Egemen dinsel anlayışta, namazın kılınış şartları içinde Kur’an’dan bir bölüm okuma şartı da vardır. Buna göre Kur’an’dan bir bölüm yani bir sure yahut birkaç söz / ayet okumadan namaz kılınmaz. Hatta bu konuda Hazreti Muhammed’den şöyle bir rivayet de söz konusudur:

“Fatihasız namaz, namaz değildir!” (Buhârî, Ebvâbu’s-Salât, 14 ; Müslim, Salât, 34 ; İbn Mâce, İkâmetu’s-Salât, 11 ; Tirmizî, Salât, 183)

Bu rivayete dayanarak Fatiha’nın okunmadığı bir namaz geçerli değildir, anlayışı, egemen İslam fıkhında yerleşik bir kural haline gelmiştir.

Ne var ki bu konuda farklı düşünenler de vardır. Namazda Fatiha okumak şart değildir, diyenler olduğu gibi Kur’an’dan herhangi bir bölümü, herhangi bir sözü / ayeti okumak da şart değildir, görüşünü savunanlar da bulunuyor.

Söz gelimi; Ebu Bekr el- Asam (Ölm. 200/815), Süfyân b. Uyeyne (Ölm. 198/813) gibi muhaddis – fakîhler bu görüştedirler. Onlara göre kıraat yani namazda Kur’an’dan bir parça okumak farz değildir. Zira onlara göre, namaz, birtakım fiillerin adıdır, birtakım zikirlerin – duaların adı değildir. (Yaşar Nuri Öztürk; Anadilde İbadet Meselesi, İstanbul 2002, s.86)

Merhum Yaşar Nuri Öztürk; “Anadilde İbadet Meselesi” adlı çalışmasının, “Kur’an Açısından Durum” alt başlığı altında bu konuda şu görüşlere yer vermektedir:

Kur’an, “namaz sırasında okunması gereken metinler” (dua, tesbih, tehlil vb.) diye bir şeyi değil ayrıntılarıyla, ana hatlarıyla bile göstermemiştir. İlahi kitapta, salât sırasında Kur’an’dan bir bölümün okunacağına ilişkin bir beyan yoktur. 

Kur’an okumaya veya Kur’an’dan kolaya geleni okumaya ilişkin emirlerin hiçbirinde “namaz sırasında okumak” kaydı mevcut değildir. Müzzemmil Suresi 20. Ayetteki: “Kur’an’dan kolay geleni okuyun!” emri, namaz kaydına bağlanmamıştır; mutlak bir emirdir. Bu mutlak emir, surenin başında verilmiş, 20. Ayette ise yerine getiriliş şekli gösterilmiştir. 

Kısacası Kur’an okumak da Kur’an’ın emirlerinden biridir. Tıpkı namaz kılmak, oruç tutmak gibi… Arapçı ve Arapçacı zihniyetlerce kabul edilmek istenmeyen de budur. Kur’an okuma emri namaza hapsedilip o da “bir ayet de okusan olur”a bağlandığında Kur’an rafa kaldırılmış olur. Nitekim böyle de olmuştur.

Müzzemmil 20. Ayetle ilgili olarak müfessirlerin ortak görüşünü Razi’nin tefsirinden birkaç satırla verelim: 

Burada iki görüş vardır:

Okumaktan maksat namazdır. Namazın parçası olan okumak söylenmiş, namazın bütünü kastedilmiştir.

Doğrudan Kur’an okumak kastedilmiştir. Bundan maksat ise Kur’an’ın diraseti yani bilimsel ve düşünsel açıdan incelenmesidir. (Razi; Mefatihu’l- Gayb, 30 /186-187)

Müzzemmil 20. Ayetteki “Kur’an okumak”la namazın amaçlandığı iddiasının Kur’ansal delili var mıdır; varsa nedir? Geleneksel zihniyet burada, kendi koyduğu bir kuralı kanıt yapmaktadır. Şeyhin kerameti kendinden menkul… O uydurma kural şudur: “Zikru’l- cüz iradetü’l- küll”, yani parçayı anıp bütünü kastetmek… Bu uydurma kurala göre Müzzemmil 20. Ayette anılan Kur’an okumak, namazın parçalarından biridir ve o parça anılarak bütün olan namaz kastedilmiştir. 

Bunlar nereden çıkarılıyor? Böyle bir kurgulama ile Kur’an adına kural koymak hakkını nereden alıyoruz? Allah, gönderdiği dinin temel ibadetlerinden biri olan namazı, “mufassal (ayrıntılı) ve mübîn (açık – seçik konuşan) kitap”ta düzenlerken “Namazda Kur’an okuyun!” neden demiyor? Demiyorsa birilerine ne oluyor da bir takım kurallar uydurarak, tanrısal iradeyi o kurallarla yönlendiriyorlar? 

Gerçek, geleneksel iddianın tam aksidir. Bu iddianın tam aksine anılan kuralı işletmemizi engelleyen delil vardır ve o da bizzat o surenin başındaki 4. Ayettir: “Kur’an’ı ağır ağır, düşüne düşüne oku!” 

Müfessir Tantavî Cevherî (ölm. 1940)’nin de belirttiği gibi, Müzzemmil 20. Ayet, aynı surenin 4. Ayetinin müfessiri yani yorumlayıcısıdır. 20. Ayet, 4. Ayetteki tertîl üzere okumanın amacına varması için nasıl bir yol izleneceğini göstermektedir. Tantavî’ye göre bu yol, Kur’an’ı ezberleme ve araştırma yoludur. Bu yolda başarılı olmak için daha çok sayfa okumak değil, daha derinden düşünerek okumak esas alınmalıdır. (bk. Tantavî; el- Cevahir fî Tefsiri’l- Kur’an, 12/288) 

Kur’an, namazda kendisinden bir miktarın okunmasına ilişkin hiçbir emir taşımıyor. Kur’an okumak, ayrı bir emirdir. Üstelik bu emir, namaz emrinden önce indirilmiştir. Ankebût 45. Ayet bu emrin, “Namaz kılın!” emrinden daha erdirici ve üstün olduğunu açıkça ifadeye koymaktadır.

“Allah’ın zikri / Kur’an, namazdan daha büyüktür/ daha üstündür.”

Böyle iken, daha üstünü (Kur’an okumayı) ikincil olanın (namazın) cüz’ü (parçası) yapma hakkımız olabilir mi?

Özetleyelim: Anadilde ibadet meselesine Kur’an zemininde baktığımızda, bize sorun çıkaran bir şey tespit edilemez. Kur’an bu konuyu serbestlik alanı içinde bırakmıştır. İsteyen, münacaatlarında Kur’an’dan ayetler okuyabilir ve bu, Kur’an’la beraberliğimize yardımcı olduğu için çok da iyi olur. Bu münacaat ayetlerinin sayısı yüze yakındır. Kur’an okuma emrini namazın uydusu haline getirip işlemez kılan yaklaşımlar, bu münacaat ayetlerini okumayı da gündeme getirmemekte, “ Herhangi bir ayeti okusan da olur” diyerek Müslümanları ona – buna beddua ettirerek veya Firavunların tanrılık iddialarını anlatan ayetleri okutarak namaz kıldırıyorlar. Cenabı Hak ise “Namazı beni anmak için kıl!” diye ferman ediyor. Nerede o ferman, nerede bu uygulama!?

 Evet, görüleceği üzere merhum Yaşar Nuri Hoca, namazda Kur’an’dan bir bölüm okumanın şart olmadığı görüşüne katılıyor ve bu görüşü savunuyor ama bununla birlikte yine de namaz sırasında Kur’an’dan bir bölüm okumanın yani birkaç ayet okumanın daha iyi olacağını, zira bunun Kur’an’la beraberliğimizi artıracağını belirtiyor. 

Biz de bu vesileyle hocanın yaklaşımı doğrultusunda belirtelim ki, namaz sırasında Kur’an’dan öyle rast gele ayetler okunmaz. Dua içerikli sözler / ayetler okunur.  Ancak bize göre sadece dua içerikli sözler / ayetler değil Kur’an’ın en devrimci, sarsıcı, aydınlatıcı sözleri / ayetleri de okunmalıdır.  

Yeri gelmişken, unutmadan ifade edeyim ki, merhum Yaşar Nuri Hocamız anadilde ibadet hakkını bireysel bir hak olarak görüyor ve anlatımlarından çıkardığımız sonuca göre cemaatle değil de tek başına kılınan namazlarda bu hakkı savunuyor. Zira anlaşıldığı kadarıyla cemaatle namaz kılarken cemaate imamlık yapacak kişi zaten bu konuda eğitimli biri olacaktır ve o da Arapçayı güzel bir biçimde okuyacaktır. Ona uyan kişiler de onun okuyuşuyla namazlarını kılmış olacaklarından onlar için anadilde ibadet söz konusu olmayacaktır. Oysa bize göre anadilde ibadet sadece bireysel bir hak değil toplumsal bir haktır ve cemaat halinde de bu hak kullanılabilmelidir.

Cemaat halinde namaz kılarken imam ayet ve sureleri / Kur’an sözlerini ve Kur’an bölümlerini Türkçe olarak okuyabilmelidir. Binaenaleyh, cemaat halinde de Türkçe namaz kılabilmek engellenemez bir haktır.

Bu hakkın savunulması ve uygulanması konusunda önderlik ve örneklik etmek de bizim görevlerimizdendir.