1996 yılıydı. Akşam gazetesinde yazardım. Askerlikten dönen bir gazeteci arkadaş, bana gelip şöyle dedi: “Rıza Bey, sen yazılarında askerleri destekliyorsun ama biliyor musun; garnizonlarda asılı olan yasaklı yazarlar listesinde senin adın da var.”

Acı acı gülümsemiştim… Ama arkadaşımız doğru söylüyordu. 1979 yılında yazdığım Sonsuz Yarım Gün adlı kitap yüzünden 12 Eylül’dan hemen sonra ağır hapis cezasına çarptırılmış, meslekten de atılmıştım. 

Bunları bana anımsatan olay, 28 Şubat davasında ömür boyu hapis cezasına çarptırılan 85 yaşındaki emekli korgeneral Vural Avar’ın cezaevinde ölmesi oldu. Demans hastalığına yakalanan; nerede olduğunu bilmeyen, ilaçlarını bile alamayan emekli korgeneralin kısa süre önce de kaburgası kırılmıştı.

Vahşete bakın ki bu durumdaki birisine sağlam raporu düzenletip hapishanede ölmesine yol açmışlardı.

Acaba iktidarda bizler olsak böyle bir şeye izin verir miydik?

-Asla! Devrimciler buna asla izin vermezlerdi…

28 ŞUBAT’TA KİM ÖLDÜRÜLDÜ?
25 yıla yakındır bu ülkede 28 Şubat üzerinden müthiş bir kara propaganda yürütülüyor. Güya 28 Şubat’ta askerler millete zulüm etmişmiş…
Soruyorum: 28 Şubat’ta kime işkence yapıldı; kimler öldürüldü?

Cevap: Kimse canından olmadı…

Ama 28 Şubat’ı kullananlar devrinde onlarca insan canından oldu. Kimileri polis kurşunlarıyla öldü kimileri hapishanelerde can verdi. Ergenekon kumpasında, Balyoz kumpasında tutuklananlardan ölenleri unuttuk mu? Gezide, birçok genci ya döverek ya vurarak öldürdüler. AKP devrinde öldürülenlerin listesini  çıkartın, farkı göreceksiniz… Asıl zulüm, 28 Şubat karşıtları eliyle işlendi ve işlenmeye devam ediliyor. Ama bu zalimler halen “Biz mağduruz, bize zulüm edildi!” diyerek bağırmaya devam ediyorlar.

O PAŞALAR YETİŞTİRDİ BUNLARI
85 yaşındaki hasta bir insanın inatla hapiste tutulması, orada can vermesi… İçimi çok acıttı. Halbuki o paşalar, bizim gençliğimizde bize düşmandılar… Solcuları, komünist hainler diye damgalarlar, canlarını almaktan çekinmezlerdi.  12 Mart 1971 darbesi, 12 Eylül 1980 darbesi biz solcuların kafasını kırmak için bu askerler tarafından ABD’nin güdümünde yapılmıştı.

Amerikancı paşalar, 12 Eylül’de sadece solcuları değil Ülkücüleri de ezdiler, sindirdiler ve parçaladılar. Solcular ve Ülkücüler ezilip meydan Ak Gençler denilen Tayyip Erdoğan’lara açıldı. Bunların desteklenmesi için tarikatlar canlandırıldı. İhvancılar ile bağlantılar kurulup Türkiye’de dinci bir toplum yaratmak için yeni projeler devreye sokuldu. Böylece Milli Görüş denilen ve özünde İhvancı olan hareket, Türk siyasetine yön verir hale getirildi.

Yetmedi… ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek için geliştirdiği projede (BOP) İhvancı Tayyip Erdoğan, “siyasi lider” olarak öne çıkartıldı ve desteklendi. Onu mağdur lider yapmak için 4 aylık bir hapis cezası da verdirildi. 28 Şubatçı paşalar, güya dincilere karşıymış gibi geçici çıkışlar yaparak dindar kitleleri Erdoğan’ın arkasında durmaya ittiler.

Erdoğan ve arkadaşları 28 Şubat mağduru gibi gösterildiler… Ve 28 Şubatçılar, iktidarı ABD’nin isteğine uygun olarak Erdoğan’a teslim ettiler.
O Erdoğan sonra döndü, veliinimeti olan sağcı generalleri hapse attırdı. Böylece tutucu kitlelere “Lider ve efendi benim!” mesajı verip onları kendisine bağlı tutuyor.

Bu yaşta bir insanın böyle kötü koşullarda zindanda tutularak öldürülmesine elbette üzüldüm. Ama 28 Şubatçı subaylar, cellatlarını kendileri yetiştirdiler. 
Türkiye’yi bu Cehennem’den çıkartabilmek için önümüzdeki seçimlerde bu 28 Şubat tüccarlarını iktidardan indirmek gerekiyor.