ülkemizdeki inanç topluluklarının hepsini kapsamına alacak biçimde yeniden düzenlenecek; doğrudan Cumhurbaşkanına bağlı olacak, ülkemizdeki inanç topluluklarının sadece kamu yasaları açısından denetlenmesini gerçekleştirecektir.
*EĞİTİM DİLİ TÜRKÇE’DİR
Eğitimin bütün basamaklarında eğitim dili Türkçe olacaktır. Buna karşılık yurttaşlara bilmeleri gerekli olan yabancı diller öğrenmeleri sağlanacaktır.
Ülkemizdeki yurttaşlarımızdan ana dilleri Türkçeden başka olanlara ya da onların bu dillerini öğrenmek isteyenlere, orta öğrenimde seçimlik ders olarak bu olanak sağlanacaktır. Ayrıca Türkiye Türkçesi dışındaki Türklerin Türkçeleri de yine seçimlik ders olarak orta öğrenimde okutulacaktır. Bu konularda yeterli öğretmen yetiştirmek üzere, Bilim Yurtlarında (Üniversitelerde) bölümler açılacaktır.
*Türk Devletler Birliği kurulacak, Türkiye dışındaki Türklerle sıkı bağlar oluşturulacak; böylece Türkiye’ye yeni güç alanı yaratılacaktır. Bunun için eğitimde yeniden ulus bilinci öne çıkartılacaktır. Türk Ulusunun geçmişi, uygarlığa yaptığı katkılar gösterilecek; 1931-1941 yıllarında orta öğretimde okutulan Türk tarih dersleri kitapları yenilenerek ders kitabı olarak kullanılacaktır.
*ÇOĞULCULUK OLMADAN OLMAZ
Çoğulculuk çoğunluğun baskıcılığına karşı geliştirilmiş bir kavramdır. Seçimlerde çoğunluğu elde ederek yönetime gelenler “astığı astık, kestiği kestik” diyerek ülkeyi yönetemezler. Çoğunluğun seçimine “milli irade” demek ise bilgisizlikten başka değildir. Olan “seçmen çoğunluğunun önüne gelen seçenekler içinde birisinin seçmiş olmasından ibarettir.”
Azlıkların ya da azınlıkların hukukunu gözetmeyen bir yönetime demokrasi denilemez. Biz, ülkemizde kapsayıcı Türk kimliği altında yeniden özgürlükçü, katılımcı, çoğulcu demokrasiyi kuracağız.
*Uluslararası ilişkilerde çıkarlarımızı kararlılıkla koruyacağız ama barışçı politikayı da temel alacağız. “Yurtta sulh cihanda sulh!” temel ilke olacaktır.
*AYDINLANMA VE BİLİM TARİHİ DERSLERİ
Öze dönerek Kemalist devrimci atılım süreci okullara konulacak aydınlanma dersleri ile güçlendirilecektir. Ulus bilincine zarar veren zorunlu din derslerinin yerine orta öğretimde öğrencilere bilim sevgisi, bilim bilinci verecek bir ders olacak, “Bilim Tarihi” dersi okutulacaktır. Akıl, bilim, aydınlanma; ulus devleti çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmanın temel aracı olarak kullanılacaktır.
*Vakıf, dernek, cemaat adı altında örgütlenerek siyasete bulaşan tarikat örgütlenmelerinin eğitimi yönlendirmesine izin verilmeyecektir.
*Eğitim de sağlık işleri de parasız hale getirilecektir.
*Sosyal adaleti yaralayan gelir dağılımındaki bozukluk, emekçiler lehine düzeltilecektir. Bölgelerarsı eşitsiz gelişmeler, kamu yatırımları ile düzeltilecektir.
*Türkiye’nin sosyal ve siyasal kimliğinin Suriye, Afganistan, Afrika gibi yerlerden gelen yerleşimcilerle değiştirilmesine kesinlikle izin verilmeyecektir. Bu konuda sıkı önlemler alınacak; toplumsal yapımızı hızla çürüten bu işgalci yığınlar kesinlikle ülkelerine gönderilecektir.
*Türk töresine uygun olarak kadın-erkek eşitliği sadece yasa maddelerinde değil yaşamı kapsayacak biçimde sağlanacaktır. Türk kadını Orkun Yazıtları’nda anlatılan “hakanla eşit hatun” konumuna yükseltilecektir.
*“Sanatsız kalan bir toplumun ulus olamayacağı” ilkesinden yola çıkarak sanat ve sanatçılar yüksek korumaya alınacak; Türk kültürünün geliştirilmesi için kurumlar oluşturulacaktır. Kültür emperyalizmine direnmek için türkü ve şarkıların ulusal kanallarda belli günlerde belli sürede yayımlanması sağlanacaktır. Yerli sinema, tiyatro, müzik vb… sanat dalları yüksek biçimde özendirilecektir.
*Ordumuza sızan tarikat bağımlıları izlenecek, bağlılıklarını sürdürenler ayıklanacaktır. Askerlik okulları, yüksek savaş okulları, asker sağlık yurtları (hastaneler) yeniden açılacaktır.
*Türkiye’nin sivil ve askeri yüksek teknolojinin yarışmacısı bir ülke haline getirilmesi için üniversiteler özerkleştirilip özendirilecek; yapay zekaya dayalı yüksek teknoloji yurtları kurulacaktır.
*Türk inancında kutsal olan doğanın korunması için eğitime doğa dersleri konulup yurttaşlık bilinci yükseltilerek kalıcı sonuç alınacaktır.
*Laiklik bütün devrimlerin anasıdır. Türk tanımı, 1924 Anayasamızın 88. Maddesi’nde olduğu üzere “Türkiye’de yaşayanların dinine ve ırkına bakılmadan tümüne Türk denir.” biçiminde bu ilkeye uygun olarak benimsenecektir. Türklük, üst kimlik sayılacak ve alt kimlikler üzerinden toplumun ayrıştırılmasına geçit verilmeyecektir.
***
Özetle: ATA PARTİ, bu çarpık düzenden beslenen kesimlerin değil “Yeniden Türk Devrimi!” diyen özverili kuşakların partisi olacaktır.
Ve ilk fırsatta da yönetimi Türk gençlerine bırakılacaktır.
Ülkesini çıkarsız seven, çağdaş bir Türkiye özlemi duyan herkesi bu partiye omuz vermeye çağırıyoruz.
Haydi Türk gençliği!
Destek olun ki bu bozuk düzen partileri ülkemizin seçeneksiz olmadığını anlasınlar…