Camiler bomboş ama şükür ki ezanlar eksik değil.

Başkan Erdoğan, Ramazan’da çifte bayramdan söz ediyor.

Bunu duyan özellikle AKP’nin çok oy aldığı semtlerdeki halk kendini dışarıya atıyor.

Yüzlerinde bir maske ama hepsinin burnu açık. Maskeler de bir aylık… Herkes bulmuş bir tane, atmış cebine; çıkartıp çıkartıp takıyor.

AKP’nin yönetim mucizesi budur:

Bir maskeyi bir ay kullandırtmak… Ama şükür dedirtmek…

Hatırlayın şu maske kararlarını:

Önce herkese biz dağıtacağız dediler, işi PTT’ye yıktılar, yapamadılar.

Sonra eczaneleri devreye soktular. Maskenin adı var, kendi yok, yine beceremediler.

Şimdi de herkes çalıştığı yerden alacak diyorlar.

Bir ay içinde üç ayrı karar… Böyle bir beceriksizlik, böyle bir ilkesizlik ancak cumhur ittifakının başkanlık rejiminde olabilirdi.

Ama öyle becerikliler ki bu rezaleti bile büyük başarı biçiminde televizyonda propaganda ettiriyorlar.

'CUMHURBAŞKANIMIZIN DİREKTİFLERİYLE…'
Önce bir gerçeği saptayalım: Dünyanın en gelişmiş konfeksiyon sistemine sahip ülkelerinden birisiyiz. Bizim için maske üretmek sorun olmamalıydı.

Ama görüyorsunuz, maske yok.

Bu yüzden de işi PTT’ye, eczaneye, SSK’ya atarak milleti oyalıyorlar.

Başkanlık sistemi hayattan o kadar kopuk ki en yaşamsal ihtiyaçları bile düzenleyip, ürettirip piyasaya süremiyor.

Hem, hastanelerimizin yarıya yakını boş, diyorlar. Hem de dünyanın en önemli havaalanlarından birisi olan Atatürk Havalimanı’nın pistlerini söküp oraya uyduruk hastane inşa etmeye başlıyorlar. (Bunun da vardır bir ticari sebebi ama biraz sonra kokusu çıkar.)

Sistemin bakanlarını görüyorsunuz. Hepsi, kendilerini bir emir kulu gibi konuşlandırmış. Hepsinin ağzından çıkan tek cümle şu: “Cumhurbaşkanımızın direktifleriyle…

Bakan unvanlı muhterem, su içse, “Cumhurbaşkanımızın direktifleriyle…” diyor.

Böylece kendi bakan iradesini kullanamayan bir emir kulu ortaya çıkıyor. Böyle bir kadronun üyelerinin ihtiyaç duyulduğunda anında karar alması mümkün olabilir mi?

EL KESESİNDEN CÖMERTLİK YAPAN SİSTEM
Peki, bu sistemin başındaki “Dünya liderimiz” Sayın Erdoğan’ın derdi kendi halkı mı sanıyorsunuz?

O, el parasıyla cömertlik yapmakla meşgul…

Kime?

-Bizi on kez alıp satacak Amerika’ya…

Haberlerde dinledik.

Türkiye, ABD’ye maske de dahil her türlü sağlık malzemesini yağdırmış. ABD'nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield, "ABD hükümeti adına, NATO müttefikimiz Türkiye'ye bugün gerçekleşen cömert medikal ekipman ve diğer elzem malzemelere ilişkin bağış için teşekkür ediyorum" diyor.

Görüyorsunuz! Bizlere yok ama Amerikalıya var.

Sade ona mı?

İngilizlere var, İtalyanlara var, İspanyollara var.

Ama Büyük Başkan’ın kendi halkı maskesiz…

İçeridekiler ölse bile önemsiz. “Allah’ın takdiri!” der geçersiniz, halk da bunu sineye çeker.

Önemli olan Başkan Erdoğan’ın “dünyaya yardım eden lider!” havası vermesi…

Peki bizi on defa satın alacak devletlere yapılan bu yardım kimin parasıyla?

Milyonlarca insanı işsiz, milyonlarcası açlık sınırının altındaki Türk halkının parasıyla…

Bizim paramızla, ABD’ye, İngiltere’ye, İtalya’ya hava atılıyor.

Bizlerse evlerimize kapanmış, ilacımızı nasıl alacağımızı düşünmekteyiz.

ANAYASA ÇİĞNENİRKEN…
Diyanet İşleri Başkanlığı yasal bir kuruluştur.

Ama şu anki Diyanet İşleri, kendi kuruluş ilkelerine bile uymayan özel bir örgütlenmeye dönüşmüştür.

AKP iktidarını oluşturan Halidi tarikat zihniyeti, Diyanet’i ele geçirmiştir.

Bugünkü Diyanet, Türkiye Cumhuriyeti’ni laik çizgiden çıkartıp bir din, daha doğrusu tarikat devletine çevirmek için yoğun bir propaganda ve çalışma yürütmektedir.

Bu örgütün şimdi İsmailağacılar, Süleymancılar, Işıkçılar, Menzilciler gibi Amerikan kumandalı mezhepçi tarikatlardan farkı kalmamıştır.

Diyanet İşleri Başkanı da geçmişte Fethullahçılarla olan sıkı ilişkisi bilindiğinden bu tarikatçı örgütlenmeye teslim olmuş durumdadır.

Akılcı İslam anlayışı yerine nakilci İslam’ı getiren Diyanet kadroları, açıkça anayasanın en temel ilkelerini çiğneyerek yol almaktadırlar.

Bu çiğnedikleri ilke bellidir: “Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş ve laik devlet olduğu” ilkesidir.

Laklik sözünü duyunca Besmele duymuş Şeytan’a dönenler, bugün medyadan Türkiye’ye yön vermektedirler.

İşin kötü tarafı, tarikatçı-Vehhabici Diyanet’e laf söyleyenleri de hemen terörist ilan ederek yargıda parçalatmaya kalkışıyorlar.

Yargı, yargı ise öncelikle şu Diyanet İşleri Başkanı’nın yakasına yapışmalı ve “Sen ne hakla toplumu kendi kafandaki din şablonuna göre şekillendirmeye kalkışıyorsun?” diye hesap sormalıdır.

Ama nerede öyle savcı?

Anayasa AKP iktidarları tarafından açıkça çiğnenirken acaba Cumhuriyet Başsavcılığı bir şey sorabilmiş midir ki öbür savcılar sorsun…

Ama tarihsel bir gerçeği hatırlatalım: Hiçbir iktidar sonsuza kadar başta kalamaz, kalmamıştır da… AKP iktidarı geldiği yoldan gönderildikten sonra bu yıkımların hesabı yargı tarafından mutlaka sorulacaktır.

Buyursun, bunu yazdım diye bir basın savcısı da beni kovuştursun.