Aslında insanlık hiçbir zaman yamyamlığı terk etmiş değil. Bu yazıda nasıl bir yamyamlığı sürdürmekte olduğumuzu göreceksiniz.
Başlık sarsıcı ve hatta tiksinti verici, biliyorum. Ama bu ifade şahsıma ait değil. Doğrudan doğruya Kur’an’a ait. Kur’an’ın “Odalar Bölümü / Hucurat Suresi”nde yer alan 12. Sözde 12. Ayette geçiyor bu ifade…
Ayetin Türkçe karşılığı şöyle:
“Ey inananlar, başkaları hakkında tahminde bulunma konusunda aşırıya gitmekten sakının. Çünkü böyle yapmanın bir bölümü günahtır. Birbirinizin suçunu araştırmayın; kimse kimseyi çekiştirmesin; hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Elbette ki, ondan tiksinirsiniz. Allah'tan sakının. Kuşkusuz Allah tövbeleri daima kabul edendir ve çok esirgeyicidir.”
Görüleceği üzere bu ayette dedikodu, yalan ve iftira konusunda insanlar uyarılmaktadır. Bir kimse hakkında dedikodu üretmek, ona iftira atmak ve onu karalamaya çalışmak, kişinin ölü kardeşinin etini yemeye çalışmasına benzetilmekte ve bunun son derece tiksinti verici olduğu belirtilmektedir.
Gerçekten Kur’an’a inananlar için bu ayet ibret verici bir mesaja sahiptir. Kaldı ki kişi Kur’an’a inanmasa bile dedikodu, yalan, iftira ve karalamanın zaten insanlık onuruyla bağdaşmadığını bilecektir. Zira hem tüm kutsal kitaplarda, hem bütün bilgelik içeren sözlerde hem de bütün bir evrensel insanlık tarihinde yukarıda sıraladığımız çirkin şeylerin reddedildiği herkesçe malumdur.
Yeri gelmişken hemen bilgelik içeren bir söze başvuralım. Pek çok kaynak bu sözün bir Hint atalar sözü olduğunu bildiriyor. İşte o söz:
“Suçlamak için işaret parmağınla birini gösterdiğinde geriye kalan parmaklarının çoğunun seni gösterdiğini unutma…”
Konuya ilişkin örnekleri çoğaltmak mümkündür. Hem tüm kutsal kitaplardan hem de bütün bilgelik öğretilerinden bu konuda yığınla söze başvurabiliriz. Ne var ki sözün etkilisi kısa ve öz olanıdır. Bununla birlikte biz yine de birkaç söze daha müracaat edelim…
Bu kez, “Odalar Bölümü / Hucurat Suresi” 6. Söze / 6. Ayete bakalım:
“Ey inananlar, eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.”
Aslında ayete ilişkin tefsire lüzum bile yok. Apaçık bir şekilde anlam ortada duruyor.
İnsanların onurlarıyla oynamak, mahremiyetini ifşa etmek ve müfterice bir biçimde kara çalmak, hem İslam dininde en büyük günahlardandır hem de bütün bilgelik öğretilerinde suçtur. Modern hukukta da suç olarak yer alan bu hususları kendilerine yol ve yöntem olarak seçenler bilmelidirler ki; “Herkesin bir hesabı vardır ama Allah’ın da bir hesabı vardır. Fakat Allah en iyi hesap yapandır. (İmran Ailesi Bölümü 54. Söz / Al – i İmran Suresi 54. Ayet.)
Hakka şükür ki biz hesabını Allah’a havale eden müminlerdeniz.
Muhammedî İslam’ın en temel ahlakî ilkelerinden biri olan dedikodudan uzak durma konusu, insanî ilişkilerde ve toplumsal yaşamda amaçlanan barış ve kardeşliğin ön koşulları arasındadır. Yüksek ahlak sahibi olan kimselerin en önemli niteliklerinden biri de dedikodu gibi çirkin fiillerden uzak durmaktır. Malum olduğu üzere ahlakî düşüklüğün göstergeleri arasında yer alan dedikodunun ana malzemesi kötü sözdür. Kötü sözden kaçınmak ve sözü yerli yerince söylemek, kişiyi hem bir takım istenmeyen durumlardan korur hem de arzulanan bazı noktalara ulaştırır.
Bu gerçeği en güzel ifade eden bilgelerden biri de büyük ozan Yunus Emre’dir.
Nitekim bir şiirinde o şöyle demektedir:
Keleci bilen kişinin,
Yüzünü ağ ede bir söz.
Sözü pişirip diyenin,
İşinin sağ ede bir söz.
Kişi bile söz demini,
Demeye sözün kemini,
İki cihan cehennemini,
Sekiz uçmağ ede bir söz.
Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı,
Söz ola ağulu aşı,
Bal ile yağ ede bir söz.
Sözümüz ağulu aşı bal ile yağ edebiliyorsa ne mutlu bize. Aksi halde emeğimize yazık olur. Lakin yine de Edip Harabi’nin dediği gibi demekten kendimi alamıyorum:
Bizim sözlerimiz; “Dolulara dolu, boşlara boştur…”