Dünya, Hizbullah lideri Nasrallah’ın İsrail tarafından öldürülmesine İran İslam Cumhuriyeti'nin nasıl tepki vereceğine kilitlenmiş durumda.
İran dini lideri Ali Hamaney'in Cuma namazını kıldırdıktan sonra yaptığı açıklama daha çok iç kamuoyuna oynayan bir açıklama oldu.
Geçtiğimiz birkaç ay öncesine kadar İran’ın ve paramiliter yapılarının otoritesinin güçlü olduğu düşünülüyordu.
Fakat Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ve önemli komutanların yanı sıra İran Devrim Muhafızları danışmanlarının öldürülmesi farklı bir durum yarattı.
İran bir yandan bölgede desteklediği gruplarla birlikte hala güçlü olduğunu göstermek istiyor bir yandan da İsrail’in kendisini içine çektiği büyük savaştan kaçınmaya çalışıyor. Ayetullah bunu sadece yıllardır çaba sarf ettiği nükleer çalışmalarını tamamlayabilmek adına yapmıyor.
İran’da 2009’dan bu yana devam eden iç huzursuzluğun bir özetini geçelim:
İran'da kadınlar, gençler ve sendikalar İslami rejimin kendilerine dayattıkları kurallardan ve boyunduruklardan sıyrılmak istiyor. İran halkı gittikçe seküler bir yapıya bürünüyor. İslami rejimin baskıcı uygulamalarına karşı Batı’nın halkın bu huzursuzluğunu kullanma ve sömürme çabası ülkeyi kaosa sürüklüyor.
2009 yılında Yeşil Hareketi olarak adlandırılan eylemler, 2022 yılında Mahsa Amini’nin öldürülmesi ile birlikte devam eden reformistler ve iktidar arasındaki çalkantılar uzun vadede bölgesel istikrarı (Suriye, Lübnan ve Yemen) ve bölgesel güç ilişkilerini (Suudi Arabistan, Irak) etkileyebilir.
2009 yılında Yeşiller Hareketi’ni başlatan İran eski Cumhurbaşkanı Adayı Mir Hüseyin Musavi, 2022 yılında başörtüsü kuralına karşı çıkan Mahsa Amini’nin öldürülmesi sonrası başlayan protestolarda silahlı kuvvetlerin halka orantısız güç uygulaması sebebiyle silahlı kuvvetlere mektup yazdı.
Musavi, “Bu hassas ve üzücü durumda, silahlı kuvvetlere İran'ı, halkın malını ve haklarını koruma sözünü hatırlatmalıyım. Şimdi kadınlarımız ve vatandaşlarımız onun (Jina Emini ,yani Mahsa Amini) yüzlerce unutulmuş talebinin anısına seslerini yükselttiğine göre, hiç kimsenin milletine karşı durmaya, milletine verdiği sözleri unutmaya hakkı yoktur” diyerek “Halkın tarafına geçin” çağrısı yaptı.
Musavi destekçileri 2024 cumhurbaşkanlığı seçimini de protesto etti.
Musavi mevcut İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan gibi Tebrizli bir Azerbaycan Türkü.
2024 İran cumhurbaşkanlığı seçimleri de halkın mevcut İslami rejime tepkisinin bir yansıması oldu.
Cumhurbaşkanlığı seçimi ilk turda yüzde 39,93 katılımla, İslam Cumhuriyeti tarihindeki en düşük katılımı gördü. Katılım ikinci turda yüzde 49,68'e yükseldi. Pezeshkian, oy pusulası sertifika süreci tamamlandıktan sonra başkan olarak görevine başladı.
Pezeşkiyan, Mahsa Amini protestolarına yönelik yaptığı bir açıklamada, başörtüsü yasasının sona ermesi gerektiğini söylemişti. Cumhurbaşkanı Reisi gibi kılık-kıyafet kısıtlamasını öngören yasalar getirmeyeceğine dair söz veren reformist lider, Hamaney’e sadık kalacağını da bir çok kez yineledi.
İran’da yeni gelen nesil ve köktendinciliğin karşısında duran laik kitle genişliyor ve mollalar için tehlike arz ediyor. Bir yandan da nükleer program nedeniyle Batı’nın uyguladığı ambargoların yol açtığı ekonomik sıkıntı ve hiperenflasyon halkta hoşnutsuzluk yaratıyor, 2009 protestoları bu etkilerle başlamıştı.
Son seçimde halkın büyük çoğunluğunun sandığa gitmemesi ve seçimi reformcu bir adayın kazanması da mollaların sosyal hayatta kadın ve çocuklar üzerindeki kısıtlayıcı kurallarının yarattığı bıkkınlığı gün yüzüne çıkarttı.
Rejimin kilit önemdeki Devrim Muhafızları'nın itibarsızlaştırılması ve İsrail’in Hamas lideri İsmail Haniye'ye yönelik suikastını önleyememeleri, İran rejiminin gücünü ve hatta güvenilirliğini aşındırmış olabilir.
İran halkı, İslami kodlarla değil seküler milliyetçi kodlarla hareket etmeyi seçebilir mi?
Ya da etnik milliyet temelli farklı bir hareket doğabilir mi?
Eğer ikinci şık gerçekleşirse bu, komşu ülkelerde akraba etnik yapılar arasında göç hareketi yaratarak başka bir huzursuzluğa sebep olabilir.
Farklı bölünmeler ya da olası birleşmeler ortaya çıkabilir. Şii birliği bozulduğunda ortaya seküler ancak mikro milliyetçi bir akım da çıkabilir.
Bir sonraki yazıda ele alacağımız Mısır’ın laikleşme sürecini de düşündüğümüzde Ortadoğu’da “değişen değer” eksenli bölünme ve birleşmeler söz konusu olabilir.